Aşkın Gölgesi | Gülşah Elikbank [Kitap Yorumu]

28 Nis 2014

Adı: Aşkın Gölgesi
Yazar: Gülşah Elikbank
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Türü: Drama, Günümüz Aşk
Puanım: 4,5 /5

Geçmişin peşini bırakmadığı bir kadın ve zamana direnen bir aşk…Edebiyat profesörü ve yazar olan Esma, kocası öldükten sonra kızı Ece ile birlikte Berlin’de yaşamaya başlar. Sürekli annesiyle sorunlar yaşayan on yedi yaşındaki kızı Ece, bir gün bodrumda bir kitap bulur ve o kitapla birlikte annesini hiç tanımadığını fark eder. Bu kitabı bulmasının ardından Ece ve annesi Esma’nın hayatı hiç beklemedikleri şekilde değişecektir.
Gülşah Elikbank’ın kaleme aldığı ve dokuz ülkede yayımlanan romanı Aşkın Gölgesi, aile, arkadaşlık ve aşk üzerine yazılmış, insanın içini ısıtan sıcacık ve etkileyici bir roman.


Kitapla ilgili alıntılar için; Aşkın Gölgesi [Alıntılar]

"Bu bir aşk hikâyesi. Kırık dökük.. Kimi an soluk soluğa, kimi an inanılmayacak zorlukta."


Şimdi epeydir doğru dürüst akıcı bir kitap okumayan ben, bir anda okuduğum bu kitapla ve beni böyle sarmasından sonra nasıl bir yorum yapsam ki? (-,-) 
Şu an felaket siniriliyim! Neden mi? Ahmet'in kitap boyunca ölmesi için o kadar dua ettim ama kabul olmadı. Resmen kafayı yedim. Tabi bir Berk fanı olaraktan Ahmet'ten kesinlikle nefret ediyorum. Bu yüzden de kitabın bana çok koyduğunu söylemeliyim. 
İlk söylemek istediğim şey; yazarın dilini çok beğendim. Yani kitabı bir kitap olarak değil de, kendimi Ece'nin yerine koyarak, annesine ait o kitabı okuyan kız gibi hissetmemi sağladı resmen. Ve en çok etkilendiğim yerse, sanırım kurduğu cümlelerdeki içtenlik. O kadar gerçekçi yazmış, öylesine derinden hissettirmiş ki, bilemiyorum ne desem boş laf gibi gelecek. Okuyup anlamanız gereken bir kitap.

İlk kez bir Gülşah Elikbank kitabı okuduğumu da ele alırsam, çok şaşırdım gerçekten. Çünkü, her ne kadar yazarın kitapları hakkında olumlu eleştiriler duymuş olsam da cesaret edip de bir kitabını okumayı denemedim. Aşkın Gölgesi bile sırf kapağının albenisi için üzerine atlayıp da, almışken okuyayım dediğim bir kitap oldu, ama okurken ne kadar hata ettiğimi de kitabın her sayfasında gayet net bir şekilde anladım.Zira yazar çok ama çok iyi bir kaleme sahip.Diğer kitaplarını da okuyacağım ama bu kitabının etkisini üzerimden atmadan çok zor. O kadar etkilendim çünkü.
Kitabımızın kurgusu ve ilerleyişi bakımından birçok kitabın sahip olamadığı değişik bir havaya sahip olduğunu bilmenizi istiyorum. Başlarken çok klasik bir başlangıcı olduğu için biraz şaşırıyor, sonra nereye varacak diye sabırsızlığın verdiği bir telaşla okumaya başlıyorsunuz.Genç bir kızın annesine dair bulduğu bir kitaptan ne kadar değişik bir kurgu çıkar diye düşünürken de aslında kitabın ne kadar aşk dolu, yaşanmışlıkların geçmişe gömüldüğü ve o anların silinmeye çalışıldığını öğreniyorsunuz. Öyle ki okurken kitap, Ece'nin zamanına yani "Berlin-2009" a geçtiğinde resmen oraları atlayıp neler olmuş diye Ahmet ve Esma'yı okumamak için kendimi zor tuttum. İlk an Zeynep ve Esma olayı beni biraz bocalatsa da sonra kurguyu rayına oturtunca böylesi büyük bir aşkın neyle sonuçlanacağını merak ederek çevirdim sayfaları.Tabii ki okumaya başladığımda böyle kusursuz bir aşkın olamayacağını, mutlaka bir yerde yara alacaklarını da tahmin ediyordum ama tahmin edemediğim şey ya da şeyler kitabın ilerleyişinde Ahmet'in de Esma'nın da içlerindeki aşkın hiç ölmeyecek kadar büyük bir aşk olmasıydı! 

Zira Ahmet'in Esma'yı terk etmesiyle onu öldürmek istediğim doğrudur ama asıl yapmak istediğim sonlarında ellerimle boğmak oldu! Ölmesi gerekiyordu ya. Ölmeliydi. Bu kısımlarda sadece Ahmet'e değil Esma'ya da çok sinir oldum. Çünkü Ahmet'e öylesine -insanın imrenesi geliyor- bir aşkla bağlı ki yanında onun için canını verebilecek Berk'i neredeyse görmezden gelmekten başka bir şey yapmadı. Ama buna rağmen Berk yine onu sevmeye devam etti. 

Şimdi koca kitapta, böylesi unutulmaz bir aşk anlatılırken, buna mı takıldın diyeceksiniz ama evet takıldım! Çünkü Esma'nın Ahmet'i ölesiye sevmesiyle Berk'in onu sevmesi aynı durumdu bence. Ahmet'in Esma'ya yaşattıkları çok dokundu bana. Özellikle de ayrılık için kendini kandırdığı bahnesi! Tabii bir de onca yaşanandan sonra Esma(Zeynep)'nın onu affetmesini beklemesi gerçekten herifi boğma isteği oluşturdu bende.

“Gözlerimin içine bak, oraya bak ve orada kendini görmediğini söyle,” diye haykırdı Ahmet titreyen ellerini Zeynep’in avuçları arasına sıkıştırırken.
“Gözlerindeki ben olamam. Oradaki kız, artık bende yaşamıyor,” diye düşündü.

Zavallı Esma daha on sekiz yaşında, kimseye güvenemezken Ahmet'e açtığı yüğüreğiyle öyle bir yara aldı ki, gerçekten de Ahmet'in onda açtığı yara içindeki o küçük kızı öldürdü. Hayalleri olan, umutlarına tutunan o küçük kızı.Ama en çok etkilendiğim şey yazarın Esma'ya bahşettiği o karakter! Tüm yaşadıklarına, ki onları bir başka insan yaşasa bence çoktan ölürdü, dimdik ayakta durdu. Ahmet'in ve en yakın dostunun kendisinde açtığı yarayı yok saydı. Ne kadar inkâr etse de her geçen saniyeyle beraber Ahmet'e nefret değil aşk duymaya devam etti. Ve öylesine bir kabuk içine gömmüş ki o küçük Esma'yı kendi kızı Ece bile aslında annesinin ne kadar kırılgan olduğunu annesine dair bulduğu bu kitapla öğreniyor. Düşünün artık nasıl dokunaklı bir hikâye okuyorsunuz.Kısacası çok etkileyici, dolu dolu, sarıp sarmayalan bir roman bu.

"Hani, herkesin hayatta bıraktığı iz de, hayattan aldığı tat da farklıdır derler ya, yine de bir yerlerde, benimle aynı yöne bakan bir yürek var mıdır, diye sormadan edemiyorum.... Güldüğümde içi ısınacak, ağladığımda hüznü sessizce paylaşacak..."

Dipnot: Kitap öyle duygulu cümlelerle yazılmış ki alıntı çıkarmaya bir başladım kendimi durduramıyorum. Sanırım biraz daha devam etsem kitabı okumanıza gerek kalmayacak alıntılar edinirdiniz. :))


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkür ederim.

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS