Lux Serisi Final Kitap: Opposition Kapak Tanıtım

29 Nis 2014

Evet, Lux Serisinin beklenen 5. kitabı Opposition(Ayaklanma)'ın kapağı da göründü. Kapak tanıtımı hemen aşağıda fakat ben öncelikle kapağı beğenmediğimi söylemekle işe koyulmak istiyorum. Yani içimde kalmasın istedim. Bu nedir ya! Jennifer'ın sayfasında daha önce son kitapta Pepe olmayacak denildiği için üzülen fanlar vardı ve Jen de onlara bir jest olsun diye son kapakta da Pepe'nin yer alacağını duyurdu.

 Ki hepimiz de daha önceki kapakların aynılarını ya da benzerlerini bekledik. Bu bir gerçek! Ama Jen ne yapmış; serinin yeni haline uygun olacak şekilde son kitabın kapağını ayarlatmış. Ve ben hiç ama hiç beğenmedim. Zaten bu ciltli özel baskıların kapaklarını da beğenmemiştim ama son kitabın bu hali içler acısı. Özellikle de elimizdeki kapakları düşününce.



Neyse lafı uzatmak istemiyorum. Seri bitti, gitti diyebiliriz.

Serinin bu yeni halindeki diğer kapakları için; Lux Serisi Yeni Baskılar! a tıklayarak diğer kapakları görüp bilgi alabilirsiniz.



Adı: Opposition
Yazar: Jennifer L.Armentrout
Seri: Lux Serisi
Serisi Sırası: 5(Final)
Çıkış Tarihi: 5 Ağustos 2014 (ABD)

"Hayatta kalmak için birbirlerine muhtaçlar."

Katy, Luxen'in geldiği gece dünyanın tamamen değiştiğini bilir.
Kat, Deamon'ın, kendi ırkı yeryüzündeki tüm melezleri ve insanları yok etmekle tehdit ederken öylece durduğuna inanmıyordu. Ama iyi ve kötü arasındaki çizginin bulanık olması ve aşk -Katy'yi ve- hepsini yok edebilecek güçlü bir duygu haline almıştı.
Deamon, ihanet anlamına gelse bile, sevdiklerini kurtarmak için her şeyi yapacaktır.İstilada hayatta kalmak için bir şans varsa o da, beklenmedik bir düşmanla iş birliği yapmaktan geçer.Ama dostu düşmandan ayırt etmek imkansız hale geldiğinde ve etraflarındaki dünya yıkılıyorken, her şeylerini - en sevdiklerini bile- kaybetmek üzerelerken, arkadaşlarının hayatta kalmasını sağlamaları gerek.. ve insan ırkının.

Savaş artık Dünya'ya indi. Ve sonuç ne olursa olsun, gelecek sağ kalanlar için asla aynı olmayacak.






NOT: Çeviri -iyi veya kötü- şahsıma aittir. Lütfen paylaşırken "link" vererek paylaşınız.

Aşkın Gölgesi | Gülşah Elikbank [Kitap Yorumu]

28 Nis 2014

Adı: Aşkın Gölgesi
Yazar: Gülşah Elikbank
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Türü: Drama, Günümüz Aşk
Puanım: 4,5 /5

Geçmişin peşini bırakmadığı bir kadın ve zamana direnen bir aşk…Edebiyat profesörü ve yazar olan Esma, kocası öldükten sonra kızı Ece ile birlikte Berlin’de yaşamaya başlar. Sürekli annesiyle sorunlar yaşayan on yedi yaşındaki kızı Ece, bir gün bodrumda bir kitap bulur ve o kitapla birlikte annesini hiç tanımadığını fark eder. Bu kitabı bulmasının ardından Ece ve annesi Esma’nın hayatı hiç beklemedikleri şekilde değişecektir.
Gülşah Elikbank’ın kaleme aldığı ve dokuz ülkede yayımlanan romanı Aşkın Gölgesi, aile, arkadaşlık ve aşk üzerine yazılmış, insanın içini ısıtan sıcacık ve etkileyici bir roman.


Kitapla ilgili alıntılar için; Aşkın Gölgesi [Alıntılar]

"Bu bir aşk hikâyesi. Kırık dökük.. Kimi an soluk soluğa, kimi an inanılmayacak zorlukta."


Şimdi epeydir doğru dürüst akıcı bir kitap okumayan ben, bir anda okuduğum bu kitapla ve beni böyle sarmasından sonra nasıl bir yorum yapsam ki? (-,-) 
Şu an felaket siniriliyim! Neden mi? Ahmet'in kitap boyunca ölmesi için o kadar dua ettim ama kabul olmadı. Resmen kafayı yedim. Tabi bir Berk fanı olaraktan Ahmet'ten kesinlikle nefret ediyorum. Bu yüzden de kitabın bana çok koyduğunu söylemeliyim. 
İlk söylemek istediğim şey; yazarın dilini çok beğendim. Yani kitabı bir kitap olarak değil de, kendimi Ece'nin yerine koyarak, annesine ait o kitabı okuyan kız gibi hissetmemi sağladı resmen. Ve en çok etkilendiğim yerse, sanırım kurduğu cümlelerdeki içtenlik. O kadar gerçekçi yazmış, öylesine derinden hissettirmiş ki, bilemiyorum ne desem boş laf gibi gelecek. Okuyup anlamanız gereken bir kitap.

İlk kez bir Gülşah Elikbank kitabı okuduğumu da ele alırsam, çok şaşırdım gerçekten. Çünkü, her ne kadar yazarın kitapları hakkında olumlu eleştiriler duymuş olsam da cesaret edip de bir kitabını okumayı denemedim. Aşkın Gölgesi bile sırf kapağının albenisi için üzerine atlayıp da, almışken okuyayım dediğim bir kitap oldu, ama okurken ne kadar hata ettiğimi de kitabın her sayfasında gayet net bir şekilde anladım.Zira yazar çok ama çok iyi bir kaleme sahip.Diğer kitaplarını da okuyacağım ama bu kitabının etkisini üzerimden atmadan çok zor. O kadar etkilendim çünkü.
Kitabımızın kurgusu ve ilerleyişi bakımından birçok kitabın sahip olamadığı değişik bir havaya sahip olduğunu bilmenizi istiyorum. Başlarken çok klasik bir başlangıcı olduğu için biraz şaşırıyor, sonra nereye varacak diye sabırsızlığın verdiği bir telaşla okumaya başlıyorsunuz.Genç bir kızın annesine dair bulduğu bir kitaptan ne kadar değişik bir kurgu çıkar diye düşünürken de aslında kitabın ne kadar aşk dolu, yaşanmışlıkların geçmişe gömüldüğü ve o anların silinmeye çalışıldığını öğreniyorsunuz. Öyle ki okurken kitap, Ece'nin zamanına yani "Berlin-2009" a geçtiğinde resmen oraları atlayıp neler olmuş diye Ahmet ve Esma'yı okumamak için kendimi zor tuttum. İlk an Zeynep ve Esma olayı beni biraz bocalatsa da sonra kurguyu rayına oturtunca böylesi büyük bir aşkın neyle sonuçlanacağını merak ederek çevirdim sayfaları.Tabii ki okumaya başladığımda böyle kusursuz bir aşkın olamayacağını, mutlaka bir yerde yara alacaklarını da tahmin ediyordum ama tahmin edemediğim şey ya da şeyler kitabın ilerleyişinde Ahmet'in de Esma'nın da içlerindeki aşkın hiç ölmeyecek kadar büyük bir aşk olmasıydı! 

Zira Ahmet'in Esma'yı terk etmesiyle onu öldürmek istediğim doğrudur ama asıl yapmak istediğim sonlarında ellerimle boğmak oldu! Ölmesi gerekiyordu ya. Ölmeliydi. Bu kısımlarda sadece Ahmet'e değil Esma'ya da çok sinir oldum. Çünkü Ahmet'e öylesine -insanın imrenesi geliyor- bir aşkla bağlı ki yanında onun için canını verebilecek Berk'i neredeyse görmezden gelmekten başka bir şey yapmadı. Ama buna rağmen Berk yine onu sevmeye devam etti. 

Şimdi koca kitapta, böylesi unutulmaz bir aşk anlatılırken, buna mı takıldın diyeceksiniz ama evet takıldım! Çünkü Esma'nın Ahmet'i ölesiye sevmesiyle Berk'in onu sevmesi aynı durumdu bence. Ahmet'in Esma'ya yaşattıkları çok dokundu bana. Özellikle de ayrılık için kendini kandırdığı bahnesi! Tabii bir de onca yaşanandan sonra Esma(Zeynep)'nın onu affetmesini beklemesi gerçekten herifi boğma isteği oluşturdu bende.

“Gözlerimin içine bak, oraya bak ve orada kendini görmediğini söyle,” diye haykırdı Ahmet titreyen ellerini Zeynep’in avuçları arasına sıkıştırırken.
“Gözlerindeki ben olamam. Oradaki kız, artık bende yaşamıyor,” diye düşündü.

Zavallı Esma daha on sekiz yaşında, kimseye güvenemezken Ahmet'e açtığı yüğüreğiyle öyle bir yara aldı ki, gerçekten de Ahmet'in onda açtığı yara içindeki o küçük kızı öldürdü. Hayalleri olan, umutlarına tutunan o küçük kızı.Ama en çok etkilendiğim şey yazarın Esma'ya bahşettiği o karakter! Tüm yaşadıklarına, ki onları bir başka insan yaşasa bence çoktan ölürdü, dimdik ayakta durdu. Ahmet'in ve en yakın dostunun kendisinde açtığı yarayı yok saydı. Ne kadar inkâr etse de her geçen saniyeyle beraber Ahmet'e nefret değil aşk duymaya devam etti. Ve öylesine bir kabuk içine gömmüş ki o küçük Esma'yı kendi kızı Ece bile aslında annesinin ne kadar kırılgan olduğunu annesine dair bulduğu bu kitapla öğreniyor. Düşünün artık nasıl dokunaklı bir hikâye okuyorsunuz.Kısacası çok etkileyici, dolu dolu, sarıp sarmayalan bir roman bu.

"Hani, herkesin hayatta bıraktığı iz de, hayattan aldığı tat da farklıdır derler ya, yine de bir yerlerde, benimle aynı yöne bakan bir yürek var mıdır, diye sormadan edemiyorum.... Güldüğümde içi ısınacak, ağladığımda hüznü sessizce paylaşacak..."

Dipnot: Kitap öyle duygulu cümlelerle yazılmış ki alıntı çıkarmaya bir başladım kendimi durduramıyorum. Sanırım biraz daha devam etsem kitabı okumanıza gerek kalmayacak alıntılar edinirdiniz. :))


Aşkın Gölgesi | Gülşah Elikbank [Alıntılar]

24 Nis 2014

Bu aralar bloguma hiç bakamadım. İşlerim o kadar yoğun ki fırsatım kalmıyor. Ama bu kitaptan bir şey paylaşmazsam çatlardım. Zira dün gece elime almamla su gibi akan bir kitap okumam bir oldu. Epeydir kendime böyle akıcı bir kitap ziyafeti çekmemiştim. Henüz kitabın yarısındayım ama sonunu deli gibi merak ediyorum. *-*
Okurken beğendiğim ve altını çizdiğim kısımları alıntı olarak paylaşmak istedim. Çünkü bazıları çok özeldi bence. :)




"Bu bir aşk hikâyesi. Kırık dökük... kimi an soluk soluğa, kimi an inanılmayacak zorlukta. Sonu... sonu başından belliydi işte ama sonunu bilerek, acısını hissederek kapılmaz mısınız siz hiç aşkın büyüsüne?"

***

“Biliyorum, onunla benim geleceğim ortak yazıldı. Bunu hissediyorum.
Bugünden sonra kalbim asla bir başkası için böyle çarpmaz. Bu insanın başına bir kere gelir, tabii o da şanslıysa.”

***

"İlk kez birbirlerini böylesi hissediyorlardı. Sanki Ahmet'in ruhunu içinde hissediyordu Zeynep. Ruhu, içine akıyordu ılık ılık..."

***
"Ben seni sen olduğun ve ben sende yeniden hayat bulduğum için seviyorum."

***

"Babana benden mi bahsettin?" diye sordu şaşkınlık ve biraz da ümitle.
"Önce resmini gösterdim, sonra İstanbul planlarımı anlattım," dedi Ahmet tuhaf bir gülüşle.
"Neden önce resmi mi gösterdin?" diye panikledi Zeynep. 
"Bana hak vermesi için. Bu kadar güzel bir varlık için insan neleri göze alır, kendi gözleriyle görmesi için."

***

Geriye doğru bir adım atıp Zeynep’ten uzaklaştı ve parmağını içeriye, Ahmet’in olduğu odaya doğru sallayarak tekrar bağırmaya başladı.
“Hepsi onun suçu, benden arkadaşımı aldı... ”




Aşkın Gölgesi | Gülşah Elikbank [Ön Okuma Partisi]

17 Nis 2014


Yine uzun zamandır bloguma bakmadığım için üzülerek başladığım bir etkinlikle buradayım. Meşhur ön okuma partimizi biliyorsunuz. Epeydir ara vermiştik ama bu güzel kitap çıkar çıkmaz hemen aday olduk. Kaçmaz dedik. Hem de bir Türk yazardan olunca belki imzalı da veririz diyerekten hemen peşine düştük. Sonuç olarak da başladık ve işte buradayız.

Öncelikle kitabımızın diğer ön okumalarına bir göz atmanızı istiyorum. Zira parti parti ilerlediğimiz için konudan kopmanızı istemeyiz. :))

Part 1: Tuğçe'nin Kitaplığı
Part 4: Anime ve Kitap Sever


--Kitap Tanıtım--

Geçmişin peşini bırakmadığı bir kadın ve zamana direnen bir aşk…
Adı: Aşkın Gölgesi
Yazar: Gülşah Elikbank
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Satın Almak için:  kitapsihirbazi.com
Edebiyat profesörü ve yazar olan Esma, kocası öldükten sonra kızı Ece ile birlikte Berlin’de yaşamaya başlar. Sürekli annesiyle sorunlar yaşayan on yedi yaşındaki kızı Ece, bir gün bodrumda bir kitap bulur ve o kitapla birlikte annesini hiç tanımadığını fark eder. Bu kitabı bulmasının ardından Ece ve annesi Esma’nın hayatı hiç beklemedikleri şekilde değişecektir.
Gülşah Elikbank’ın kaleme aldığı ve dokuz ülkede yayımlanan romanı Aşkın Gölgesi, aile, arkadaşlık ve aşk üzerine yazılmış, insanın içini ısıtan sıcacık ve etkileyici bir roman.

ÖN OKUMA PART 4:
Zaten düşünceleri,  gecenin en önemli sorusuna takılı kalmıştı: “Ona neden güvenmiyordu?” Belki de sorunun aslı, kendi ona güvenirken, onun Ahmet’e güvenmemesiydi. Bugüne kadar ona kendinden o kadar az söz etmişti ki şimdi bu  soruyu  cevaplamak  için  ona  geçmişini,  babasını, yaşadığı  hayal  kırıklıklarını,  geçmişteki  yalnızlığını, kısaca saklamak, yokmuş gibi yapmak istediği her detayı anlatmak zorunda kalmak içini daraltıyordu. İçinde gizlenecek bir köşe bırakmıyordu. Üstelik asıl korktuğu,  bunları  ona  anlatmak  değil,  anlattıktan  sonra yine aynı kâbusların, geçmişin prangalarının ayağına dolanmasıydı. Bununla tekrar başa çıkabilir miydi, bilmiyordu. Geçmişiyle gecenin sabahın kapısını araladı-ğı bu zamanda yüzleşmek istediğini de sanmıyordu. 
Düşünceleri  kahve  makinesinin  ani  sesiyle  bölündü. 
Kahvenin hazır olduğunu belli eden kırmızı ışık yanıp sönüyordu.  Kahveleri  hazırdı,  ama  Zeynep içeri  gitmeye hâlâ hazır değildi. Kahvenin dumanı yüzüne vururken, insanın böyle bir ana asla hazır olamayacağını düşündü. Böyle şeylerin planı, hazırlığı olamazdı. Her şey olup bitivermeliydi. Pandoranın kutusundan geçmişin tozlu anıları çıkmalıydı artık. Geleceğini paylaş-mayı hayal ettiği biriyle geçmişini de paylaşmalıydı.
Kahveyi uzatırken Ahmet’in yüzünde gördüğü teşekkür gülümsemesi, ne kadar doğru bir adamı sevdiğinin  kanıtı  gibiydi  o  an.  Onca  kavgadan,  bağrışmadan, sonrasındaki suskun saatlerden sonra, ona bir kahve  için  teşekkür  edebilen  bir  adam.  Zeynep  onu öyle çok seviyordu ki bu sevgisinin büyüklüğüne kendi de şaşıyordu. Uçurumun en kenarında olduğu bir zamanda karşısına çıkarmıştı onu zaman ya da belki kader. Her ne olursa olsun, şimdi burada, karşısındaydı  böylesi  sevgiyle,  tutkuyla  bağlı  olduğu  adam.  Ve onun hep yanında kalması, ona her zaman böylesi içten bakıp, baktıkça da içini titretmesi için bu gece ona istediği cevapları vermeliydi.Zeynep, belki  de  artık  zamanıdır,  zihnimi  esir  eden düşüncelerden  kurtulmanın  vaktidir, diye  düşündü.  Bir 
çırpıda söyleyip kurtuluvermeliydi. Olduğu gibi, içinden geldiği gibi. Belki ağlayarak, belki zaman zaman kendini kaybederek. Aralarında anlaşılmaz bir mesafe gibi duran, aşmaya çalıştıkça üstlerine yıkılan o duvarı kırıp geçmeliydiler bu gece. Zeynep kahvesinden bir yudum alıp söze başladı.
“Bana sana neden güvenmediğimi sordun. Öncelikle sana güvenmiyor değilim. Sadece güvenemiyorum. 
İkisi arasındaki farkı biliyorsun, istesem de yapamıyorum bunu. Güvenmek o kadar eskide kalmış bir söz ki benim için. Benim sözlüğümde karşısındaki açıklama olarak ihanet yazıyor sanki. Sadece sana değil, hayatımda var olan hiç kimseye güvenemiyorum ben, hatta çoğu zaman kendime bile”
DEVAMI YAARIN YORUM DURAĞIMDA..

ÇEKİLİŞ



a Rafflecopter giveaway



Ben Sana Tutsak | Julianne MacLean[Kitap Yorumu]

3 Nis 2014

Orijinal Adı: Captured by Highlander
Edisyonu: Ben Sana Tutsak
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Türü: Tarihi Aşk Romanı, Historical Romance
Puanım: 2/5
“İskoçyalılar aşkları için savaşır, vatanları için ölürler.” Yatağındaki Düşmandan… Leydi Amelia Sutherland, Duncan MacLean gibi bir adama boyun eğmektense ölmeyi tercih ederdi. Ancak acımasız İskoçyalı savaşçı yatağının yanında dikilirken seçim şansı yoktu pek. Alev alev yanan gözleri, gerilmiş kasları ve parlayan savaş baltasıyla Duncan, azılı düşmanı Richard Bennett’ı öldürmeye gelmişti fakat onun yerine nişanlısı, güzel ve masum Amelia’yla karşılaşınca onu kaçırmaya karar verecekti… Kollarındaki Âşığa… Duncan, sevdiği kadını öldüren Bennett’tan gelinini çalarak istediği kusursuz intikamı alabileceğini düşünüyordu. Ancak Leydi Amelia bu intikam planında bir piyondan fazlası olduğunu ispatlayacak: cesareti ve güzelliğiyle, Duncan’ın ruhunda kimsenin ulaşamadığı bir yere dokunacaktı. Amelia da onu tutsak eden İskoçyalı’ya boyun eğip âşık olduğundaysa gerçek savaş başlayacaktı.



Bu ay işyerimdeki ve işlerimdeki yoğunluktan dolayı bloguma okuduğum kitapları yorumlayamadım. Zaten doğru dürüst kitap da okumadım. Bugün olan azıcık vaktimle de şu kitabı yorumlayayım dedim. Julianne MacLean'ın Ephesus'ın Amerikalı Varisler serisinden az çok biliyordum ama İskoçlarla ilgili nasıl bir seri yazmıştır diye merak ettim ve ilk çıktığından beri bu kitapta gözüm vardı. CNR Fuarı'nda almak nasip oldu fakat okumak için fırsat ancak buldum. Gerçi pek de beğenmedim. Hani çok da merak etmeme gerek yokmuş.

Bir kere kitabın arka kapağını okuyunca daha farklı beklentiler edinmişim onu anladım. Ya da ben çok tarihi aşk romanı okuduğum için bu kitabın da diğerleriyle aynı tadı vereceğini sandım. Halbuki beklediğim etkiyi bırakmadı. Kötü müydü? Bilmiyorum. Ama bence yetersiz bir kitaptı o kesin. Çok fazla yüzeysel buldum. Aceleyle kurgulanmış gibi bazı bölümler geçti, gitti.Birçok bölümde resmen ne olduğunu anlamadım kitapta.Bu yüzden de sevmedim. Zaten karakterlere bile ısınamadım ki. Neresinden tutsam elimde kalan bir kitap oldu. O yüzden benim zevkime uyuyorsa zevkleriniz denemeyin. :p 

En rahatsız olduğum şey; Duncan denen adamımız arka kapaktan da anladığınız üzere sevgilisini kaybetmiş. Hem de Amelia'nın nişanlısı olan Yarbay tarafından tecavüze uğrayıp öldürülerek.Duncan'ın da haklı olarak intikamını almak istiyor ama kitabın ilerleyişinde -ki bence İskoç kitabına yakışmıyor- intikam biraz sözde kalıyor. Çünkü Amelia Duncan'dan intikam almamasını istiyor. En azından adamı öldürmemesini! O da söz veriyor. Tabi bir yerde sözünü bozuyor ama bence çok saçmaydı. Sonuçta kirletilen ve öldürülen adamın eski sevgilisi, hatta neredeyse nişanlısı! Bir İskoç için bence daha sert olmalıydı.
Ondan sonra adamın Amelia'yla evlenip de hâlâ daha "Muira'ma, Muira'mı..vs vs" demesi de çok saçmaydı. Kısacası bence kitap bir yığın saçmalıktı. Beğenmedim. Tavsiye eder miyim? Benim zevkime yakın okuyorsanız; katiyen!






FATMA ERDEK || KARA KIŞ BEYAZ DÜŞ | KİTAP YORUMU |

1 Nis 2014


Annem ve ben üzerimize düşeni sürdürme gayretindeyken,çizilmiş sınırlardan ilk taşan,sessizce kabullenilmiş anlaşmayı ilk bozan,Selim oldu.Yürüdüğümüz çürük köprüyü sallayarak,tek tek düşmemize neden olan,ilk Selim oldu.


Melekler Zamanı kitabından sonra Fatma Erdek'in yeni kitabının çıkmasını dört gözle bekleyenlerden birisiydim.Kitap elime geçer geçmez gecesinde bitti.Melekler Zamanı'nı kitabını o kadar çok beğenmiştim ki acaba bu kitap bunun gerisinde kalır mı ya da bir hayal kırıklığı yaşar mıyım endişesiyle başladım kitaba.Ve kesinlikle beklentimin üstünde çok güzel bir kitaptı.İşlediği konu itibariyle kitabı hüzün ve içim buruk bir şekilde bitirsem de kitaba bayıldım.Aslında Fatma Erdek'in kitaplarına yorum yapmak benim için çok zor çünkü ne kadar anlatırsam anlatayım hep bir şeyler eksikmiş gibi hissediyorum. :)

Kara Kış Beyaz Düş güçlü kurgusu ve Fatma Erdek'in sağlam kalemiyle okunmayı hak eden kitaplardan birisi.

Bu kitabın konusunu nasıl anlatsam bilemedim aslında cok kısa geçiştirilip anlatılabilir kolayca ama kitabın konusu aklıma geldikçe kitaptaki Zeynep'in yaşadıklarını yazar bana o kadar derinden hissettirdi ki boğazımda bir şeyler düğümleniyor,efkarlanıyorum,depresif bir ruh haline bürünüyorum.Melekler Zamanı'nda da çok hüzünlenmiştim ama bu bambaşka bir şey.

İsimler değişir.Yüzler,tenler,renkler,yerler değişir.Ancak sonlar ve sonlara giden yollar asla değişmez.Gün gelir,iki kadın, tıpkı iki kumaş ile astar gibi aynı kalıp üzerine,aynı makasla biçilir.Tıpkı Akgül ve benim gibi.. Bir elbisenin birbirinin üzerine geçmiş iki ayrı parçasıydık biz.Akgül kumaşıydı bu elbisenin,görünen yüzüydü.Bense gizli yanı,astarıydım..
Yukarıda ki alıntı ne de güzel anlatmış,Akgül ve Zeynep'i..İkiside birbirlerinden çook uzak yerlerde ve kültürde yetişmiş kaderleri ortak iki yaralı yürek.Zeynep küçükken öz babasını kaybetmiştir ve annesi Selim adında bir adamla mutlu bir evliliği vardır.Yıllar geçer Zeynep büyür ve evdeki dengeler değişir.Selim üvey kızı Zeynep'e aşıktır.Zeynep hakim olur Erzurum'a atanır ve Akgül ile yolları kesişir.Evine aldığı o 16 yaşındaki utangaç,içine kapanık,gencecik,güzeller güzeli kızla meğersem aynı kara geçmişe sahiplermiş.Karkız ile Zeynep birbirlerine yoldaş,sırdaş,arkadaş olurlar.

Kitap Zeynep'in başına gelen olayın Akgül'ün başına gelmesi ve Zeynep'in bu davanın hakimliğini yapmayı kabul etmemesiyle başlıyor.Zeynep bu durumu şu satırlarla dile getiriyor :


Akgül ile iki ayrı koldan gelip,aynı yatakta birbirine karışan suyduk biz,tarafsız akamazdım.Nasıl göz ardı edebilirdim ki bunu? Geçtiği çamurlu toprağı bile bile,bulanık olduğu için nasıl suçlayabilirdim onu?

Akgül'ün başına gelen olay Zeynep'in başına gelse de Zeynep bunu yıllarca içinde tutmuş bu durumun acısını hep içinde yaşamış bir kadın.Ve karşısına çıkan Akgül,onun ürkekliği,utangaçlığı ve başına gelenler Zeynep'in yaşadıklarını bir kez daha yüzüne çarpıyor tekrar o günlere dönüyor.Kitap Zeynep'in Narman'a(Erzurum'un bir ilçesi) atanıp Akgül(Karkız) ve Güvenle olan ilişkisi ile Zeynep'in çocukluğundan annesini Selim ile evlenmesi,Selimin ona olan duyguları arasında flashbacklerle gidip gidip geliyor.Flashbackler kitaba güzel bir hava katmış.

Bir de işin Güven kısmı var.Selim'in baskısından uzak,otoritesinden uzak düştüğü bu topraklarda Güven'e aşık olur Zeynep.Kitapta tek eleştirdiğim nokta sanırım Güven'in kitapta biraz daha ikinci plana itilmesiydi.Biraz daha yer verilebilirdi diye düşünüyorum.Zeynep -Güven ilişkisinde Selim'in yaşattıkları,onun baskı dolu kontrolcü ve saplantı dolu davranışlarının Zeynep'te yarattığı o iç buhranın Güven'e kendini tam olarak açamamasına ve aralarında sorunlar oluşmasına sebep olacaktır.Bakalım aşkları bu fırtınalı olaylara dayanabilecek mi?

"Ben seninle her şeye varım Zeynep.Bana mutlulukta senden gelsin,acı da,kahır da."
"Ben seninle mutlu olmak istiyorum."
"Olacağız da.İnanıyorum ben Zeynep."
"Beni de inandır Güven.Hasta kabul et beni,iyileşmek isteyen bir hasta olarak gör,öyle davran Lütfen vazgeçme,umudunu kesme benden.Pek çok şey beni korkutuyor Güven ama bunların içinde en büyüğü, canımı en çok yakacak olan,seni kaybetmek."

Biraz da kitabın kilit kahramanı Selim'e değinmek istiyorum.Selim'in üvey kızı Zeynep'e aşkı aslında başta garipsesemde böyle gerçekler her yerde var,hatta daha kötüsü de var. Selim'in Zeynep'e olan davranışları saplantılı,takıntılı aşkını okurken resmen sinirde köpürdüm.Akıl almayacak bir şey bu.İnsan aşk kavramını sorgulamaya başlıyor.Böyle bir şey nasıl olabilir.Sevgi ile aşk,aşk ile takıntılık birbirine karıştırılan şeyler mi? Selim'in Zeynep'i tüm bu olanları kimseye anlatmasına engel olmasına o kadar sinirlendim ki içimden sürekli hadi be kızım yapabilirsin kurtul şu adamdan diyip diyip durdum.

Selim, ben merkezli yaşıyordu. Kimi üzdüğü, kimi kırdığı umurunda değildi. Ona göre aşk, bir tür delilik haliydi.

Bana karşı hissettiği yasak aşk,onun kıblesi olmuştu.Bu aşka ibadet ediyordu.Söyleyeceğim,yapacağım hiçbir şey bunu değiştiremezdi.Yaşamaya ya da ölmeye,aldırmıyordu.


Kitap benim için tam anlamıyla bir duygu şöleniydi.Selim'e sinirlendim,Karkız'a üzüldüm,Zeynep ise içimde hep bir sıkıntı ama umut doğurdu sayfalar ilerledikçe bu yaşadıklarının son bulmasını dileyip durdum,Güven'e ise tam anlamıyla güven'dim.

Fatma Erdek bu romanıyla da beni alıp bambaşka duygulara sürükleyip götürdü.Yaptığı benzetmelere bayılıyorum.Melekler Zamanı'nda da o benzetmeleri çok sevmiştim bu kitapta da beni yanıltmadı kaleminden ödün vermedi.

Ne acı sözler yaralamıştı bugüne kadar Selim'i,ne de yakarışlar durdurmuştu.Ne kavgalar kurtarmıştı beni ondan,ne de elime bulaşan kan.

Şimdi bir sonraki romanı ne zaman çıkacak diye kara kara düşünmekteyim.Fatma Erdek,benim için,ne yazarsa yazsın okurum dediğim sayılır yazarlardandır.Kara Kış Beyaz Düş aklımdan çıkmayacak,hatırladıkça hem hüzünlenecek hem de ülkemizde böyle vakaların olduğu bilinciyle sanırım kendi halime şükredeceğim bir roman oldu.Bu kitap için söylenecek çok şey var ama bazen ne kadar yazarsam yazayım hala söyleyemediğim bir şeyler kaldığını hissediyorum.Şimdilik bu kadar benden.

Fatma Erdek'in yeni kitabını elime alacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum.



Kitaptan Alıntılar

Ne öfkelerine ne de tehditlerine boyun eğecektim.Artık korkuyla korkutamazlardı beni.Bana uzak değildi korku;bana memleket,benim içimde,benim evimdi.


İnsan umutsuzluktan bile umut beklemez mi bazen?

Selim bir şeytandı ve bende ona ortak olmuştum.

Kimi sevgileri öldürebilmek için ölmek gerekiyordu.

Yok demek ya da yok olmak neye yarar?Kir,bulaştığı yerde işlemeye devam eder.

Nasıl bir dünyaydı bu? Ne kayboldum,ne yolumu bulabildim.Ne kaçabildim,ne kurtulabildim.Hep bir cümle önden gidiyordu hayat,ne yetişebildim,ne tutabildim.Değiştiremedim yazgıları.Yürüdüm,koştum,uçtum bir uçtan diğerine.Ne oldu? Yine başladığım yere döndüm.


Özlemek bir kelime olmaktan çıkmış,yapışkan ve kıvamlı bir sis gibi sarmıştı yüreğimi.En zor alışacağım belki de asla başaramayacağım tek şey bu duygudan kurtulmaktı.

Diyeti olmalıydı aşkın bedeli ödenmeliydi.Ömrün hangi mevsiminde,kimin ellerinden içileceği belli olmayan bir zehirdi aşk.

Başımı kaldırıp duvarlara baktım,canlı bir tanığa bakar gibi.Ah o her şeyi gören fakat sessizlik yemini etmiş gibi susan duvarlar..Bir konuşabilseler,anlatabilseler gördüklerini..O vakit ne sırların hükmü kalırdı,ne mecburen uydurulan yalanlar,ne de inkar dolu riyakar dudaklar.İnsan ile Tanrı arasındaki o gizli fakat aşikar ortaklık sona ererdi o vakit.Günahlar ve suçlar kopmuş bir kolyenin irili ufaklı taşları gibi saçılırdı ortaya.Öte diyara taşınacak yük,insanın omuzlarından kalkardı.










 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS