Düğün Hediyesi || Lucy Kevin [Kitap Yorumu]

30 Eki 2013

Arkadya Yayınları'ndan okurken başucunuzdan ayırmayıp bitirdiğinizde yüzünüzde tebessümle kitaplığınızda saklayacak bir kitap daha...
Dört düğün bir fiyasko serisinin ilk kitabı ''Düğün Hediyesi'' hafif ve sevimli bir kitaptı. Ben kitabı iki saatte okudum, bitirdim. Eee kitap sürükleyici, karakterlerde sıcacık olunca sonucu da bu oluyor. =)) 

Andrew Kyle... Kendine biraz fazla güvenen, burnu havada Andrew... Julie gibi beni de kendine hayran ettiği an tamam dedim. Bu yazarı tuttum. Okuyorum okuyorum yoruluyorum, köşeye koyuyorum. Haydaa bende bir merak. Geri alıyorum elime. =)) Böyle bitirdim kitabı. Bakıyorum eşime, sende bana yemek yapsana diyorum. Adam aşçı değil bir şey değil. =)) Fakat kitapta bir paragraf vardı, beni çok etkiledi;

''Yemek yapmak çok kişisel, çok samimi bir deneyimdi. Mutfağın verdiği stres çok acımasızken aynı zamanda bir büyüyü de içinde barındırıyordu. İnsanları tanımak için yemekten daha iyi bir şey ve yakınlaşmak için birisini besleyip beslememekten daha iyi bir yol yoktu.''

Nasıl? Harika bir alıntı değil mi? Kitap mükemmel olunca. =))

Bir de ben yazarın insanları iyi gözlemlediğine inanıyorum çünkü çok başarılı bir şekilde karakterlerin ruh hallerini kaleme almış. Okuduğun karakter ne hissediyorsa hem bunu doğru bir şekilde farkına varıyorsun hemde sende o duyguyu yaşıyorsun. Ve karakterler ile olay örgüsü de başarılı bir şekilde harmanlanmış. 

Konusuna gelirsek; Julie ve Andrew iki aşçıdır. Julie kendine güvenmeyen, klasik tarifleri uygulayan ve Andrew'in sayesinde restoranı iflas etmiş güzel bir kadındır. [Güzel olmasa şaşarım =))] Andrew ise tam tersine kendine güvenen, değişik tarifler uygulayan, işine tutkusunu katmış, ah! en önemlisi de Julie'dan etkilenen yine de yaptığı eleştirilerle restoranının kapanmasına neden olan ünlü bir şeftir. Andrew'in tek isteği Julie'nin kalbine ördüğü zırhı kaldırmaktır. Bunu da çok başarılı bir şekilde beceriyor ki okurken tadına doyamıyorsunuz. =)) Julie ise hem aşkı yaşamayı göze alıyor hemde güvensizliğini bir rafa kaldırıp, yaptığı yemeklere de bir tutam tutku katıyor.

Şimdi kendinize bir sorun. Bu kitap okunmaz mı? Kitap güzel. Kapak güzel. Çevirisi güzel. Daha ne istiyorsun be kardeşim. Al benden de sana tavsiye; bu kitap okunur! =))=)) 





KONUŞAN KİTAPLAR BLOG TUR #19 - 4. GÜN || Mythica'yı Tanıyalım (YIKILAN KRALLIKLAR by Morgan Rhodes)

26 Eki 2013



Merhabalar !
Konuşan Kitaplar Blog Tur Ekibinin 19. turunda Dex'in yeni serisi ve yurt dışında oldukça ses getirmiş olan YA türünün değişik ve ilgi çekici örneklerinde Falling Kingdoms, bizdeki ismiyle YIKILAN KRALLIK'ları konuk ettik. Benim payıma düşen ise sizlere konumuzun yer aldığı Mythica topraklarını tanıtmak ve o topraklarda bulunan halkın inançlarına olan bağlılığına biraz değinmek XD




Mythica topraklarını oluşturan Yıkılan Krallıklar’da her biri farklı inanışlarda üç değişik krallık vardır.

Kuzeyde, Limeros Krallığı son yıllarda oldukça soğuk, birkaç ılık yaz haftasına rağmen önemli kısımları buzla kaplanmış, halkının toprak ve su tanrıçası Valoria’ya taptıkları bir krallık halini almıştı. Limerian’lar inançlarını çok ciddiye alır, tüm kraliyet belgeleri ve duvar halıları üzerine “güç, inanç, akıl”  sözcüklerini işlerlerdi. Limerian’lar lüks ve havai şeyleri reddederek mütevazi bir yaşam tarzı sürerler.Nadiren de olsa kendi koyduğu yasa ve sınırlamalara karşı gelenlere ikinci bir şans veren katı  ve acımasız kral ile uğraşırken inançlarına da sıkı sıkıya bağlıdırlar.


Paelsia Krallığı, arkasında yoksulluk ve yıkım bırakan, karış karış lanetle tükenen, halkının ne tanrıça ne de tanrıya tapmadığı bir krallık halini almıştır. Her hangi bir tanrıya tapmak yerine, Paelsia halkı onları bu zor zamanlarda refaha çıkaracağını umdukları kendi kendini büyücü ilan eden liderleri Şef Basilius'a güvenmektedirler.


Auranos Krallığının güney topraklarında, kıyıdan kıyıya önemli sıkıntılar ve refahın görünmediği Altın Krallık, inancı bir kenara bırakıp birçok kişi tarafından daha dünyevi bir yaşam tarzı süren krallık halini almıştır.Auranos'lar hiçbir tanrıya tapmazsa, Celiona, ateş ve hava tanrıçası, Lemerian'ların tanrıçası Valoria'nın ateşli rakibi, çok kötü durumda olan Limerian'ların bile lideri olabilir.






Tur Takvimi
KONUŞAN KİTAPLAR BLOG TUR #19 - 4. GÜN 

Super six Sunday:

Mythica'yı tanıyalım: Anime ve Kitap Sever

Yorum: Kördüğüm Hayaller

Yorum: Saklama Kabı



a Rafflecopter giveaway

Origin Türkçe Edisyon Çıktı! KÖKEN!

24 Eki 2013


Origin'i okuduğumdan beri Türkçe edisyonunu merakla bekliyordum. Zira bir posta daha okunur bu kitap.Ve sonunda DEX kitabın ön okumasıyla kapak görselini yayımladı. Türkçe adıyla KÖKEN olarak çevrilen Origin'de beklediğinizden kat kat fazlasını bulacaksınız.

Eğer hâlâ okumadıysanız kitapla ilgili yorumum için; ORIGIN | YORUM
Ve eğer ön okumasından sonra merakımız depreşir derseniz ise o zaman da sizi alıntıları incelemeye alayım. En azından çıkana kadar biraz merakınız durulur. XD

ORIGIN | ALINTILAR 1

Sayonara Demo Aishiteru(Goodbye, But I Love U || Manga Tanıtım

22 Eki 2013


Goodbye, But I Love You

Orjinal Adı: Sayonara Demo Aishiteru
İngilizce Adı: Goodbye, But I Love You
Türkçe Adı: Seni Seviyorum Ama Elveda
Manga-ka: Yagami Ran
Türü: Aşk, Drama, Günümüz, Sosyal Yaşam
Cilt Sayısı: 1
Bölüm Sayısı: 4
Statü: Tamamlanmış.
Çeviri Durumu: Bilinmiyor

Fark ettim de uzun zamandır manga yorumu geçmiyorum bloga. Ben bu açığı hemen kapatayım dedim ve geçenlerde görüp, adını beğendiğim için okuma listeme aldığım Sayonara Demo Aishiteru'yü okumayup yorumlamaya karar verdim.

İsminden ve manganın kapağından ötürü açıkçası çooo..k etkileyici bir konu bekliyordum ama mangamız klasik bir lise aşkını içeriyor ve klasik bir şekilde de sonlanıyor.

Manga tek cilt 4 bölümden ibaret. İlk iki bölüm Mariya ve Yutaka'yı diğer iki bölümse başka bir çifti anlatmakta. Ben Yutaka ve Mariya üzerinden yoruma geçmeyitercih ettim. Diğeri hoşuma gitmedi. Zaten konu da aynı sayılır. Okumayı düşünenlerin hiçbir kaybı olmaz.

Yutaka okulun giriş sınavı sırasında uyuya kalıp sınava birkaç dakika kala gelince aceleden silgisini almayı unutuyor.Ve sınavda "Ne yapacağım ben ? Silgiyi nasıl unuttum?" diye dert yanarken hemen yan sıradan bir kız - ki bu da tahmin ettiğiniz üzere Mariya oluyor- imdada yetişip Yutaka'ya silgisini ödünç veriyor. Yutaka ise sanki silgi değil de aşk mektubu almış bir sersem gibi kıza o silgi sayesinde körkütük âşık oluyor!
Neyse efendim, çocuğumuzun ilk aşkı olduğunu düşünüyorum ben. Zira o kadar tuhaf davranıyordu. Şey, boş verin siz o kısımları, konuyu dağıtmayayım. Ondan sonra ertesi gün deli divane bir şekilde Mariya'nın karşısına çıkıyor ve kızımıza kendisiyle çıkmasını söylüyor.


Bu arada manga iki bölümden oluşuyor demiştim yukarıda. Hemen ona da açıklık getireyim. Aslında konu tek bölümde işlenip bitiyor ama ilk bölümü Yutaka'nın ikinci bölümü ise Mariya'nın bakış açısından okuduğumuz için manga iki bölüm gibi duruyor.Hiç alakası yok aslında. Bence böyle iki bölüme çevirmesi saçma olmuş. Çünkü manganın ilk bölümünü okuyan herkes anlar, olaylar çok soru işareti bırakıyor. Nasıl yani diyebilirsiniz. Şöyle açıklayayım; Yukata'nın arkadaşlarıyla Mariya hakkında konuştuğu bir kısım var ve hemen onun ardından dışarı çıkmasıyla kızı bulup öpmesi bir oluyor! Kız oraya ne ara geldi? Sen nasıl bir şanstır ki bu hemen kıza denk geldin? Yani kısacası kızın bakış açısı mangada eksik kaldığı için olaylar soru bırakıyor kafada.Ve zaten o iki bakış açısı işi kitaplarda bile ayrı ayrı olurken sıkıyorsa mangada hiçççç çekilmiyor.Emin olabilirsiniz. 

Konuya geri dönersem, işte kızımıza hemen çıkma teklifi ediyor bizim Yutaka ve Mariya'da önce kem küm etmesine rağmen Yutaka nasıl yapıyorsa artık, kızımızın eve dönerken trende yaptığı yolculuk sırasında onu bir sapıktan kutarıp kendisine; "Bir erkeğin kız arkadaşını korumasından daha doğal ne olabilir?" diyerekten bizim kızın kalbini çalıveriyor.Ve bir bakmışız ki Mariya Yutaka'!ya evet demiş de çıkmaya başlamışlar. 

Çok da uzatmadan işin özüne ineyim. Manganın bu güzel ismi alma sebebi ise, Mariya  Yutaka'yla birkaç gün geçirince Yutaka'ya âşık bir arkadaşı -cadı Erika !- kızımızın canını yakmaya başlıyor hatta işi öyle ilerletiyor ki "Ya Yutaka'ya ondan ayrılacağını söylersin ya da arkadaşının canı yanar." diye Mariya'yı en yakın arkadaşıyla tehdit ediyor. Bizim zavallı da ne yapsın başa çıkmayınca gidip Yutaka'ya başka birini sevdiğini söyleyerek ondan ayrılıyor..
Öyle bakmayın tabii ki de kötü bitmiyor. Ama işte ilginç bir manga da değildi hani. Ve zaten kızın neden ayrıldığını bile onun bakış açısından okumak zorunda kalınca SIKILDIM! (mehh! :p)

MY RATING: 2,5

Hanayaka Nari Waga Ichizoku Kinetograph || Anime Tanıtım [OVA]

21 Eki 2013



Orjinal Adı: Hanayaka Nari Waga Ichizoku Kinetograph
İngilizce Adı: Bilinmiyor
Türkçe Adı: -
Kategori: OVA
Türü:Tarihi,Harem, Romance
Bölüm Sayısı: 2
Bölüm Süresi: 51 dk.
Statü: Tamamlanmış.
Çıkış Tarihi: Aralık 2012/Mart 2013
Fansub Durumu: Mevcut(Animekeyf)

İnceleme Linkleri: MyAnimeList 



Hanayaka Nari Waga Ichizoku Kinetograph OVA 

Uzun zamandır OVA izlemiyordum. Tesadüf eseri denk geldiğim bu OVA’ya da bayıldım ve hemen bir yayınla bilmeyenlere paylaşmak istedim. Zira TV serisi yapsalarmış çok daha iyi olurmuş gibi düşünüyorum.En azından tadına doya doya izlerdik. Çok kısa geldi bana ya T_T
Miyanamori Ailesi’nin geleneksel Sakura festivali için eve fazladan bir hizmetçi almışlardır.Bu hizmetçi de sakar mı sakar, saf mı saf ve bi’ o kadar da tatlı Asagmi Haru’dan başkası değildir. XD
OVA’nın konusunun detayına girmeden önce OVA’mızın harem türü olduğunu da  hemen araya sıkıştırayım da sonra bunların hepsi neden kıza sarkıyor olmasın XD Hoş pek de öyle bir OVA değil ama harem işte yahu ^_^

Neyse konuya dönersek,
Haru, Miyanamori Ailesi’nde iş başı ettiği daha ilk günden ailenin tüm oğullarını çileden çıkarır.Sakura Festivali sırasında işlere kolaylık sağlaması için ek olarak işe aldıkları kızımız sakar olunca festivali oldukça eğlenceli bir hale getiriyor. Zira önce oğullardan birine aşırı sert bir içki vererek adamı sarhoş edip sonra ayağı takılınca babalarının kucağına düşmesine kadar.. Siz canlandırın artık gözünüzde ne kadar komik bir durum. XD

Miyanamori Ailesi’nden bahsedersek ailenin reisi bu sene aileye oğulların birini başa geçireceği haberini verir ama ailenin saçmalığı bu ailede altı oğul olmasına rağmen sadece biri varis ilan edilecektir.Diğerlerinin ne olacağı ise meçhul ama kapıya konulacakları kesin XD

Eh, bizim varisler bir yandan önlerindeki 10 ayda babalarının gözüne girmek ve ailenin başına geçmek isterken bir yandan da sakar hizmetçimizle uğraşırlar. Ve eğlencemiz başlar.
Kısacası tasiyedir. İzleyiniz. Zaten iki bölümcük OVA’dan ibaret koca anime. Ve bence yazık olmuş ya U_U Harika bir TV Serisi çıkarmış bu konudan. XD




Konuşan Kitaplar #18 Blog Tur 4. Gün || Umutsuz – Colleen Hoover | İnceleme




Bu nasıl mükemmel bir kurguydu ya!!
Kitabı bitirdiğim andan beri aklımda bu cümle, sürekli böyle bir kitabı nasıl bu kadar geç okuduğumun hayıflanmalarıyla yazıyorum bu yorumu..
Konuşan Kitaplar Blog Turları kapmasında -benim de iştirak ettiğim ilk tur- incelediğimiz bu kitap bu sene okuduğum en çarpıcı kitaplardan biri oldu. Zaten bu sene okuduklarım içerisinde cidden birbiriyle yarışacak birkaç kitap var ve Umutsuz da onlardan birisi. Neyse lafı uzatmayalım. Bugünkü turda bana eşlik eden -veyahut benim eşlik ettiğim- diğer arkadaşların görüşlerini incelemek isterseniz;

Konuşan Kitaplar #18 Blog Tur 4. Gün || Umutsuz – Colleen Hoover | TAKVİM

BONUS SAHNE | Maria Puder Ölmedi
CADI MAGAZİN | Kitapların Tatlı Cadısı
İNCELEME | Küçük Kızın Büyük Kütüphanesi
İNCELEME | Anime ve Kitap Sever -Bendeniz XD-


DİKKAT SPOILER İÇERİKLİ ALINTILAR MEVCUTTUR!

Bu sene birçok eşsiz kitap okumuş, ya da okuduğumu sanmıştım ama Umutsuz’un bu kurgusunu, yazarının bu dilini gördükten sonra tekrar düşünmeye başladım. Colleen’ın kalemini ifade edebileceğim sözcükler olduğunu sanmıyorum. Cidden çok akıcı ve yüreğe işleyen bir kelime haznesi var! Bunda çevirinin de etkisi olduğunu düşünüyorum zira yerinde, insanın yüreğine dokunacak kelimelerle tercüme edilmiş bu kitap..

Okurken güle güle başladığınız hikâye bir yerden sonra sizi öyle bir sarıp sarmalıyor ki acılarla dolu bir geçmişin, duvarları bir bir yıkarak tekrar gün yüzüne çıkmasıyla aslında gülerek başlayan maceramız büyük bir drama dönüşüyor!

Kitabımız Sky adındaki henüz on yedisinde olan genç kızımızın geçmişini ve geleceğini ele geçiren sırların hayatına giren Holder’la ortaya çıkmasıyla başlıyor.

Sky, lisenin son senesinde evde aldığı eğitime okulda devam etmeye ve dış dünyaya açılarak hayatın iyi ve kötü tüm yanlarını görmeye karar verir. Ve görüyor da. Hepimizin başına geldiği gibi kızımızın da okulda canını sıkan birçok başıboş gereksiz insan oluyor ama Sky sadece okumakla ilgileniyor ve zaten boş vermiş bir yapısı olduğu için de her şeyi görmezden geliyor. Ta ki bir markette kendisine yıllardır onu tanıyormuş gibi bakıp sonra da peşine düşen Dean Holder’la tanışana kadar.

Sky annesi Karen'ın kendisine sağladığı korunaklı bir dünyada yaşarken bir anda tüm hayatı tepetaklak olur. Annesi Sky'i kendisine göre haklı olduğu sebeplerden ötürü bir her türlü sosyal olanaktan mahrum bırakmıştır.Hatta kaba tabiriyle fanusta yaşatsa kız bu kadar asosyal biri olurdu herhâlde. Asosyal derken elektrik ve elektronik tüm şeylerde dahil.Neyse. Ama Karen'ın sebepleri de çok gereçli sebepler olduğu için başlarda ne kadar kızarsanız kızın sonra tüm düşünceleriniz değişiveriyor.
Hayatında telefon dahil hiçbir elektronik cihaz kullanmamış olan Sky, Holder'la tanıştıktan sonra ilk aşkı, ilk öpücüğü ve kendilerine göre tüm ilkleri yaşıyorlar.Bazen bazı ilkler ilk olduğu için değil de O'nunla İLK olduğu için özeldir ya, işte çiftimizin ilkleri de böyle güzel bir ilk...

“Bu beni öldürüyor, bebeğim,” dedi, sesi daha sakin ve kısıktı. “Beni öldürüyor, çünkü senin için hissettiklerimi bilmeden bir gün daha geçirmeni istemiyorum. Ama sana aşık olduğumu söylemeye hazır değilim, çünkü aşık değilim. Henüz değil. Ama bu hissettiğim her neyse –hoşlanmaktan çok daha fazla. Çok daha fazla. Son birkaç haftadır bunu anlamaya çalışıyordum. Neden tarif edebileceğim başka bir kelime olmadığını düşünüyordum. Sana tam olarak ne hissettiğimi söylemeyi istiyorum, ama lanet olası sözlükte hoşlanmak ve sevmek arasındaki noktayı tarif edebilecek bir kelime yok, ve o kelimeye ihtiyacım var. İhtiyacım var, çünkü söylediğimi duymanı istiyorum.”
Yaşamak.Kelime sanki hep orada, sözlükte ait olduğu yerde, hoşlanmak ve sevmek arasına saklı kalmıştı. “Yaşamak,” dedim.
Ama her güzel şeyin bir sonu olmak zorunda değil mi? Gerçeklik bunu gerektiriyor. Sky ve Holder'ın "yaşamak" diye isimlendirdikleri büyü bir gecede son buluyor ve yavaş yavaş tüm gerçeklikler gün yüzüne çıkmaya başlıyor.Hiç bilmediği bir hayatı yaşamaya mahkum edilen Sky geçmişin acılarını hatırladıkça Holder'a daha da çok bağlanıyor. Çünkü aslında geçmişi Holder'a bağlı birisi o.

Holder bir yanıyla ondan uzak durmayı ve onu korunaklı dünyasında bırakmayı isterken diğer bir yanı onu tekrar kaybetmeyi göze alamadığı için ondan uzak duramıyor. Kendisine göre bencillik olsa da biz okurlara göre, gerçek bir bağlılık! Holder'ın da bu hikâyede acılar çektiği yerler var. Hayatında sevdiği ve değer verdiği iki insandan birisini daha 6 yaşlarında bir çocuk olduğundan koruyamamış ve kaybetmiş, diğerine ise yeterince yardımcı olamadığı için ölümüyle kendisini cezalandırmayı seçmiştir.Ve bu iki insan giderken Holder'a asla unutamayacağı bir iz bırakmışlardır. Öyle ki Holder bunu koluna "UMUTSUZ" adında bir dövme yaparak ölümsüzleştirmiştir.O dövmeye her baktığında onların umudu olamadığı için kendisini suçlamak ve içten içe ölmek için..

"Hope ve Les," dedi sessizce. "Hopeless." Tekrar gülüp ayağa kalktı. "Duyuyor musunuz?" diye bağırdı ellerini ağzının etrafına koyarak. "İkiniz umutsuzsuzsunuz."


Birini unutmamanın, gerçek dostluğun ve ince mesajların verildiği bu güzel kitapta her sayfasının beni ayrı cezp ettiğini söylemeden edemeyeceğim.Zira Holder’la tanıştıktan sonra Sky aslında geçmişinin acı tatlı birçok anısıyla da tanışmaya başlıyor. Onun yerinde bir başkası olsaydı belki Holder’ın ve kendisiyle beraber getirdiklerinin acısını asla bu kadar kolay göğüsleyemezdi.Ama Sky göğüsledi. Cesareti daha küçük bir kızken içine işlediği için tüm acılarını geçmişine gömmeyi başarmış ve Sky olarak hayatına devam etmiş.

Ayrıca yazarın ilk kitaptan sonra, Holder'ın bakış açısıyla -kitabın popüleritesi ve okurların ilgisinden dolayı bi' nevi teşekkür amacıyla yılbaşında- blogunda yayınlamış olduğu bir kısa kesit mevcut.
The Best Kiss kitaptaki Holder'ın Sky'in evinde kaldığı ve Sky'in kitap okuduğu sırada ilklerden konuştukları kısmı Holder'ın ağzından yayımlamış. Oldukça güzel bir sahne. Zaten onu okuduktan sonra Losing Hope şart gibi bir durum..

"O, Sky'di.Kimse oydu.Sırf tanıdık geldiği için bundan nasıl şüphe edebildim.Benzerlik beni ikna etmek için yeterliydi.
Sezgilerimin yanıldığını umuyordum, çünkü eğer haklıysam, bu gerçek onu mahvedecekti.
Lütfen sadece Sky olsun.


MY RATING: 5



ÇEKİLİŞ İÇİN

a Rafflecopter giveaway

TUR TAKVİMİ






Umutsuz||Colleen Hover
Umutsuz||Colleen Hover

Ahlaksız Teklif || Cecilia Grant [Kitap Yorumu]

17 Eki 2013

Orijinal Adı: A Lady Awakend
Türkçe Adı: Ahlaksız Teklif
Yayımcı: Aspendos Yayınları
Yazar: Cecilia Grant
Türü: Historical Romance, Aşk, Tutku, Romantik
Puan: 2,5/5

Yeni dul kalmış ve konağı ile çok sevdiği hizmetkârlarını, kötü niyetli kayınbiraderinden kurtarabilmek için başka çaresi kalmayan Martha Russell, cüretkâr bir fikre gebedir. Ya da daha doğrusu, gebe kalmak için cüretkâr bir fikri vardır. Ne de olsa, eğer yolda bir vârisi olursa, geleceği güvence altında olacaktır. Edep uğruna bildiği ne varsa arkasında bırakan Martha, ahlaksız şöhretiyle Londra'dan sürülmüş komşusuna yaklaşır ve kesinlikle ticari bir teklif sunar: Bir ay sürecek günahkâr bir ilişki... bir ücret karşılığında.

Theophilus Mirkwood, bu teklif karşısında aşağılanmış hissetmeliydi. Dehşete kapılmalıydı. Ama reddetmek için fazlasıyla cazip bir teklifle gelmiş olan bu dul kılığındaki baştan çıkarıcı kadına nasıl oluyor da karşı koyamıyordu? Parasının hakkını vermeye kararlı Theo, bu utanç verici şekilde ihmal edilmiş güzel kadını, bedensel zevklerle uyandırmaya girişir, ancak kadının bu ahlaksız anlaşmadan hiçbir keyif almamaya kararlı olduğunu fark eder. Elbette, Martha ona sonsuza dek karşı koyamaz. Ama bir kadının tatlı boyun eğişi, ikisinin de kalplerini en beklenmedik şeye… aşka açabilir miydi? 

**********

Uzun zamandır şöyle sert bir yorum yapmamıştım. Ama bu kitap hak etti. Beğenmedim. Hak ettiği şekilde de yorumlanacak, o kadar! Parama yazık oldu be! Bir kitabın anlatımı ancak bu kadar sıkıcı olabilirdi. Aslında bu durumu direkt kitaba da yormak istemiyorum. Zira çeviride buna etki etmiş gibi geliyor ama sonuç; bitmesi işkence bir kitap. Historical Romance bir kitabın içinde "nanemolla" ve "ankastre kitaplik" ne arıyor Allah'a sen?! Hadi kitaplığı salladım da 19. yy da "Onu nasıl bir nanemolla sanıyordu?" biraz tuhaf duruyor. Vermek istediği anlam açık da olsa bu adam "nanemolla" demez!!

Her neyse. Sıkılmamdaki bir diğer unsur da; benim beklentilerimin etkisi... Çünkü konusuna bakınca çok değişik bir kurgu bekliyordum. Ama ner'de..! Daha ilk 30 sayfada "Bu ne yahu?" düşünceleri bastı..
Bir kere en deli olduğum şey aralarındaki anlaşma! Yaptıkları anlaşma gereği birlikte oluyorlar ve aralarındaki ilişki iki cesedin bile daha sıcak olacağı izlenimi veriyor okura. Gerçi erkek karakterimiz, Theo zaten tutkulu biri ama kadın kahramanımız, Martha yani Bayan Russell usturuplu bir dul, dindar bir kadın olunca aralarındaki anlaşma gereği oluşan birliktelik de; "Hazır misin?, Hazırım." "Bitti mi?, Bitti." dışında bir diyalog içermediği gibi duygudan da yoksun bir kurgu oluşturmuş. Adam bile bir kısımda kadın karaktere; “Ceset bile senden daha sıcak olur.” diyor. Kaldı ki haklı da. Cidden kadın karakter bu zamana kadar okuduğum en sıkıcı kişilikti. Bir posta daha katlanamayacağım bir tip.Yani utanmasa adama anlaşma gereği gireceğimiz ilişki bitince oturup örgü örelim diyecek! O kadar ya  -___- 

Erkek karakterin de ondan aşağı kalır yanı yok, gerçi.  Zira o da tam bir MORON! Gerçekten moron ya. Kitabın başlarında adamın anlama yetisinden şüphe ederek okudum kitabı. Yani bunu yazarının vermek istediği sorumsuz Theo’nun, sorumluluk sahibi olup kendini toparlaması izlenimini okumak yerine Theo’nun tuttuğunu koparan bir erkek olduğunu okumayı yeğlerdim. Adam süt çocuğu gibi geldi gözüme. Bu ne pasifliktir ya ! Martha bile bundan daha girişken. Altını çizerek belirteyim kimse bana adam asil kadın çalışarak gelmiş demesin, n’olur! Bunca historical okuyorum hiç bunun kadar sönük adam okumadım. Yazar sonlarında Theo’yu açtı gerçi ama iş işten geçti benim için.

Aralarında geçen bir diyalog:

"Ne yapıyorsunuz?" dedi, sesi kendi perdesinin doruklarına ulaşmıştı.
"Geceliğinizin askılarını açıyorum. Panik yapmayın." Siyah bombazeni omuzlarından indirdi. "Ve siz okumanızı yaparken de, iç gömleğinizin üzerinden ensenize kadar omurganızı öpmek istiyorum. Planımın tamamı bu işte."
"Kötü bir plan. Saçlarımı örseniz daha iyi.Kendinizi tuhaf durumlara sokmaya meyillisiniz."

İşte yani bu kadar soğuk bir ilişki. Tamam ilerisinde toparlıyor biraz ama sıkıldığım gerçeği değişmeyecek. Değişmedi de zaten. Neyse efendim, kitabın başını sevmesem de ilerisine karşı bir nebze umudum vardı işte, açılacağını düşündüm ama yazar konuyu çok gereksiz yerlere saptırdı, iyice kastı. Sözde sorumsuz erkek karakterimizi adam edeceğiz. Bu adamdan bir bok olmaz bence. Kafa basmıyor, kendi bile kabul ediyor. Ne diye zorlaya zorlaya okuru sıkıyorsun ki? İlla tarım, bahçe, çiftçi işinden anlamak zorunda mı be ? Başka bir özelliğini çıkar ortaya! Theo zaten çok yardımsever biri. Yardımsever bir Baron olsun yeterdi. Ama yok illa babasının işini anlayacak. O basmayana kafaya rağmen. Zaten bir yerden sonra süt çocuğu tipi edindi iyice kasıldım okurken. Gerçi sonunda amaçladığı şekilde okura istediği izlenimi vermeyi başarmış yazar, ama sıktı yahu ! Sıktı.Ne gerek vardı o kadar uzatmaya o saçmalıkları.. 

Hele hele Martha’nın usturuplu dul olması saçmalığı da ayrı mevzu. Usturupluymuş. Duy ama inanma cinsinden. V_V’ Kadın kendine ulvi bir görev edinmiş; neymiş efendim, kayınbiraderi konağı eline geçirirse hem topraklardaki halka hem de konaktaki hizmetkârlara zarar verir. Ben bunun önüne geçeyim be! Madem iş vâris’e kalmış.Dur şu yeni komşu tam bir DAMIZLIK tipinde o bana yardım eder. !! U_U

"Durun. Durun." Ağzını sildi. "Sizi doğru mu anlıyorum?"
Martha'nın kaşları bir araya geldi. "Bunu bilmemin imkânı yok. Umarım doğru anlıyorsunuzdur."
"Az önce beni fahişeniz olmak üzere tutmayı teklif etmiş olduğunuzu anlıyorum." Son bir kez daha öksürdü. "Doğru mu?"
"Damızlık hayvan benzetmesi daha iyi olacaktır...."

Amaçladığı şeye lafım yok ama bu kadın hem bu boku yiyip de hem bana dindar ayağına yatmasın ya! Bi’ de bu kadar günaha batıp, bu anlaşmayı sadece iş görürse sanki daha az günah çekecekmiş ayaklarında değil mi! İşte ona fıttırdım.
Neyse işte sonlarına doğru erkek karakterimiz, ciddi ciddi bir ağırlık sahibi oldu da bir şeye benzedi kitap. MArtha’nın zaten bir ağırlığı var ve inanın kitapta sayesinde EPEY bir ağır oluyor. Theo’nun  açıldığını söylediğime bakmayın, sadece babasına karşı artık rest çekebilen biri oldu o kadar.  Zira Martha hâlâ oldukça atik biri..Evlilik teklifi bile kızdan geliyor, o kadar geri planda yani.. U.U



MY RATING: 2,5

Kusursuz Gelin || Brenda Joyce [Kitap Yorumu]

12 Eki 2013




Orijinal Adı:  The Perfect Bride
Türkçe Adı: Kusursuz Gelin
Yayıncı: Pegasus Yayınları
Türü: Historical Romance, Aşk, Romantizm
Puan: 4,5/5




Biraz yoğunluktan biraz da yorgunluktan iki gündür elimde dolanan ve nihayetinde bitirdiğim Brenda Joyce’un De Warenne serisinden Kusursuz Gelin için de yoruma geçtim sonunda.
Yorumda ne yorum hani. Bunu geçen sene çok sevdiğim bir arkadaşım De Warenne serisinin hepsini bitirdiği ve bana özellikle de bu kitabı övdüğü için az çok biliyordum. Zira birkaç kere okumaya da niyet etmiş ama sonra Brenda’nın dilinin benim için ağır olmasından ötürü vazgeçmiştim. Nihayet çevirilince bu kitabı da okuduk. Serideki erkeklerin sonuna geldik. En azından temel olanların. XD Neyse, konuyu dağıtmayayım. Bu seride hâlâ Maskeli Balo üstüne çıkanı bulamadım, iyi mi. Ama bu kitap Maskeli Balo’dan sonra ikinci sıraya yerleşti! Nedendir bilmem Ty ve Lizzie’nin hikâyesinin beni etkilediği gibi etkilemedi diğer kitaplar.Fakat bunun drama yönü çok iyi verilmiş. O yüzden Maskeli Balo’dan sonra bu kitap hoşuma gitti. Zaten ilk –bize göre ilk oluyor tabi- kitap Bir Avuç Aşk tam bir sinir harbi yaşattığı için o sevmediklerimde başta geliyor. Ama sonrası da çok ayılıp bayılacak seri değil.Maskeli Balo’dan sonraki kurgular klasik geliyor, sanırım ondan. Yine de bunun kurgusu değişikti. Çevirisi zaten çok iyiydi. Hatta komik gelebilir ama bunun çevirisi beni daha da bir etkiledi. Ya da bundan önce okuduğum kitabın çevirisi berbat olduğu için bana öyle geldi.Neyse.
Maskeli Balo’dan çok net hatırladığımız Leydi Blanche’ı ve ailenin ikinci oğlu aynı zamanda savaş kahramanı Sör Rex’in hikâyesini okuyoruz bu kitapta. Bir önceki kitapta zaten Rex ve Blanche arasında bir şeyler olacağı izlenimi verilmişti. Az çok biliyorduk.




Kitaba gelirsem;

Kızımız, yani Leydi Harrington altı ay kadar önce babasını kaybetmiş ve kooocaman bir mirasa konmuş ama nasıl idare edeceğini bilmediği için de acil evlenmesi gereken –ki kız elimizde büyümüş de haberimiz yok be!- 28 yaşında genç ve güzel bir leydidir. Evet, 28 yaşında ve bekâr ! Ayrıca karun kadar  da zengin. Bu da kızımıza tamı tamına 228 talip sağlıyor. Ama gönlü onlardan birine kaymayan Blanche ise kendisini tutkudan yoksun kısacası arızalı bir kız sanıyor. XD


Neyse işte efendim, çocukluk arkadaşı kızımızın ağzını yoklarken onun Sör Rex’ten çok bahsettiğini anlayınca bir katekulli ile bizimkini Sör Rex’in evine misarif ettiriyor. Sonrası zaten klasik gelişiyor. Rex, Blanche yıllardır âşıktır ve bu zorunlu misafirlikte aralarındaki çekimi kuvvetlr an sonra ise bizimkiler kendilerini  -henüz resmileşmemiş olsa da- nişanlı buluverirler. Ama aslı konu bu kısımdan sonra başlıyor.
Blanche’ın küçükken yaşadığı ama anımsayamadığı bir travma kendini yavaş yavaş gün yüzüne çıkarmaya başlıyor. Kızımız ise kendisinin delirmeye başladığını sanıyor.

"Ben aklını yitirmiş bir kadınım, diye düşündü çaresizce. Sör Rex'in çocuğunu taşıyan delirmiş bir kadınım."


Hatta sanmayı bırakın buna o kadar inanıyor ki, Rex’i terk edip gidiyor. Şu seride ayrılıklar beni hep germiştir ya. Bi’ kere birleşsinler de geçimsizlik olsun. İlla ayrılık olacak! Aman neyse işte.
Sonrası zaten terk edilen De Warenne erkeğinin: “De Warenne erkekleri bir kere âşık olur.” Durumlarını görüyoruz. Rex Blanche’ın başına gelenleri öğrenince onun kendisinden neden uzak durduğunu anlıyor ve kızımızı delirmediğine ikna etmeye çalışıyor.Ve bu sürede de aşkları pekişiyor. Olaylar bundan ibaret olsa da Blanche’in başına gelenler çok korkunçtu! Yazarın böylesine kusursuz bir Leydi’nin bu kadar acılarla dolu bir porselen bebek olduğunu gösterme kurgusunu çok sevdim. Blanche gerçekten de çok acı çekmiş bir genç kadındı.
Rex’in de savaş gazisi olduğu için kendine göre çektiği çok fazla acı vardı ama bana göre Blanche daha feci bir durumdaydı. Yazar bu kitabında daha çokiki yaralı yüreğin birbiriyle merhem bulmasını amaçlamış. Ve onu da gayet güzel yerine getirmiş. Beğendim bu kitabı. Dramaktikti.




Fırtına Çiçekleri || Laura Kinsale [Yorum]

8 Eki 2013


Orijinal Adı:The Flowers From Storm
Türkçe Adı: Fırtına Çiçekleri
Türü: Historical Romance
Puan: 4,5/5




"Ne yaparsa yapsın o bataktan çıkamıyor, kendini sürekli kınıyordu. Kendine insani bir dokunuşltan zevk almaması gerektiğini hatırlatırken Jervaulx'nun dokunuşlarını hissediyordu. Şehveti küçümsemeye çalışırken Jervaulx'un yüzünü gece mavisi gözlerini... fırtınanın özünü, sessizliği anımsıyordu.
Sakınmaya çalıştığı şey... Aslında kendi derinlerindeydi."






Bu kitaba yapacağım yorum çok nötr olacak. Şimdiden söyleyeyim. XD
Öncelikle kitabın bu zamana kadar okuduğum en farklı kurguya sahip olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum. Neden farklı? Ben çok fazla historical romance okuyan bir kitap okuruyum. Bu yüzden de bir yerden sonra konular çok klasik gelmeye başlıyor.Ki zaten çoğu da klasik. Ama historical romance türünde çok farklı konu yaratmak da kolay değil. Ne de olsa yapılabilecek/yazılabilecek her şeyi yapmışlar.İşte bu yüzden Fırtına Çiçekleri’nin yazarının yakaladığı konuyu gerçekten taktir ettim. Hatta hayran kaldım. Cidden çok iyi bir konu yakalamış. Ama ahh şu “iyi” kelimesini kurgu içinde kullanabilsem ne güzel olurdu.
Yazarın biraz dini bir anlatımı var ve bu da kitabı –bana göre- çok kasmış. Okurken sayfaları gerçekten bir merak içerisinde çeviriyorsunuz ama konunun bir yerden sonrası kadın karakterimiz Maddy’nin  din takıntısıyla tıkanıp kalıyor. (V.V) Neyse. Tek sıkıntım yazarın din takıntısının fazlaca ön plana çıkıp kitabı tıkaması oldu. Yoksa kitabı severek okudum. Ve sizlerin de seveceğine inanıyorum.
Ve bu arada değinmeden edemeyeceğim bu kitabı çeviren çevirmenleri takdir ediyorum. Çok başarılı bir iş sunmuşlar. Kitabın anlatımını düşündükçe çevirilerini her sayfada daha da çok takdir ettim.Bu kadar matematiksel terimler formüller yanında bir de dini bir çeviri sunulmuş. Kısacık kitaplarda ne rezil çeviriler gördüm. Bu yüzden bu kadar uzun bir kitabı ve böyle bir dili böylesine ustaca çevirmeleri hoşuma gitti. Emeklerine sağlık.

Konuya gelirsem;
Archemedia Timms, Maddy –kim kızına Arşimet adını verir be :p- kör babasına bakıcılık yapan, hiç evlenmemiş bir Protestan kızıdır. Protestan olmasından da anladığınız üzere kızımız tam bir din kadını. Eh, bu da konuyu kasan yeri size açıklıyordur. Bu arada nedendir bilmiyorum bu kızı okudukça gözüme eski bir dizi vardı Elisa diye oradaki Elisa geldi durdu. :D Neyse.

Erkek karakterimizi ise hovarda, çapkın daha ilk bölümden kendini belli eden bir Dük. Aynı zamanda bir matematik dehası. Maddy ile ilişkisi ise kızımızın kör olmasına rağmen kendisini matematik ve cebir cemiyetine adamış babasının sevgili Dük’ümüz ile beraber bir tez üzerine çalışmasıyla başlıyor.
Dükümüz Christian aşırı zekâsının verdiği bir kısa devreyle –ben böyle tabir ediyorum- aklını oynatıyor. Ve ailesi de Jervaulx Dükü oynattı demektense onun öldüğünü söyleyip adamımızı bir tımarhaneye yatırıyorlar. Herkesin öldüğünü düşündüğü dük ise-şansa bakın ki- sevgili Maddy'mizin erkek kuzeninin işlettiği bir hastanede tedavi görmektedir ve şansa bakın ki tam da bu sıralarda Maddy'de bu hastanede hizmete başlar. Ve kader ağlarını örünce Maddy kendisini terk edilen düke yardım ederken ona âşık olup, ait olduğu meshebin kurallarını yıkarken bulur.

“Çok geç… Ama Tanrı beni affedecektir, çünkü seni kendi hayatımdan bile çok seviyorum.”

Aslında bu kitabı sıkıcı bulmamın yegane sebebi yazar.Yoksa inanın bana konu çok etkileyici. Kızın düke yardım etmeye çalışması, konuşamayan bir adama anlatmak istediklerini kelime kelime sıkılmadan söylemesi.. Herkesin yapabileceği bir şey olduğuna inanmıyorum bunun. Zira kendi ailesi bile adama kızın yaptığı kadar destek çıkmadılar. Bırakın çıkmayı daha çok mirasın peşine düşüp direkt başlarından attılar. Böyle bir konunun bu kadar dini bir şekilde işlenmesi konuyu çok kasmış olmasına rağmen kitap etkileyiciliğini yitirmiyor. Kesinlikle tavsiyemdir. Okunmalı !
MY RATING: 4,5 -Hep kadın karakter yüzünden XD-




Don't Look Back || Jennifer L.Armentrout [Cover Reveal] Kapak Tanıtım!

3 Eki 2013

Merhabalar!
Bu günde bir Jennifer L.Armentrout -ben bu kadına abone oldum gibi yahu- kitabına kapak tanıtımı ile yayındayım. Aslında dürüst olmak gerekirse kapaktan hiççç hazzetmedim ama tanıtıma girdik , yapalım bari. :D Konusu hoşuma gitti. Yalan yok. Fakat kapak çok çocuksu kalmış. Gerçi kitabın türü Genç Yetişkin (Young Adult) ama yine de tuhaf buldum kapağı. Gif olması da ayrı saçma geldi XD





Don't Look Back || Jennifer L.Armentrout

              Orijinal Adı: Don't Look Back
             
Türkçe Adı: Arkana Bakma
              
Yayımcı: Disney Hyperion
              Yazar: Jennifer L.Armentrout             
             Türü: Genç Yetişkin, Günümüz Aşk, Gizem
              
Yayın Tarihi: 15 Nisan 2014

SATIN ALMAK İÇİN: Amazon || B&N


Samantha kendi hayatında bir yabancı gibiydi. En yakın arkadaşı Cassie ile kaybolduğu geceye kadar, herkes Sam’in popüler, zengin ve rüya gibi bir erkek arkadaşa sahip olduğundan bahsediyordu.
Sam ortaya çıktığında ise, o gece kendisine ne olduğunu veya kim olduğunu anımsamıyordu. Eski hayatına dair bulduğu parçaları bir araya getirmeye çalışan Sam, aslında eski hayatından hiçbir şeyi geri istemediğini anlar. Eski Sam, “kötü kız” imajına yepyeni bir seviye getirmiş ve açıkçası O ve Cassie arkadaştan çok iki sıkı düşman gibiymişler. Sam anılarını kaybetmenin kendisi için piyango kazanmakla eş değer olduğuna emindi. Daha iyi bir kız, daha iyi bir kız kardeş ve daha iyi bir arkadaş olmak için ikinci bir şansı vardı, ve her ne kadar Eski Sam, ona bir çöp gibi davransa da kendisini daima gözeten Carson Ortiz’e sahipti bir de.
Fakat Cassie hâlâ kayıptır. Ve o gece Cassie’ye ne olduğu Sam’in sessiz kaldığından emin olmak isteyen birisi ve Sam’in hafızasından başka bilen kimse yoktur.Sam’in bütün istediği, o kader gecesi kaybettiği anılarının kilidini açmayı başarıp, yoluna devam etmektir. Peki ya Sam’i hayatta tutan tek şey hatırlamıyor oluşuysa?


JENNIFER L. ARMENTROUT KİMDİR?



New York Times USA TODAY Bestseller Yazarı Jennifer L. Armentrout, Batı Virjinya Martinsburg’da yaşıyor.Hakkında duyduğunuz dedikodulara kanmayın, gerçek değil.Yazmak onun için hiç de zor değil.Kendisi zamanını okuyarak, anlamaya çalışarak, kötü zombi filmleri izleyerek, yazıyormuş gibi yaparken sevgili eşi ve Jack Russell, Loki’si ile zaman öldürerek geçiriyor.
Onun  yazar olma hayalleri cebir sınıfında kısa hikâyeler yazarak zaman geçirirken başladı…matematik onun için kasvetli diye açıklanabilir.Jennifer , bir genç yetişkin fantastik (YA),bilim kurgu ve çağdaş romantizm yazarıdır.Ayrıca J.Lynn takma adıyla da yetişkin romanları yazmaktadır.
İrtibat linkleri =))

NOT: Çeviriler iyi kötü şahsıma aittir. Paylaşım yaparken; "Anime ve Kitap Sever'den alıntıdır." demek yerine LİNK vererek paylaşmanızı rica ederim.


 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS