Married by Morning | Lisa Kleypas [Kitap Yorumu]

16 Kas 2014

Adı: Married by Morning
Yazar: Lisa Kleypas
Seri Sırası: Hathaways #4
Türü: Historical Romance
Puanım: 5/5

O, Cat'in kaçınmak istediği her şeydi.

İki yıldır Catherine Marks, Hathaways kızkardeşler için güzel bir konumda ücretli bir refakatçi olmuştur. Cat'in ağabeyi hakkındaki iddialar Leo Hathaways'i iyice çileden çıkarır. Leo ve Harry'nin sürekli sabit bir konuda tartışmaları Cat'i kullandığı bir maske olduğuna inanmaya iter. Ama bir öpücükle sonlanan kavgada Catherine, Leo'ya şok içerisinde karşılık verdiğinde Leo da bir karar vermek zorunda kalır..

O hiç göründüğü gibi biri değildi.

Leo'nun hemen evlenmek ve aile unvanlarıyla beraber evlerini kurtarabilmek için bir varis sahibi olması gerekmektedir. Catherine'in saygı değer tavırlarının ardında sakladığı sır genç kadını tamamen yok edecek bir şeydi. Ama Leo, Cat'in ilginç ve şeytani cazibesiyle karşı karşıya kaldığı her an o asla aşık olmayan adamın buzları bir bir çözülmeye başlar. Fakat Cat'in tehlikeli geçmişi iki aşığı ayırmadan önce her ikisi de tutkularına gem vurup gölgelerden gelen tehlikeyi kovalamak zorunda kalırlar.
Selamlar! 
Duydum ki birileri Leo Hathaways'in ve Catharine Marks'ın hikâyesini çok merak ediyormuş ben de Leo Hathaways, yani Lord Ramsey'i yorumlamak istedim. Kitap çıktığı sıralarda yapacaktım yorumumu fakat kızların merakını gidereyim dedim. Çünkü bu kitap benim özelim! Gerçi ayak üstü bütün spoilerı verdirdiler bana ama olsun!  Sanırım okuduğum en iyi Lisa kitabıydı. Büyük bir keyifle okumuştum ve yorumlamaktan da aynı oranda keyif alacağım.

Kitabı okuyalı iki sene falan oluyor. Sanırım Vazgeçmem Senden'in hemen ardından sarmıştım kitaba. Net hatırlamıyorum. Bu yüzden eksikler olabilir. Hatırladığım kadarıyla bir yorum gireceğim ama merakınız depreşecek o kesin. Spoiler'ın dibini de verebilirim. Çok uç noktaları net hatırlıyorum.
Neyse işte efendim. Ben yoruma geçiyorum. Keyifli okumalar!

Bu seride en çok merak ettiğim kitap, Lord Ramsey, yani Leo Hathaways ve Catherine Marks'ın hikâyesiydi. Çünkü bu ikiliyi gördüğüm anda aralarındaki çekimi okumam gerektiğini anladım.


DİKKAT AŞIRI SPOILER İÇEREN BİR YORUMDUR!
OKUMA ZEVKİNİZİN KAÇMAMASI  İÇİN SPOILER BİLGİSİYLE OKUYUNUZ..


Öncelikle şunu söylemek istiyorum bu serideki -bence- en iyi kitap bu! Serinin tümünü okumasam da, (tümü dediğimiz de bir Live In The Afternoon kaldı o yani :p) bu kitaptaki adrenalin ve ele alınan konu gerçekten çok etkileyiciydi.

Bayan Catherine Marks’ı zaten ikinci kitabımız Vazgeçmem Senden’den tanıyor , Gecemi Aydınlat'tan ise tanımayı aşıyoruz. Neyse.  Loe Hathaways ile aralarındaki çekişmeyi de az buçuk biliyoruz.Leo Hathaways, nam-ı diğer Lord Ramsey , bu kitapta kendini oldukça aşmış.O ilk kitaptaki hilkat garibesi adam nerede bu kitaptaki Lord Ramsey nerede, ama alaycılığa tam doz devam tabiî ki. Ve kitap öyle hareketli bir kitap ki başladığı andan itibaren dur durak bilmeden yol alıyor. Lisa, Hathaways'ler serisinde gerçekten kendini aşmış ya. Serinin her kitabı güzeldi fakat Married by Morning benim için daha özel bir kitap.

Leo ve Cat’in hem aşk hem de çekişme dolu bu kitabının edisyonunu en kısa zamanda görmek dileklerimle…

Catrherine Marks, geçmişinin izlerini silmeye çalışırken bir anda kendisini Hathaways ailesinin en küçük iki ferdi olan Poppy ve Beatrix’e mürebbiyelik ederken buluverir. Ve kitabımız da bu kısımda başlar. İlk kitap Benimle Kal'ın sonunda kızlar için bir mürebbiye tutulacağından bahsediliyordu zaten. İkinci kitapta ise bu iş Cam Rohan, meşhur çingenemiz sayesinde halledilmiş ve Cat, Hathaways'ler ailesine dahil olup kızlarla ilgilenmeye başlamış. Kitabın en güzel kısmı sanırım Leo ve Marks (Leo Marks dediği için ağzıma hep Marks geliyor) arasındaki çekişmenin hiç bitmemesi. Öyle ki aşklarını yaşamaya başladıkları anda bile mutlaka tartışacak bir şeyler buluyorlar. Ama çekişmeleri arasında bile bir çekim var. Ne zaman baş başa kalsalar iş başka boyuta geçiyor! 
                                                                                              *******



''Hayır ,'' soluk soluğa , onu kendinden uzaklaştırdı. ''Dur.Lütfen-''
Ellerinden biri yanlışlıkla onun yaralı omzuna bastırdı ve Leo bir küfür ederek ondan uzaklaştı.
''Lordum?'' Yataktan güçlükle kalktı ve durdu , kaslarının her biri titriyordu. ''Özür dilerim.Canınızı mı yaktım? Ne yapa--''
''Git.''
''Ama.''
''Hemen , Marks.'' Sesi zayıf ve boğuktu.'' Yada yatağa geri dön ve bitirmeme izin ver.''



                                                                                          ******

Cat, Hathaways'lerle çalışırken ailede Leo Hathaways haricinde herkesle arası gayet iyi. Kızlar kendisini çok seviyorlar. Cam ve Kev bile belli etmeseler de Cat'e saygı duyuyorlar ama bir tek Leo Catherine'den hazzetmiyor. Ve inatla kızın bir şeyler sakladığını düşünüyor. Doğru da düşünüyor tabiii.

Catherine’in Lord Ramsey ile yıldızı bir türlü barışmaz,-ki bu kısımlar gerçekten komedi- çünkü,

Leo ve Cat’in fikirleri ve düşünce yapıları sürekli çakıştığı için daima bir sürtüşme içerisindedirler, daima zıt fikirleri savunuyor ve savunduklarından ödün vermiyor, sürekli tartışıyorlar.Öyle ki, aile artık bunu normal bir durum gibi karşılamaya başlıyor bir yerden sonra.Hatta,  Leo durumu Marks’a ‘Azrail' diye lakap bile takacak kadar ileri götürüyor. Düşünün artık çekişmelerini.

Fakat,  Leo ailesindeki herkes ne düşünürse düşünsün, onlardan farklı olarak Catherine Marks’ın bi’ şeyler gizlediğini ve bi’ şeylerden kaçtığını düşünmekten de kendini alamıyor.Bu sebepten ötürüde Cat’in her hareketini adım adım takip ediyor. Bu durum bir nevi Leo için bir gaye bir amaç halini almış da diyebiliriz. İnatla o sırrı öğrenmeye kararlı!

Ve azimli sıçan taşı deler diyerekten, Leo bu çabalarının da yavaş yavaş meyvesini almaya başlıyor diyebilirim. Önce Catherine’in, kız kardeşi Poppy’nin eşi Harry Rutledge’nin üvey kız kardeşi olduğunu öğreniyor. Ve hemen aklında Cat'in Pobby'nin eşi ile ne işi olur sorularını eliyor. Biraz kaçıkça şeyler düşünüyordu da.. :D

Harry’nin kız kardeşine özel bir düşkünlüğü var. Cat'e yıllar önce yardım edememiş olması onun içinde bir ukde olmuş sanırım. Elinden geldiğince kardeşini koruma istiyor. Cat izin verse bugün onun kardeşi olduğunu ve bir Leydi olduğunu herkese ilan edecek, ama Cat bunu kabul etmiyor. Harry de kardeşini uzaktan uzağa korumaya çalışıyor. Hele bir yerinde ağabeyliği ne kadar ciddiye aldığını Leo’ya ‘’Eğer Cat’i incitirsen seni öldürürüm,’ sözleriyle çok net anlıyoruz.

Fakat bunlar Cat'in sakladığı o büyük sır değil. En azından Leo'nun aradığı cevap bu değil ve Lordumuz istediği amaca ulaşana kadar devam ediyor. Cat’in geçmişini öğrenmeye kafasına koyan Leo'yu durdurabilene aşk olsun. Ama keşke tek sorun Cat'in geçmişi olsa.. Leo bunlarla uğraşırken bir yandan da eski Ramsey Kontesi yüzünden unvanı ve Hathaways’lara kalan Ramsey Evi , eski Ramsey Kontesi tarafında bir tehdit altına girer.Leo yani, Lord Ramsey evlenip de Ramsey soyu için bir varis vermezse Ramsey haklarının hepsinin eski kontese geçme durumu da bütün bu olanlara tuz biber olur.Ama Leo, son derece kararlı bir şekilde Cat’in sırlarını çözmeye daha doğrusu onun cazibesine kapılmadan Catherine’i elde etmeye kararlıdır ve Cat ile zaman geçirmeye başladıkça sırlar bir bir gün yüzüne çıkar ve Catherine’in geçmişinden bir hayalet Lord Latimer bir ( Leo’ya müstakbel eş aramak için Amelia ve Win tarafından düzenlenen) baloda birdenbire ortaya çıkıverir. 
                                                                                                                                             *****
Bu arada balo öncesi çok sevdiğim bir kısım var. Halen gülerim. :DWin , Leo'ya uygun gördükleri müstakbel eş adayları için hazırladıkları listeyi verir.
Win'i kırmamak için listeye göz atan Leo ;

“Marietta Newbury mi?”
''Evet,'' dedi Amelia. ''Nesi var?''
''Onun dişlerini beğenmiyorum.''
''Isabella Charrington nasıl?”
'''Annesinden hoşlanmıyorum.''
“Leydi Blossom Tremaine?”
''Onun da adını beğenmiyorum.''
''Tanrı Aşkına, Leo, bu onun suçu değil.''
''Beni ilgilendirmez.Çiçek isimli bir eş istemiyorum.Her gece ineklerden birine sesleniyor gibi hissederim.''

                                                                                                                ******

Leo, tesadüfen Catherine’in geçmişini ve yaşadıklarının bir kısmını Lord Latimer’den öğrenir.Öğrendikleri lordumuzun kafasında yeni yeni sorular oluşturunca o da tam Cat’le konuşmaya karar verdiği sıradaysa Catherine bir not bırakarak evden kaçar. (Cat evden kaçar çünkü geçmişinin öğrenilmesiyle Hathaways’lara layık olmadığını düşünür.)

Ama tabi Lord Ramsey hemen Cat’in peşinden yola koyulur onu bulur bulmaz da Catherine’in ağzından her şeyi öğrenir.Catherine Wigens,(kızımızın gerçek soy ismi)  fahişe olan ve bir genel ev yöneten büyük annesinin kendisini Lord Latimer’e satmasıyla büyük annesi ve Latimer’in elinden kaçarak, Bule Maid ismindeki mürebbiyelik okuluna başlamış, okulun müdiresi Bayan Marks Cat’in davranışlarından ve yaşadıklarından etkilenince onu kendi nüfusuna alıp Cat'e yeni bir dünya sunmuş. Cat bu yaşadığı kötü şeyler sırasında ağabeyi Harry'ye defalarca mektup yazmış ama Harry harekete geçmeye karar verdiğinde zaten Cat evden kaçıp kendini kurtarmış. Blue Maid'te okuyup iyi bir mürebbiye olduktan sonra da Hathaways'lerin arasına karışmış.

Leo Cat’in yaşadıklarını öğrendikten sonra ikisine de yarar sağlayacak bir çözüm sunarak, Marks’a evlenme teklif eder.Tabi teklifin içeriğinde bir aşktan çok karşılıklı bir yardımlaşma vardır. (En azından Leo kendini böyle kandırıyor.Ne de olsa ona da bir varis lazım!) Catherine , bu teklifi kabul edip etmeme arasında bir süreçteyken geçmişin gölgeleri Cat’in üzerine biner ve büyük annesinin ölümünden sonra onun yerine geçen halası da Cat'i kaçırtır.. 

Sonrası kitapta kalsın. Çok hareketli bir kitaptı ama emin olabilirsiniz..



2014 TÜYAP KİTAP FUARI VE MERAL KIR İMZA GÜNÜ

10 Kas 2014


Klasik Tüyap Kitap Fuarı maceramız fuarın ilk gününde -sabah köründe- başladı. Ve özellikle pazar günüyle çok eğlenceli bir hafta sonu olarak geçti. Yine her fuarda olduğu gibi toplu gittik ya da orada buluşup topluca bir alış veriş yapmak, sohbet etmek adına zaman geçirdik.Biz'i açarsam eğer hemen şöyle açıklayayım kimler kimlerdikk;

Sizin de severek takip ettiğiniz Küçük Kızın Büyük Kütüphanesi'nin iki güzel admini Rüya Kız ve Küçük kız, Kitap Rüyası ekibi, Aylardan Aşk'ın ve Aşkı Seçtim kitaplarının mütevazi ve bizden yazarı Meral KIR, Saklama Kabı, Bubu'muzzz :D 

Cumartesi günü sabahın köründe fuara gitmek için yola çıkınca erken varıp açılmasını beklerken kapıda kalmak da ayrı bir keyifti. Çünkü içeri girdiğimizde o stantların yeni yeni hazırlanmış olmalarını görmenin vermiş olduğu zevki anlatamam.

 Neyse. İçeriye girdiğimiz andan itibaren tek tek yayımcıları gezmeye başladık. Ve ilk durağımız tabii ki Ephesus Yayınları oldu. Hiçliğin Kıyısında çıkar da biz fuarda direkt onu almaya gitmez miyiz hiç?! Öyle bir ihtimal yok. Hele bir de yayınevi kitap için çanta yaptırmış artık kendi logolarından kupa bastırmışken! Hemen gidip kitaplarımızı, çantalarımızı ve kupalarımızı uygun bir fiyata aldık sağ olsunlar.




Tabi sonra Fatma Erdek ve Güneş Demirel'in imza için gelmeleriyle biz standa geri döndük ve kendileriyle sohbet etmeye imza vermelerini izlemeye başladık. Ki çok keyifliydi. İkisine de çok teşekkür ediyorum. Tüm çeneme rağmen sıkılmadan kitaplarla ilgili sorularımı cevapladılar. Özellikle Fatma Erdek'e sonsuz teşekkürler. Az ütülemedim kafasını. ^_^



Ephesus Yayınları'nda bir süre oyalanıp kitaplara baktıktan ve alacaklarımızı aldıktan -bu arada Asude'nin Ajan 2 ve İki Renk Aşk felaket bekleniyor onu anladım!- sonra stanttan ayrılıp biraz gezelim dedik ve yeni yayımcılardan olan ve ilk kitaplarından The 100'ü Konuşan Kitaplar Blog Tur grubumuz kapsamında incelediğimiz GO KİTAP!'ın da standına uğradık. Fuar öncesi duyurdukları Yabancı isimli yeni kitaplarını 10 liradan satıyorlardı. E, doğal olarak hepimiz de birer tane aldık. Çıkmadan da bir kare bırakalım oraya da dedik. XD (Çok egzanterik oldu biliyoz :p)

Oradan da çıkıp tüm stantları tek tek gezmeye başladık. Ta ki bizimkiler kendilerini Nemesis Kitap'ta kaybedene kadar.. Aşka geldiler de. :p

Nemesis Kitap'ın Reklam Aşkı kitaplarına özel yaptırmış oldukları tanıtım çerçevesi içerisinde hepimiz birer kare poz verdik. Ama siz bununla yetinin. :D

Vallahi diğerlerini de paylaşırsam iş uzar. Çünkü hepimiz o çerçeveye girdik. :D

Buradan sonraki durağımız da sevgili Postiga Yayınları oldu. Orada da editörleri Nursel Calap ile görüşme şansı edindik. Biliyorsunuz şu ara Wattpad'in en çok okunan yazarlarının kitaplarını fuara yetiştirmekle meşgul. Haftaya olacak imza günü hakkında konuştuk ve bazı sürprizlerle beraber haftaya tüm kızlarının orada olacağını söyledi. 

Her ne kadar resim çekmeyi unutmuş olsak da Aspendos Yyınları'na da uğradık ve yayınevi sahiplerinin güler yüzüyle kitapları hakkında iyi kötü çeşitli yorumlarla upuuuuzun bir süre sohbet ettik. Fiyat olarak çok uygun bir satışları vardı. 3 kitap 20 TL yenilerde de %50 indirim uyguladılar. 4 kitap aldım. Sağ olsunlar sohbetleri de çok keyifliydi. Neyse. Cumartesi günümüz böyle tek tek tüm stantları gezdikten sonra Ephesus'a geri dönüp selfie çeker bitti.
Dipnot: Selfie'yi çeken arkadaş da Pena Yayınları'ndan. Sohbetimize girince selfieye kadar gitti. :D



Veeee Pazar Günü olan o mükemmel imza ile biz. ^_^



Şimcik efendim pazar gününün bizim için özel olduğu zaten resimlerden de anlaşılacağı için çok değinmeme gerek yok. Çok sevdiğimiz Meral Kır ablamızın ilk imza günününde bizler de onu yalnız bırakmadık ve tam donanımlı olarak yanında yer aldık. Çok güzel başlayan imzamım aynı şekilde de devam etti.  Yaklaşık 3,5-4 saat arası süren imzada Meral Abla'nın yanında durup imza vermesini izlerken ona manevi olarak destek vermek çok güzeldi. Ve yorucu. Söylemem gerekir ki, inanın beklediğimden fazla bir ilgi gördü imza.
Hani 1-2 saat ayakta kalmak da ne olur demiştik ama 4 saati bulunca biz de pil bitti. Yine de durmadık devam ettik tabi.
Kuyruktan gelen itiraz sesleri arasında onları zapt etmeye çalışırken bir yandan da Meral Abla'ya; "Seri ol. Seri ol, abla. Sohbet yok!" tarzında baskılar yaparak kuyruğun itirazlarınacevap vermeye çalıştım ama ne fayda yetişemedik ve saat 15:00'de bitmesi gereken imza 16:40 sularında son bulunca biz de öldük. :D

Yalnız o değil de bir ara okurlar beni kendilerine engel görüp üstüme atlayacak gibi bakınca kızlarla yer değiştirip foto kısmını üstlendim. Ki o da çok zevkliydi. Her anı karelemeye çalıştım. Yorucu ama zevkliydi.Birçok okurun Meral Abla'ya olan ilgisini görmek beni çok sevindirdi. Güzel yerlere güzel adımlar atıyor. İnşallah daha da güzel yerlere gelecek. Kısacası fuarın ilk imzalarından birisi dolu, dopdolu geçti! Etkileyici kuyruk ve geçen süre herkesin dikkatini çekti tabii onu da atlamayalım. XD

Hepsini geçtim birisi bana şu notun güzelliğini açıklayabilir mi!! Meral Kır notu açarken heyecandan ve sevinçten donup kalınca onun vermesi gereken tepkiyi ben verip kocaman bir kahkaha patlattım ya! Çok iyiydi. Halen de gülüyorum. Ben de istiyorum. Doruk'tan değil ama Ahmet Sancaktar'dan gelsin. :p



DİPNOT: Ben imzanın son demlerinde yoktum. Postiga'da Lemariz'e sarmakla meşguldüm. Bir döndüm ki kızlar kutlamaları bitirmiş çıkıyorlar. Arada geçen yarım saat koydu baa :p







Aşkı Seçtim | Meral Kır [Kitap Yorumu]

3 Kas 2014

Adı: Aşkı Seçtim
Seri Adı: Sancaktarlar Serisi #2
Yazar: Meral Kır
Yayıncı: Müptela
Paunım: 5/5

“Ona, gururuna köle olmayacak kadar çok âşıktı. 
İstisnasız her gece, omuzlarında dans eden saçlarına dokunduğunu hayal etmişti. Ve her hayalinin sonunda o ipek sarısı, rüzgâra meydan okuyan saçların yokluğu ilmik olup boğazında düğümlenirken geceler boyunca nefes almadan yaşamaya çalışmıştı. Şimdi ona bu kadar yakınken uzak durmak hiç kolay olmuyordu.”
Zengin ve ünlü Sancaktarların beş çocuğundan biri olan Asya, önceleri ailenin sosyetik kızıyken hayatı çok kısa sürede değişmişti. Deli gibi âşık olduğu ve çocuklarının babası olan Doruk, onu bırakıp eski sevgilisinin peşinden Amerika’ya gidince yıkılmamış; kendini çocuklarına adamıştı. 
Bir gün Doruk, yanında eski sevgilisi Sabrina ile birlikte Türkiye’ye döndüğünde Asya’nın dengesi alt üst olur. Asya, hayatına yeniden giren Doruk’un varlığına alışamamışken kendisinin ve etrafındaki herkesin hayatını tehlikeye sokan olaylar karşısında mücadele etmesi gerekir. Kendini garip bir oyunun içinde bulan Asya çocuklarını tehlikelerden korumaya çalışırken, Doruk da ailesine zarar vermek isteyenlerin kim olduğu ortaya çıkarmak için amansız bir savaş vermek zorunda kalır.

Doruk ve Asya, bütün bu olan biten arasında aşkı yeniden bulabilecek mi? Daha da önemlisi aşk her şeyi affedecek mi? 




Aylardan Aşk’ın sonunda tüm okurların nefretini kazanan Doruk Akman’ın hikâyesini nihayet okudum. Okuma şerefine erişmiş olmanın bende nasıl bir etki bıraktığını tarif edemem. Bu karakterden en çok nefret eden okurlardan birisi olarak böyle bir kurgu kesinlikle beklemiyordum. Kendimi Doruk’u asla ama asla sevmeyeceğime dair şartlamama rağmen adama sempati duymamak imkansız bir hal aldı bu kitapta. Ama beni asıl etkileyen kitaptaki karakterler değil, kurguydu!

Aylardan Aşk’ı okuduğum da ilk 100 sayfası benim için biraz sıkıcı olmuş, hatta tur kapsamımızda olan bir kitap olmasa devamını getirmeyip bırakabileceğim kadar bunalmıştım. Hastahane sürecinin uzun olmasının bakış açısında doğal gelmesine rağmen sıkılmıştım ve eğer kitabı bıraksaydım güzel bir kurguyu kaybetmiş olacakmışım okuduktan sonra fark etmiştim bunu da. Neyse.

Fakat, Aşkı Seçtim çok daha iyiydi! Yani açık ve net şunu söyleyebilirim ki, Aylardan Aşk'ı yazan yazarımızın Aşkı Seçtim’de kendisini aştığını ve kalemini daha da ilerlettiğini gördüm. Bu kitap su gibi akıyor! Nasıl başladım, nasıl ilerledim ve sona geldim anlamadım ama bir baktım gece 3 ve kitap bitmişti. Özellikle de 250. sayfadan itibaren tamamen kurgunun içine girmesi sizi de hapsederek okutuyor zaten. 

Yazarın ilk kitabı da polisiye aşk idi, bu kitapta da aynı çizgisini korumuş ve bunda da polisiye aşk işlemiş. Başta karakterlerin geçmişleriyle başlıyor kitabımız. İşte bu nokta da benim kitaba hayran kaldığım yerdir. Çünkü kitap boyunca okuduğum geçmişlerin kimlere ait olabileceğine dair birçok teoride bulunmama rağmen kitabın bir yerine geldiğimde gözlerim fal taşı gibi açıldı! 

Polisiye romanlarda her türlü şey bekleyerek okuyor insan ama bu kitaptaki karakter geçmişlerinin bağlandığı yer beni gerçekten şaşırttı. Hatta argo tabiriyle feci ters köşe etti. :D
Şimdi detaylıca anlatmak vardı bunu ama o zamanda tüm büyüsü kaybolur. Ben o kadar şaşırmışken aynı etkiyi sizlerinde yaşaması gerek. O yüzden değinmeyeceğim. Sadece o geçmişleri okuduğunuzda çok üzülmeyin. Değmez. :D

Kitabın başlarında Asya'nın hamilelik ve doğum sürecine kısaca değinmiş yazar. Bu da okurken Doruk'a kızgınlığınızın artmasına sebep oluyor. Benim tavan yaptı ilk 50 sayfada! Ama sonra ilerleyişe göre Doruk'a hem kızıyor, hem acıyor, hem seviyorsunuz..
Bu adamdan aile babası oldu ya; bu farkındalık ağır geldi bana! Neyse, konuya dönelim.

"Kendiyle çelişen Doruk, kalbiyle aklının tutuştuğu kavganın tam ortasında kalmıştı.  Hangisine kulak verirse versin kaybeden yine o olacaktı."


Kitabımızın konusuna da değinmem gerekirse, Doruk'un geri döndükten sonra ailesini geri alma çabasıyla başlayan kitabımız, kızları Yaren'in kaçırılması ve bu uğurda Doruk başta olmak üzere tüm ailenin feda ettiği şeyleri anlatıyor. Ve inanın çok gerçekçi bir anlatım var kitapta. Kızın kaçırıldığı yerden sonra Asya'nın çektikleri ve yaşadığı derin acı sizi bile etkiliyor.
Fakat tekrar dillendirmeden edemeyeceğim beni kitabın polisiye gizemi etkiledi ya! O kadar iyi bir şekilde saklamış ki yazar suçluyu, aslında tahminleriniz oluyor ve çoğuda tutuyor ama bunun altında çıkan sebep ve o geçmişlerdeki bağlantı çok etkileyiciydi.

Samimi olarak söyleyebilirim ki kitaptaki tek bir yeri yadırgadım. O da Sabrina ve Doruk arasında geçen bir diyalogda yazarın Sabrina'ya "ergen" terimi kullandırmış olmasıydı. Bunu yakıştıramadım ve kendisine de özelden durumu anlattım. Oldukça kibar bir karşılık almamla beraber, incelikle de eleştirimi dinledi. Ki çoğu yazarda bulamadığım bir şey bu. Her neyse. Kitapta onun dışında beni rahatsız eden birkaç dizgi hatası mevcuttu! Bunu da kitabın nazarı sayalım. :D

Okuyanların Doruk'a sempati duyacağını şimdiden söyleyebilirim. Bu yüzden hazırlıklı okuyun. Kendinizi ben gibi "Sevmeyeceğim!" diye şartlamayın. Bir işe yaramıyor zaten. O yüzden siz okuyun! Sadece kurguya dalacağınız âna kadar sakince okuyun. :p


Avuçlarının Arasına Bir Kalp Bıraktım | Dani Atkins [Kitap Yorumu]

Orijinal Adı: Fractured
Edisyonu: Avuçlarının Arasına Bir Kalp Bıraktım
Yazar: Dani Atkins
Yayıncı: Koridor Yayınları
Paunım: 5/5
O geceki kaza her şeyi değiştirdi… Şimdi, kazadan beş yıl sonra Rachel'ın hayatı paramparça. Babası ölümcül hasta. Küçük bir apartman dairesinde yaşıyor, sonu olmayan bir işte çalışıyor ve yüzündeki derin bir yara iziyle birlikte, en sevdiği kişinin ölümünden kendisini sorumlu tutuyor. Zamanı geri almak için her şeyini verirdi. Ama hayat buna asla müsaade etmez. Yoksa eder mi?
O geceki kaza her şeyi değiştirdi…
Yine, kazadan beş yıl sonra, Rachel'ın hayatı bu kez mükemmel. Harika bir nişanlısı, onu sevgiyle kucaklayan eskisi gibi sağlıklı babası, çevresini saran dostları ve hep hayalini kurduğu bir işi var. Fakat Rachel neden diğer hayatının anılarını gözünün önünden silemiyor? Hangi hayatı gerçek, hangisi halüsinasyon?
Son sayfaları okurken, birkaç damla gözyaşının gözlerinizden gizlice o sayfalara aktığını fark etmeyeceksiniz bile…
 



“Sanki hafıza kaybı yaşayan ben değilim… Onlar! Resmen hafızalarından silinmişim.”

Bu sefer gerçekten etkilendiğim bir kitap için yorum yapmaya geldim. Açıkçası kitabı okuyalı bir hafta oluyor ama bu bir haftada resmen şu kitaba yorum yapmak için fırsat kolladım durdum. Çünkü beni o kadar etkileyen bir kitap oldu bu!
İlk çıktığı zaman sırf ismi yüzünden ilgimi çekmiş ama bir türlü denk gelip de alamamıştım. Tesadüf eseri kitapçımda görünce hiç aklımda yokken aldım ve aldığıma da değdi. Daha okumaya başladığım ilk anda kitabın ilerisi için bazı fikirler edindiğim halde beklediğimden değişik bir kitapla karşılaştım okurken.

Avuçlarının Arasına Bir Kalp Bıraktım, içinde her şeyi barındıran bir kitaptı bana göre. İlk başlarda klasik bir lise aşkı okuyacağım derken hiç beklemediğim bir şekilde başlayan kitap daha sadece giriş bölümünde beni, “Devamı nasıl gelişecek?” sorularıyla kendine bağladı. Tabii kitabın bir yerinden sonrasında, ilerisi için tahminler içerisinde buluyorsunuz kendinizi ve gidişatından ötürü de anlıyorsunuz sonunu, ama bu bile sizi kitabı okumaktan alıkoyamıyor. Gerçekten akıcı bir kurguydu.
Kitap flashback(geridönüş) üzerine kurulu bir kurguya sahip. Aslında iki yerde geri dönüş var. Çok yok.

Rachel, kitabımızın esas kızı ve kitap onun yaşadığı trajik bir kazadan sonraki 5 yıl üzerine kurulu. Bu 5 yılda bir insanın hem çöküşünü hem de kurtuluşunu okuyorsunuz.
Rachel ve birkaç arkadaşı daha 18 yaşındalarken üniversiteye diye ayrılmadan önce son kez bir araya gelip bir akşam yemeği yemek istiyorlar ama bu yemekte trajik bir kaza meydana geliyor ve Rachel ile onu kurtarmak isteyen arkadaşı Jimmy bu kazada çok feci bir şekilde yara alıyorlar.

5 YIL SONRA ARALIK
Aradan geçen 5 yılda Rachel’ın hayatı tam bir felakete dönüyor. Jimmy’nin onu kurtarırken kendi hayatını feda etmesi yüzünden kızımız da her şeyden elini eteğini çekip kendine böyle bir ceza veriyor. Arkadaşlarından uzaklaşıyor. Üniversiteye gitmiyor. Kazadan kalan yara izini tedavi ettirmiyor ve babası da ölümcül hasta. O da tabii..
Ve bir gün arkadaşı Sarah’nın düğünü için kasabaya geri dönmeye karar verdiğinde Jimmy’nin mezarını görmeye gittiği kilisede her şey başa sarar..

5 YIL SONRA ARALIK
Aradan geçen 5 yılda Rachel’ın hayatı mükemmel bir hal almış. Üniversiteyi bitirmiş. Hayal ettiği gazetecilik mesleğini eline almış. Jimmy hayatta! Kazadan ikisi de kötü bir yara almadan kurtulmuş. Babası ilk günkü kadar sağlıklı. Ayrıca delice âşık olduğu Matt ile de nişanlı!
Ama bir sorun var; Rachel ikinci 5 yılda yaşadıklarına dair hiçbir şey hatırlamıyor. Bilakis daha önceki 5 yılı anımsıyor. Yani kötü hayatını! Jimmy’nin hayatta olduğuna inanamadığı gibi babasının sağlık olmasına da bir anlam veremiyor. Kazadan sonra onların söylediği gibi mutlu bir hayat yaşamadığından oldukça emin fakat etrafındaki herkes ve etrafında gelişen her olay Rachel’a karşı. Ne yapsa da kızımız bu iki zaman döngüsü arasındaki yaşamında hangisinin gerçek olduğuna inanamıyor.

Bu zaman döngüsü olayında en çok yazarın kitabın sonu için yaptığı kurgulamayı sevdim. Kitabın arka kapağında şöyle bir cümlemiz var; “Hayatınız iki farklı hikâyesi olsa ikisi de aynı sonla bitebilir miydi?” diyor ve siz kitabın son sayfalarını okurken bu sorunun cevabını bulduğunuz gibi hem seviniyor hem de ağlıyorsunuz.

Değişik bir kitaptı benim için. Bu tür konulara çok düşkün biri değilim ama denk geldiğimde de okumadan edemiyorum. Fazla spoiler olmasını istemediğim için çok detaylandırmayacağım kitabı. Ama kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap olduğu aşikâr. 



 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS