Sindirella Anlaşması | Sarah Strohmeyer [Kitap Yorumu]

23 Eki 2014

Orijinal Adı: Cindrellla Pact
Adı: Sindirella Anlaşması
Yazar: Sarah Strohmeyer
Yayımcı: Sayfa6 Yayınları
Türü: Romantik Komedi, Masal
Puanım: 4/5

Nola'nın en büyük hayali çalıştığı dergide köşe yazarı olmaktır. Fazla kiloları yüzünden bu isteği reddedilince Nola hayali bir karakter yaratmak zorunda kalır: Belinda Apple! Bu karakter 'etik' konulardaki sorulara yanıt veren bir köşe yazarından beklenen her özelliğe sahiptir: havalı, modern ve incecik... Belinda'yı gören, onunla tanışan kimse olmamıştır, ama o derginin en popüler yazarı olup çıkar. Film teklifleri alır, televizyon programlarına davet edilir, onu görmeyen bir sürü erkek onunla çıkmak için can atar. Belinda'nın kilo vermeyle ilgili bir yazısından etkilenen Nola'nın yakın arkadaşları Nancy ve Deb zayıflamaya karar verince Nola da plana dahil olur. Kendi yazılarının tuzağına düşen Nola, arkadaşlarının yaptığı 'Sindirella Anlaşması'ndan kaçamaz.

Üstelik bu onun tek derdi değildir! Yarattığı hayali karakter olmaya çalışırken, peşindeki esrarengiz ve çekici prensten de kaçamaz. Ama acaba peşindeki yakışıklı gerçek bir prens mi, yoksa arabacı kılığına girmiş bir fare mi? Nola ayağına uyacak camdan bir ayakkabı bulabilecek mi, yoksa camdan ayakkabılar gerçek kadınların ayağında kırılır mı?


Teee, fiili bir zamanda aldığım ve kitaplığımda beklemekten neredeyse kokuşacak olan şu kitaba da geçen gün kendime "Artık oku!" diyerek başladım, o da kurtuldu ben de. :D
Yalnız işin ironik kısmı şu ki, kitap güzeldi. Yani, öyle dört dörtlük bir kitap değildi elbette. Ama yine de hoşuma gitti. Sanırım bunda kitaptaki erkek karakter Chip'in de çok etkisi olmuştur. Adamdaki öz güveni okumak çok zevkliydi.

Sindirella Anlaşması -ki bu ismi de çok saçma buluyorum- kitabımızdan nasıl bahsetsem şimdi size. Kitap beni tam bir nötr durumunda bıraktı. Hani yer yer çok güldüğüm sahneleri oldu, yer yer de aynı derecede saçma bulduğum.Ama nedendir bilmem su gibi okudum ve bitirdim. Ya ben kitapsız kaldığım için tam anında elime aldım ya da bazı kitaplar olur ya okursunuz ama bir çekiciliği olmasa da sürükler öyle bir kitaptı. Tamamen okuyup anlayabileceğiniz bir kitap olduğunu söyleyebilirim ama.Benim için şu iki günü keyifli kıldığı kesin. Bu arada ismini de sevmedim ya. Üç kilolu arkadaşın çevresinde dönen bir kurgusu var kitabımızın ve bu kızların zayıflamak için aralarında yaptıkları bir yemine verdikleri isim Sindirella Anlaşması. Neyse ki kitapta Chip vardı da tüm eksiklerini görmezden gelmeme yetti. Kitap boyunca bu çocukla aşk yaşadım fakat onun da kimliği ile ilgili kısmı yazar resmen hemen netleştirelim demiş. Anında anlıyorsunuz kim olduğunu. Neyse, boş kaldığınızda okuyun diyebilirim.

Kitabımız Nola ve onun iki yakın arkadaşının kilolu bir halde yaşamaları ve her yaptıkları zayıflama direncinde de yarı yolda kalmalarını içeriyor. Öyle ki kızların hepsi de kendi adına başarılı birer genç kadın olmalarına rağmen aşırı kiloları önlerinde hep bir engel oluşturmuş. En başta da Nola'nın.
Nola kitabımızda Sass! adı verilen bir dergide editörlük etmektedir. Ama aslında kızımızın yapmak istediği ve hayali olan şeyle yaptığı işin alakası yoktur. Hayali editörlük yapmak değil editörlüğünü yaptığı köşe yazılarına direkt yazarlık etmek! Ve bir gün Sass! için köşe yazarı arandığında da bu hayaline güvenip kendini öne sürüyor fakat yine aynı sorun; aşırı kilolar! ve bu sebeple alınan red cevabı yüzünden kızımız tam pes etmeyi düşünürken cin fikirli yanı baskın çıkıyor ve bir anda kendisine -yepyeni bir kişilikle- Belinda Apple diye bir mahlas uydurup Sass!' iş başvurusu yapıyor, yaptığı gibi de kabul ediliyor!
Sonrası ise kitabımızın başlangıcını oluşturuyor. Belinda kasabada en çok okunan yazı köşesi olarak kendini öyle bir yaygınlaştırmış ki şu son üç yılda herkes Belinda ne derse ne önerirse sorgulamadan uygulamaya kalkar olmuş.Belinda bu kadar sevilince de Nola arka planda kalmaya devam ederken Belinda'yı gizli gizli yürütmeye devam etmiş. Ta ki derginin yayın yöneticilerinden Lori'nin aslında Belinda Apple'ın var olmadığını keşfetmesine kadar. Tabi Belinda'nın varlığı hayali bir karaktere dayanınca Sass!'taki herkesin etekleri tutuşuyor ve bu işi çözmek adına bunu yapan kişiyi aramaya başlıyorlar.

Ha bu arada bu süreç boyunca da Nola Belinda'nın şahsi editörlüğünü yapıyor. Anlarsınız işte kendi kendine eğleniyor. Millet ne bilsin Belinda diye biri aslında yok. Daha da önemlisi Nola aşağı yukarı 150 kilo kadar biriyken Belinda'nın köşesinde kullandığı fotoğrafa bakarak kızın resmen 50 kilolarda bir çıtır olduğunu da söyleyebiliriz. Hal böyle olunca en son şüphelenilecek insan Nola oluyor. Kitabın bu konu üzerinde gitmesi çok hoştu ama yer yer şu zayıflama ve kızların mide operasyonuna kadar karışan olaylar beni sıktı. Bence bu Sindrella Anlaşması gereksiz bir konu olmuş. Yazarın bir yerden kızlara prenslerini verme çabaları vardı kitapta fakat zoraki olduğunu hissettirdi bana.Ne bileyim Chip'in -ki ona da birazdan değineceğim- durumunu ele alınca öyle hissediyorum. Chip, -kitaptaki gibi espri yapar ve bu Bilgisayar Çipi kimdir merak edenlere kendisini tanıtırım hemen.- Sass!'ta çalışan ve Nola'yla sürekli karşılaşıp ondan hoşlanmaya başlayınca da peşine düşen, kendine güveni tam, zeki, çekici, kaslı maslı, boylu poslu (betimlemeler aynen böyleydi) bir kişilik olmakla beraber kitabımızın esas oğlanı oluyor. Kötü bir gününde Nola'yı evine kadar bırakıyor bu süreçte de Nola ile yaptığı sohbetten hoşlanıyor sonraki karşılaşmalarıyla da onla çıkmayı kafaya koyuyor. Nola'nın doğallından o kadar etkileniyor ki onunla ilgileniyor ama Nola bu zamana kadar deneyimlediklerini düşünerek Chip'e güvenmiyor. Ya uzak durma çabalarında fakat adam inatçı! İstediğini alana kadar devam. Nola bi' yandan Chip ile uğraşırken diğer bir yandan da Belinda hakkında soruşturmalar başlatmayı planlayan patronu Bay Stanton'ın yapacaklarından nasıl kurutulacağını düşünüyor. Kısacası kızımız tam bir çıkmazda. Böyle çerezlik bir şeyler ararsanız çok fazla bir beklentiniz olmadan başlayıp bir çırpıda okuyabileceğiniz keyifli bir kitaptı. Bu arada filmi de varmış. Külkedisi Anlaşması. Bir bakacağım umarım güzel bir yapıttır. :D






Aşkın Müziği | Kylie Scott [Konuşan Kitaplar Blog Tur - Seri Kitapları&Çekiliş]

15 Eki 2014


Bir blog tur yazısıyla daha geldim. Daha önce orjinalini okuduğum ve okurken de kahkahalarla güldüğüm Aşkın Müziği (Lick) için düzenlediğimiz blog turda ben kitabın yorumunu yaptığım için sizlere serinin diğer kitaplarını tanıtmak bana kaldı. XD

Stage Dive Grubu ve Sırasıyla Kitaplarımız






Adı: Aşkın Müzği
Serisi Sırası : #1
Yayın Tarihi: 10 Ekim 2014 (Türkiye)
Aşk, Seks ve Rock'N'Roll

Vegas’ta geçireceği gecenin sabahını hiç de böyle planlamamıştı…

Evelyn Thomas’ın yirmi birinci doğum gününü Las Vegas’ta kutlamak gibi büyük planları vardı. Ama kesinlikle akşamdan kalma bir halde banyo zemininde uyanmak, otel odasında son derece yakışıklı ve dövmeli yarı çıplak bir adamın varlığı ve parmağında King Kong’u korkutabilecek boyutta bir yüzük bu planlar arasında değildi. 

Bir de tüm bunların nasıl olduğunu bir hatırlayabilseydi…






Adı: Play
Serisi Sırası: #2
Yayın Tarihi: 25 Mart 2014(Yurt Dışı)

Malcom Ericson, Dünyaca ünlü Rock grubu Stage Dive'ın bateristidir ve acilen imajını düzeltmesi gerekiyordur- en azından kısa bir süreliğine.Bu işi de kolunda güzel bir kızla iyi bir şekilde yapsa güzel olur! Mal, bu kısa süreli imaj düzeltme planının kalıcı olabileceğini düşünmemişti, fakat doğru kızı bulabileceğini de hesaba katmamıştı zaten.

Anne Rollins, gençken yatak odası duvarlarını süsleyen Rock Tanrı'sıyla-bilhassa bu koşullar altında- karşılaşabileceğini asla düşünmemişti.Anne'in maddi sorunları vardı. Büyük sorunlar hem de. Ama vahşi parti çocuğunun ödediği para karşılığı kız arkadaşı rolü oynamasının sonu iyi olmayabilirdi. Ne de olsa o çok seksiydi! Yoksa olur muydu?

DİPNOT: Bu kitap ilkinden daha komik. Kızın sevgilisi onu düdüklüyor ne var ne yok alıp kaçıyor. Tam bu sırada da Malcom ortaya çıkıyor. Çıkmak da denemez kızın evine yerleşiyor ve Anne bundan kurtuluş olmadığını anlayınca, ki zaten herkes öyle sanmaya başlamıştı, sevgilicilik oynuyorlar. :D



Adı: Lead
Serisi Sırası: #3
Yayın Tarihi:29 Temmuz 2014 (Yurt Dışı)
Stage Dive'ın Solisti olan Jimmy bu ününü, istediği zaman istediği her şeyi elde etmek için kullanır. İçki, uyuşturucu, kadınlar.. ne olursa! Ancak, tam bir Halkla İlişkiler felaketine dönüştüğü sırada rehabilitasyon merkezinden yaşam tarzıyla ilgili uyarı alır ve bir anda kendisini, yeni bir asistan ve onu belalardan uzak tutacak, Lena ile yan yana bulur.

Lena, seksi rockçı ile herhangi bir bok yapmaya hiç de hevesli değildir ve ilişkilerini tamamen profesyonel tutmaya kararlıdır hem de, kıvılcımlar çakan kimyalarına rağmen.

Jimmy Lena'yı kendinden uzaklaştırdığında ve Lena gittiğinde ise, başına gelebilecek en güzel şeyi kaybettiğini anlar.







Adı: Deep
Seri Sıralaması: #4
Yayın Tarihi:10 Mart 2015 (Yurt Dışı)

Stage Dive üyeleri birer birer âşık oluyor. David, Mal, Jimmy hepsi bu tuzağa düştüler ve şimdi sıra Ben'de ama o bu tuzağa düşmek istemiyor. Seksi basçı 'bağlılık yok' ilkesine de sıkı sıkıya bağlı.

Her zaman Günahlar Şehri Vegas'tan uzak durmak konusunda sıkıntı yaşayan Ben, Vegas'tayken bir kızı korumak zorunda kalınca, Vegas'ta olanın Vegas'ta kalmadığını çok çabuk öğreniyor.
















Kimliksiz / Selvi Atıcı [Kitap Yorumu]

14 Eki 2014


Budur!
Bayıldım!
Yazarın kalemini çok çok beğendim.
Benim aradığım aşk hikayesi bu işte!
Boş bir kitapta vıcık vıcık bir aşk değil, dolu bir kitapta yürekten... sade bir aşk.

Kimliksiz dolu dolu bir kitaptı. Her sayfasında, başından sonuna kadar bir olay... Kurgu heyecan verici. Aşk olduğu kadar macera kitabıydı bir diyebilirim. :))

Aşk kitapları okurken o kadar çok sıkılıyorum ki, ruhum bunalıyor resmen. Kimliksiz de o şeyi yaşamadım. Bu yüzden bu kitabı beğendim ben diyorum, gönül rahatlığı ile de tavsiye ediiyorum. Okuyun. :))

**

Kimliksiz, Deryal'in doğumu ile başlıyor ve onun on iki yaşında katil olması ile devam ediyor.
Daha kitabın en başında yaşadığım şok inanılmazdı.
O bölümde küçücük çocugun başına bir şey gelmesini beklerken, o katil oluyordu yahu. :@ :@ :@ O andan sonra ise Deryal'ın adı bir gardiyan tarafından konuluyor: Kimliksiz...

Deryal ile Burcu tanıştıkları gün ise Deryal otuz beş yaşında. 'Kayıp Şehir' adlı gece klubünün sahibi. 'Kirli' bir adam. Belinde silah, pantolonu kumaş, en yakın dostu koruması, polisle ve rakipleri ile başı dertte.
Ama ruhu...
Gel gör ki o ruhu... Resmen parlıyor.
Ah be!

Gelelim Burcu'ya. Burcu, Deryal'ın ilgisini çekebilecek kadar güzel. (HIH!) Çokta zeki. Deryal'ı çok güzel oyuna getiriyor. Getirmek zorunda, buna mecbur.
Yazar Burcu konusunda kurguyu çok iyi bağlamış. Bu konuda spoi vermek istemiyorum aslında. Tüm kitabın keyfi kaçar. Size şu kadarını söyleyeyim; Burcu sizi çok şaşırtacak.

Kurguyu bu kadar başarılı yapan belki de karakterlerin gerçekçiliğiydi. Onların tartışmalarını birbirlerine diklenmelerini soluksuz okuyorsun. Romantik anlarında sıcacık gülümsüyorsun. Ben şaşırdığımda 'oha!' bile dediğimi hatırlıyorum. Hatta kahkaha attığım yerler bile oldu. 
Bu kitabı benden önce annem okudu. Sonunda gözleri dolu doluydu.

Kimliksiz bir çok duyguyu yaşatan bir kitap...
Okuduğunuza pişman olmayacağınız bir kitap...



Sensiz Olmaz | Susan Elizabeth Phillips [Kitap Yorumu]

12 Eki 2014

Orijinal Adı: Nobody's Baby But Mine
Edisyonu: Sensiz Olmaz
Yazar: Susan E. Phillips
Yayıncı:Pegasus Yayınları
Puanım:4/5

Plan: 
Bir dahî olan fizik profesörü Dr. Jane Darlington bebek sahibi olmak için yanıp tutuşmaktadır. Ama bir baba bulması hiç de kolay değildir.Çocukken zekâsı yüzünden toplumdan hep dışlandığı için kendi çocuğunun aynı yollardan geçmesini istememektedir. Bu yüzden bebeğinin babası olacak özel birini aramaktadır. Yani biraz… aptal birini.Hedef: Chicago Stars’ın efsanevi oyun kurucusu Cal Bonner dış görünüşü ve taşralı tavırlarıyla mükemmel bir seçenek gibi görünmektedir. Fakat bebekdelisi bir entrikacının kendisini kullanmasına izin vermeyecektir.Problem: Sadece anne olma hayali kuran, zeki ve yalnız bir kadın… Uzlaşmaya açık olmayan ve hiçbir koşulda taviz vermeyen sert bir adam… Tutku ve arzu, güçlü ama aynı zamanda kırılgan iki insanı hiç beklenmedik bir aşka sürükleyebilir mi?
Çok uzun zamandır bloguma kitap yorumu girmiyordum. Artık eskisi gibi okuduklarımı yazmaya başlayacağım yeniden. Düzenimi sağladım. Yeni yılda eskisi gibi devam edebilirim sanırım. XD
Tabi yine Sensiz Olmaz'a olduğu gibi kitabı okuduktan birkaç gün sonra yorumlarım muhtemelen ama hiç yorum geçmemekten iyidir düşüncesindeyim. Ben lafı uzatmadan yorumumu geçmek istiyorum. Özledim! >.<

Sensiz Olmaz, Şikago Stars Serisi'nin 3. kitabı. Susan E.Phillips yine döktürmüş tabii ki. Ben bu seriyi ve bu yazarı biraz geç keşfettiğim için halen kitaplarının çoğu bende yok. Sensiz Olmaz'ı da Kalbinde Bir Yer Aç'tan sonra arkadaşım, sizin tanıdığınız mahlazla, Rüya Kız'dan alarak okumaya başladım. Ve açıkçası her kitabında daha da çok pişman oluyorum bu kadar beklettiğim için! Yazarın gerek üslubu gerek ise yazdığı konular çok güzel ve okurken kitabı bir çırpıda okuduktan sonra -o son sayfayla beraber kitabı kapatırken- bir köşeye çekilip harika bir kitap okumanın keyfine varmanızı sağlıyor.
Tuhaftır ki her kitabında aynı şeyi hissettim. Aslında ikinci kitap olan Kalbinde Bir Yer Aç'tan o kadar da hoşlanmama rağmen o kitabı da kapatırken aynen böyle güzel bir kitap bitirmişim hissiyle kitabın kapağını kapatmıştım. Etkileyici bir yazar olduğu su götürmez bir gerçek. Fuarda alacağım kitapların 2 tanesin kesinlikle Susan E. Phillips'in serideki kalan kitapları olacak. Bir an önce alıp okumak için sabırsızlanıyorum. Çok fazla da söyleyecek bir şey yok bu yazar ve kitapları için. Okumamış birisinin kesinlikle denedikten sonra anlayacağı güzel bir kalemi var. Ne kadar övsem de az gelir kanısındayım. ^_^

Şimdi gelelim kitabın yorumuna. Sensiz Olmaz dahi bir Fizik Profösörü olan Jane Darlington ile Şikago Stars'ın Oyun Kurucusu olan Cal(vin) Bonner arasında gelişen bir hikâyeyi konu alıyor.

Jane o kadar zekî bir genç kadındır ki daha liseyi bile okumadan üniversite hayatına atılmış ve 34 yaşına (yani şu anki zamana) kadar da işi ve araştırmaları dışında başka bir şeyle ilgilenmemiş. Ama aslında o da herkes kadar normal bir hayat sürmeyi istemek hatta buna özlem duymaktadır. Tabii bu kızımızın hissettiklerini anlatmıyordur muhtemelen. (Bilirsiniz işte dahidir, zekidir misali okulunda sevilemen istenmeyen öğrenci konumundan dışlanan ve ezilen arkadaş konuman kadar düşünce Jane'in normal olmakla ilgili hissettiklerini tarif etmek zor olabiliyor.) Jane 34. yaş gününde çok acı bir gerçeği fark ediyor ve yaşlandığını hem de tek başına yaşlandığını, yılların elinden kayıp gittiğini anlıyor. Kısmen bunun farkında fakat bir doğum gününde aldığınız absürd hediyleri görünce bunu daha iyi anlıyorsunuz. İşte Jane de böyle bir deneyim geçirince artık bir şeyler yapması gerektiğine karar veriyor. En azından bir ailesi olmalı. Ailesi olmasa bile yıllardır özlemini duyduğu çocuğa sahip olmayı çok istiyor. Tabi bunun için önce bir sevgili/kocaya da ihtiyaç duyduğunun farkında.
Tek sorunu; çok zeki bir kadın olması. Bir dahî olması! Ve çocuğunun normal bir zekâ seviyesinde olması için karşı içinsin 'aptal' olması gerektiği..
Jane'in okul yıllarında yaşadığı acı deneyimleri tekrar ele alırsak, kızımızın kendi çocuğunun da aynı derecede dahî olup da kendisi gibi dışlanmasını istemediğini söyleyebiliriz. Bu yüzden de çocuğunun babası olacağı kişinin biraz, birazcık aptal olması gerek! Hatta birazdan fazla olması Jane için bulunmaz bir artı da olabilir. İşte öyle bir anda televizyonda Cal Bonner'ın bir ropörtajı sırasında yaptığı saçmalamaları görünce onun aradığı kişi olduğuna karar veriyor ve biraz da yardımla Cal'den hamile kalmayı başarıyor. 
Bu arada Cal'den de bahsedelim kendisi 36 yaşında ve herkese göre emekli olması gerekeceği bir yaşta ama kendisine göre henüz yolun başında, yakışıklı mı yakışıklı Bombacı lakabıyla anılan ve Şikago Stars'ı efsanevi Oyun Kurucusu! Ne yazık ki bir oyuna kurban gidiyor.

Hiç beklemediği bir anda baba olacağını öğrenince de, Jane istediğini elde etmenin sevincini yaşarken Cal'in gerçekleri öğrenmesiyle gözünü açıp kapayana kadar kendilerini evli buluyorlar.
Kitap bundan sonra çok güzel ilerliyor. Cal sporculuk hayatında, 36 yaşında olması ve kendinden küçük kadınlarla takılmasıyla anılırken bir anda kendisini Jane gibi yaşıtı bir kadınla görmesi Cal'e fazla geliyor.

Öyle ki bir süre boyunca karısının 28 yaşında olduğunu sanarken bir anda onun 34 yaşında olduğunu öğrenmesi tüm hayallerini yıkıyor. Öfkesini kusmak için karısının yanına gittiğinde ise kendisini, kocasını bir Biyoloji Mezunu hem de 'Summa cum laude' (En yüksek derece) ile mezun olduğunu öğrenip de öfkeden deliye dönen karısıyla karşı karşıya buluyor!

Kısacası ikisinin de hayalleri aynı anda yıkılırken bundan en çok etkilenen Jane oluyor diyebiliriz. Zira Cal'in kendisini Jane'in düşündüğü gibi bir aptal göstermeye devam etmesi ve Jane'in buna inanarak çocuklarının normal bir zekâya sahip olacağı için duyduğu sevinç bir anda yıkıcı bir üzüntüyle yer değiştiriyor.

Cal, Jane'den çocuk doğar doğmaz boşanmaya niyetliyken ikisi arasındaki cinsel çekim yoldan çıkınca işler düşündükleri gibi gitmiyor ve Cal'in bütün planları alt üst olurken kendisini kaybetmek zorunda olduğu bir maçla karşı karşıya buluyor. Ya maçı kaybedip karısını elde edecek ya da karısını kaybedip maçı kazanacak. Büyük risk! Ama denemeye değer. :D 


Wolf Girl And Black Prince | Anime Tanıtım

6 Eki 2014


 Orijinal Adı: Ooukami Shoujo to Kuro Ouiji
İngilizce Adı: Wolf Girl and Black Prince
Türkçe Adı: Kurt Kız ve Kara Prens
Türü: Romantik, Komedi,Okul, Sosyal Yaşam
Kategori: TV Serisi
Bölüm Sayısı: 12 
Yayın Tarihi: 05.10.14
Statü: Devam Ediyor. [Güncel]

Uzun zamandır bloguma hiçbir yayın girmemiştim. Çoğunu da canım istemediği için yazmıyordum ama bugün Wolf Girl and Black Prince'in ilk bölümü yayımlanımca hem izleyeyim hem de bir tanıtım yayını geçeyim dedim. Açıkçası iyi de oldu. En son Ao Haru Ride'ı bitirdim ve izleyecek anime bakınırken bunun yayın haberini gördüm. O andan beridir de sabırsızlıkla bugünü bekliyordum. Mangasını aeverek takip ettiğim ve çok eğlendiğim serilerden birisiydi Wolf Girl and Black Prince. Kısacası çok komik, eğlenceli ve güzel bir seri animeye dönüştürüldü. Mutlaka izleyin. Manga okumayı sevmeyenler için büyük bir şans. Animesi çıksın istediğim nadir serilerden biriydi. ^-^
Animemiz mangayla eş değer bir şekilde ilerleyeceğe benziyor. Yani ilk bölüm bana onu çağrıştırdı ama umarım tadını kaçırmazlar da öyle gider. Konumuza gelirsek;

Okulun ilk gününde çeşitli tereddütleri olan Erika Shinohara, kendini okuldaki herkesle bir şekilde arkadaş olup dışlanmayacağına dair şartlar fakat sınıfından içeri girdiği an sınıf arkadaşlarının çoğu tarafından görmezden gelinmesi kızımızı biraz üzer ve o da en yakınındaki iki sosyetik, sevgililerinden başka konuşacak konuları olmayan Marin ve Tazuka ile arkadaş olmaya kalkar. Ama gelin görün ki bu iki kız sürekli sevgililerinden bahsedince ve konu bir gün Erika'ya da uzanınca Erika da -sözde- arkadaşlarını kaybetmemek adına kendisine hayali bir sevgili yaratır ve onlara bir sevgilisi olduğunu söyler. Sevgilisiyle telefonda görüşmek, dışarıda buluşmak dışında kızlara gerçek bir kanıt da sunmaz. Ve sürekli bu konu açılınca kıvırır durur ama kızlar artık Erika'ya inanmamaya ve söylediklerinin uydurma olduğunu düşünmeye başlarlar.

Erika da bunu öğrenince en azından onlara bir resim gösterirsem problem ortadan kalkar mantığıyla sokakta gördüğü bir çocuğun fotoğrafını çeker, götürüp bu benim erkek arkadaşım der!
Fakat asıl ciddi problem bundan sonra başlar; Erika'nın sevgilim diye resmini gösterdiği çocuk kendi okulundan 8. Sınıf öğrencisi ve okulun prensi olarak bilinen -Erika dışında herkesin tanıdığı- Kyouya Sata'dan başkası değildir!
Eh, bir de olayı Kyouya'nın bakış açısından değerlendirirsek; Kyouya kendisini başkalarına 'Erkek Arkadaşım!' diye lanse eden bu kızın karşısına geçip bir de sevgilim rölü oynar mısın gibi saçma bir şey söylemesiyle ipleri ele alır ve Erika'ya eğer iatediklerini yerine getirir ve kendisinin şahsi köpeği olmayı kabul ederse yardım edeceğini söyler. XD
Başa gelen çekilir şimdi.
Ona buna yalan söylersen bçyle oluyor işte. Erika'cık da ne yapsın, mecbur kabul ediyor ve Kyouya'nın kötü yanını sadece kendisine gösterdiği talepleriyle ona uşaklık etmeye ve aynı anda etrafa karşı da sevgili rölü oynamaya başlıyor.
Uzun lafın kısası komşk ve eğlenceli bir anime başladı, bize de izlemek düşer. :D







Tesirsiz Parçalar, Ali Lidar KİTAP YORUMU

4 Eki 2014



Tesirsiz Parçalar bu türde okuduğum ilk kitap. Aslında türünün ne olduğundan bile emin değilim, yalan yok. :)) Türü de yok... Biraz edebi, çokça hayati... Hayata dair. Dolu dolu ve anlamlı. Öğretici.
Şuan nasıl bir yorum yazacağım onu bile bilmiyorum. Yorum yazılacak bir kitap değil. Fakat size bol bol alıntı çıkardım. Hatta hiç yapmadığım bir şeyi yaptım. Keçeli kalemle çoğu yerin altını çizdim. Elimde değildi, o kadar çok anlamlı cümle var ki...
Bu kitapta kendi yaşamımızdan bir çok şey bulabiliriz. Çoğu zaman Tesirsiz Parçalar'da okuduklarımızı yaşamımız boyunca sıkça hissetmişizdir.
Kitap parça parça hikayelerden oluşuyor. Aslında buna hikaye bile diyemem. En uzunu iki sayfa süren öğütler. Hayatlar. Geçmişler... Anlatım ise yazar ağzından. Onun hayatı sanırım... Ne kadarı onun gerçeği bilmiyorum ama çoğu insan için hatta herkes için bu kitapta gerçekler vardı.
Sıkılıyorsanız, hayattan bezmişseniz, yorgunsanız, sevilmiyorsanız, seviliyorsanız, hayat doluysanız bu kitabı okuyun. Her parça da bende bunu yaşadım, hissettim deme ihtimaliniz yüksek. Siz yaşamadıysanız illaki birinin gerçeğidir o. Ya da geleceğinizdir.

Kitabın arka kapağında şöyle bir paragraf var; Çocukluğa, büyümeye, Beşiktaş'a, bayramlık ayakkabılara, içinden oyuncak çıkan yumurtalara, coğrafi uzaklıklara, bakmak için ölünen gözlere bakamaya, âşık olmaya ve olamamaya; bazen Deep Purple'a, bazen Ferdi Tayfur'a, bazen Salinger'a, bazen Oğuz Atay'a; anneye, babaya, kardeşe, sevgiliye, insana; kısacası hayata dair tesirli bir bakış açısı...
İşte bu paragraf kitaba dair her şeyi anlatıyor.

Ben bu kitaba başlarken çoğunlukla beğenmeyeceğimi düşündüm. Fakat elimden bırakamadım, hayret ettim. Beş üzerinden beş puanı aldı benden.

Tavsiye ederim. ;-)


                                                                 •••ALINTILAR•••

• ''Keşke...'' dedim. Çok sevdim keşkeyi... Yalan söylemiş olmazsın keşke dediğinde... Söylememiş de olmazsın... Hatta bir şey söylemiş bile olmazsın. Ama söylemişsindir de bir taraftan. Baştan savan bir temenniyle ağır başlı bir istek arasında nazlı nazlı salınan sihirli bir sözcük gibiydi keşke.
• Eğer birini seviyorsan ve o seni sevmiyorsa, bundan çok güzel kaos çıkar. Bir sürü şiir, sağlam bir roman ve anlatılacak bir sürü hikaye çıkar. Uykusuz geçen geceler, parkta içilen şaraplar, yerli yersiz kıskançlık krizleri çıkar. Ama sevgine karşılık çıkar mı? O biraz zor işte...
• ''O kadar acı çeker ki insan, canlılar arasında bir tek o kahkahayı icat etmek zorunda kalmıştır.''
• Geciken mahcubiyet, ekstra üzüntü ve utançla çıkartır acısını...
• Bir şey oluyor bazen, bütün dünya senin düşündüğünün tersini bile düşünse o kadar kuvvetli inanıyoruz ki o şeye, gerçekle bağımız kopuyor. Sonrası acı oluyor elbet. Olsun... Samimi bir acı, sahte bir mutluluktan daha kötü olabilir mi gerçekten?
• ''Kelimelerin hisler karşılığında hiç bir hükmü yoktur.''
• Diyordu ki adamın biri, ''Hala geçmişe dair ümitlerim var...'' Bundan büyük ironi olabilir mi? Geçmişe dair ümitleri olan adam, geçmişe takılıp kalmış demektir. Ve geçmişe takılıp kalan birini bekleyen bir gelecekten de bahsedemez.
• Hayat, sebep olduğu pek çok sıkıntının bedelini ödüyor aslında. Ondan aldığımız çok kıymetli bir şey var: Boyumuzun ölçüsü... Ölçüsüzce yaşayıp, ölçüsüzce sevip, ölçüsüzce içip, ölçüsüzce ne bok yiyeceğimizi bilemediğimiz zamanların ardından durup kendimizi ve geçmişimizi sorguladığımızda görüyoruz ki evet, elimize vermiş hayat boyumuzun ölçüsünü...
• Doğup büyüdüğü yere ait değil insan... Acı çektiği ya da çok mutlu olduğu yere de ait değil... İnsan, olmak isteyip de olamadığı yere ait...
• ''İki insanın birbirine en uzak olduğu an, karşı karşıya oturmuş birbirlerinin gözlerine bakarken söyleyecek tek bir laf bile bulamadıkları andır.''
• İnsan ara vermeden en fazla yirmi saniye gülebilen ve yine ara vermeden saatlerce ağlayabilen bir hayvandır. Doğduğumuzda ilk yaptığımız işin ağlamak olmasının bir anlamı olmalı. ''Oku!'' diye başlar Kur'an ve ''Önce kelime vardı.'' diye başlar Yuhanna'ya göre İncil. Eğer bir ahir zaman peygamberi olsaydım ve yeni bir din yaymak için kullansaydım sözcükleri ''Ağla...'' diye başlardım. Ağla... Ağla, çünkü ağlamadan anlayamazsın.
• Hiçbir şey ya da hiç kimseyi doya doya, tadını çıkara çıkara sevemedim. Elimden alınır ya da kaybederim korkusu içimden gelenlerin bir adım önündeydi hep. Çok sonra anladım ki ben aslında sahip olduğumu zannettiğim tüm sevdiklerimi en baştan kaybettim.
• Futbol en çok çocuk gözüyle güzeldir ve masumiyet gerektirir unutmayın.
• Bir insan başka bir insanı bütün boyutlarıyla asla tanıyamaz. Karşımızdaki insana verdiğimiz değer mukabilinde istediğimiz tarafı gösterir istemediklerimizi de saklarız. Evrensel bir sahtekarlık bu ama yapacak bir şey yok.
• İnsan geçmişi düşünür, geleceği hayal eder, şimdiyi de yaşar. Ben ise şimdiyi de hayal ediyorum...
• Ne zaman çok mutsuz hissetsem kendimi, bolca su içip sonra çişimin gelmesini beklemeye başladım. Gelir gelmez de gitmeyip tuvalete biraz daha sıkıştırmasını bekledim. Sonra yüzümde minik bir tebessümle tuvaletin yolunu tutup o huzur veren şırıltıyı dinleyerek dedim ki, ''Ohh be, işemek mutluluktur...''
• İnsan keyifliyken çay, hüzünlüyken de rakı içmeli... Boktan bir tekrarı durup durup yaşıyorsa da oralet...
• Biraz acı üzer, çok acı çok üzer, katlanılamayacak kadar büyük acı ise delirtir.


 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS