2 Yıldızlık Deneme Yanılma Sebepleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2 Yıldızlık Deneme Yanılma Sebepleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Deliryum / Lauren Oliver [Alıntılar]

16 Haz 2014


ALINTILAR

''Öldürücü şeylerin en öldürücüsü: Aşk ona sahip olduğunuzda da, olmadığınızda da sizi öldürüyor.''

''Bazen mutsuz olmadıkça, gerçekten mutlu olamazsın.''

''Seni seviyorum. Unutma. Onu elinden alamazlar.''

''Hayat çok tuhaf işliyor. Bir şeyi itiyorsunuz, bekleyip duruyorsunuz ve o şey hiç olmayacakmış gibi hissediyorsunuz. Sonra oluyor, bitiyor ve tek istediğiniz, her şey değişmeden önceki o kısacık ana dönmek oluyor.''

''Güvendiğiniz, bel bağlayabileceğinizi düşündüğünüz herkes, eninde sonunda sizi hayal kırıklığına uğratır. İnsanlar kendi hallerine bırakıldıklarında, yalan söyler, sır saklar, değişir ve kaybolur; kimisi farklı bir yüzün yada kişiliğin arkasında, kimisi yoğun bir sabah sisinin ardında, bir uçurumun ötesinde. Tedavi işte bu yüzden o kadar önemli. Ona işte bu yüzden ihtiyacımız var.''

''Dünyamın ikinci kez alt üst oluşunun sebebi de bir kelimeydi. Boğazımdan yüklesen, düşünme yada omu durdurma fırsatı bulamayan dudaklarımın arasından fırlayan bir kelime.
Soru, yarın benimle buluşur musun, idi.
Cevapsa, evet.

Her şey yoluna girecek. Kelimelerin hiçbir anlamı yok aslında; onlar yalnızca boşluğa, karanlığa salınan sesler, düşerken bir şeye tutunmak için gösterdiğimiz yararsız çabalar.

''Aşk... İncecik tek bir kelime; bir bıçak sırtından daha uzun olmayan bir kelime. Kendisi de tam olarak bu zaten. Bir bıçak sırtı, bir jilet. Hayatınızın merkezine giriyor, her şeyi ikiye bölüyor. Önce ve sonra. Dünyanın geri kalanı, iki taraftan birinde kalıyor.
Önce ve sonra ve aşkın anı, bir bıçağın sırtından daha büyük, daha uzun olmayan an.'' 

Yandaş / Veronica Roth [Kitap Yorumu]

1 Haz 2014





Seri: Divergent / Uyumsuz 1 [3]
Yazar: Veronica Roth
Yayınevi: Artemis Yayınları
Goodreads Puanı: 4.39
Tür: Distopya, aşk, macera, genç yetişkin





Seri: Uyumsuz 2 / Kuralsız  [3]
Yazar: Veronica Roth
Yayınevi: Artemis Yayınları
Goodreads Puanı: 4.31
Tür: Distopya, aşk, macera, genç yetişkin


Serinin son kitabı Yandaş benim için tam bir hayal kırıklığı oldu! Yok ya, verin bana o yazarı kıtır kıtır doğrayayım! Hayallerimi yıktı, ezdi, çiğnedi, tükürdü! O muhteşem ilk iki kitaptan sonra bu reva mıydı bana?

Bir kere yazar bu kitabında hem Tris'in hemde Tobias'ın ağzından yazmış ve olmamış... Anlatımı sıfırdı! Kitabı okurken ben o kitabın içinde onlardan biri gibi hissetmek isterim... Mesela ilk iki kitapta sanki Tris bendim... Ben o zorluklara katlandım, ben ailemi yitirdim, ben Dört'e aşık oldum ve ben devrimin bir parçasıydım... Ama Yandaş'da yazarın anlatımı yüzünden bırak o duyguları hissedebilmeyi, kitapta duygu namına bir şey var mıydı anlamadım bile.

Yandaş'da topluluk sistemi çöküşün eşiğine gelmiş durumda. Tobias'ın annesi Evelyn'in önderliğinde ki Topluluksuzlar başa geçmiş durumda. Tabi topluluk sisteminin çökmesini istemeyenlerde 'Yandaş' adı altında Topluluksuzlara savaş açtı açacak... Bilin bakalım Yandaş'ların başındaki kişilerden biri de kim? Marcus! Tobias'ın babası... Sanki kitap tamamen Tobias üzerine olmuş yahu. Onun duyguları, onun düşünceleri, onun ailesi.. Peeeeehh... Bu kitap ile ona olan aşkım da bitti, sanırım... Tobias ve Tris nerede mi? Çitlerin dışında! Gerçeği çok da hoş olmayan bir şekilde öğrendikleri yer de. Eh siz kendinizin bir deney ürünü olduğunuzu öğrenseydiniz ne düşünürdünüz? Meğer hayat dört topluluktan ibaret değilmiş. Hayat SG ile HG'lerden ibaretmiş. Yani saf genler ile hasarlı genler. Tabi uyumsuzlar saf gen oluyor.... Veee bomba gibi bir spoi size meğer Tobias bir uyumsuz değilmiş! Bu Tris'le aralarında baya bir soruna sebep oluyor ki yolları ayrılığa kadar bile geliyor... Gıcıklar.

Ne Fedakarlık ne Cesurluk'a aitim. Hatta Uyumsuzlar'a bile ait değilim. Büro'ya , deneye ya da tampon bölgesine de ait değilim . Ben sevdiğim insanlara aitim , onlar da bana ait.

Velhasıl Tris'in bir planı var; unutkanlık serumunu havaya salarak tüm bölünmüşlüklere son vermek... Bunu başarabilmek içinse kendi canını feda ediyor! Al bir spoi daha... Tabi o kısımda benim için ölen Tris değil yazarın kendisi oluyor. Kitabı fırlatmamak için kendimi zor tuttum!

Benim için yas , yıkıcı bir uyuşukluk , bütün hislerin ölmesi.

 İşte tüm bu duygularla okudum kitabı. Siz okur musunuz? Okursanız beğenir misiniz? Bilmiyorum... Tercih sizin.


Ben Sana Tutsak | Julianne MacLean[Kitap Yorumu]

3 Nis 2014

Orijinal Adı: Captured by Highlander
Edisyonu: Ben Sana Tutsak
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Türü: Tarihi Aşk Romanı, Historical Romance
Puanım: 2/5
“İskoçyalılar aşkları için savaşır, vatanları için ölürler.” Yatağındaki Düşmandan… Leydi Amelia Sutherland, Duncan MacLean gibi bir adama boyun eğmektense ölmeyi tercih ederdi. Ancak acımasız İskoçyalı savaşçı yatağının yanında dikilirken seçim şansı yoktu pek. Alev alev yanan gözleri, gerilmiş kasları ve parlayan savaş baltasıyla Duncan, azılı düşmanı Richard Bennett’ı öldürmeye gelmişti fakat onun yerine nişanlısı, güzel ve masum Amelia’yla karşılaşınca onu kaçırmaya karar verecekti… Kollarındaki Âşığa… Duncan, sevdiği kadını öldüren Bennett’tan gelinini çalarak istediği kusursuz intikamı alabileceğini düşünüyordu. Ancak Leydi Amelia bu intikam planında bir piyondan fazlası olduğunu ispatlayacak: cesareti ve güzelliğiyle, Duncan’ın ruhunda kimsenin ulaşamadığı bir yere dokunacaktı. Amelia da onu tutsak eden İskoçyalı’ya boyun eğip âşık olduğundaysa gerçek savaş başlayacaktı.



Bu ay işyerimdeki ve işlerimdeki yoğunluktan dolayı bloguma okuduğum kitapları yorumlayamadım. Zaten doğru dürüst kitap da okumadım. Bugün olan azıcık vaktimle de şu kitabı yorumlayayım dedim. Julianne MacLean'ın Ephesus'ın Amerikalı Varisler serisinden az çok biliyordum ama İskoçlarla ilgili nasıl bir seri yazmıştır diye merak ettim ve ilk çıktığından beri bu kitapta gözüm vardı. CNR Fuarı'nda almak nasip oldu fakat okumak için fırsat ancak buldum. Gerçi pek de beğenmedim. Hani çok da merak etmeme gerek yokmuş.

Bir kere kitabın arka kapağını okuyunca daha farklı beklentiler edinmişim onu anladım. Ya da ben çok tarihi aşk romanı okuduğum için bu kitabın da diğerleriyle aynı tadı vereceğini sandım. Halbuki beklediğim etkiyi bırakmadı. Kötü müydü? Bilmiyorum. Ama bence yetersiz bir kitaptı o kesin. Çok fazla yüzeysel buldum. Aceleyle kurgulanmış gibi bazı bölümler geçti, gitti.Birçok bölümde resmen ne olduğunu anlamadım kitapta.Bu yüzden de sevmedim. Zaten karakterlere bile ısınamadım ki. Neresinden tutsam elimde kalan bir kitap oldu. O yüzden benim zevkime uyuyorsa zevkleriniz denemeyin. :p 

En rahatsız olduğum şey; Duncan denen adamımız arka kapaktan da anladığınız üzere sevgilisini kaybetmiş. Hem de Amelia'nın nişanlısı olan Yarbay tarafından tecavüze uğrayıp öldürülerek.Duncan'ın da haklı olarak intikamını almak istiyor ama kitabın ilerleyişinde -ki bence İskoç kitabına yakışmıyor- intikam biraz sözde kalıyor. Çünkü Amelia Duncan'dan intikam almamasını istiyor. En azından adamı öldürmemesini! O da söz veriyor. Tabi bir yerde sözünü bozuyor ama bence çok saçmaydı. Sonuçta kirletilen ve öldürülen adamın eski sevgilisi, hatta neredeyse nişanlısı! Bir İskoç için bence daha sert olmalıydı.
Ondan sonra adamın Amelia'yla evlenip de hâlâ daha "Muira'ma, Muira'mı..vs vs" demesi de çok saçmaydı. Kısacası bence kitap bir yığın saçmalıktı. Beğenmedim. Tavsiye eder miyim? Benim zevkime yakın okuyorsanız; katiyen!






Gelinin Kolyesi | Kat Martin [Kitap Yorumu]

4 Mar 2014

Orijinal Adı: Bride's Necklace
Edisyonu: Gelinin Kolyesi
Yazar: Kat Martin
Yayıncı: Nemesis Kitap
Türü: Historical Romance, Tarihi Aşk Romanı
Puanım: 2,5/5
Tedarik İçin: kitapsihirbazi.com

Tory, kız kardeşi Claire'i, şehvet düşkünü üvey babalarının kötü planlarından kurtarabilecek tek kişidir. Çünkü annelerini kaybetmişlerdir. Kız kardeşiyle birlikte kaçmaya karar verirler. İhtiyaç duyacakları parayı sağlamak için, baron üvey babalarının aile yadigârı kolyesini çalar ve satarlar.

Kolyeden gelen para onlara kısa bir süre için yeterli olur ancak sonrasında, soylu olmalarına rağmen asıl kimliklerini gizleyerek bir malikânede hizmetçi olarak çalışmaya başlarlar. Hizmetine girdikleri Kont Cord, bu iki genç kızın gerçek kimliklerini bilmemektedir. Kötü kalpli üvey baba, kolyesini çalan üvey kızlarını bulmak için harekete geçtiğindeyse, hem Kont Cord hem de kız kardeşler için gerçek bir yüzleşme yaşanacaktır.


Çok övüldü diye aldık ama fos çıktı işte.Boşuna para verdim. Tabi bu benim "şahsi" görüşümdür. Çünkü bu tarz o kadar çok kitap okudum/okuyorum ki bundan kat kat iyilerini gördüm be birader! Ne saçma şeydi bu. Derleme gibi kitap. Kitaba yorum yapmak bile zaman kaybıdır bana göre. Ama "seri" olarak konusunu beğendiğim ve ikinci kitabına da bir şans vereceğim çıktığında. Tabii bu da serinin kalitesini belirlemek için yoksa bu kitapla karar verirsem yanlış karar verip de seriyi de kararlamak istemem. Neyse, ben kitaptan hoşlanmadm anladığınız üzere. Bana çok boş bir kitap izlenimi verdi. Hani konu olarak bakarsak cidden temeli sağlam ama gidişatı boktan! En güzel tabirle.

Sebebinden bahsedecek olursam, öncelikle; kitap cidden başlarında çok güzel başladı ama yazarının gidişatında elde etmeye çalıştığı şey ne ise artık kitabın ilerleyişi o kadar saçma, sıkıcı ve tuhaft idi ki bir ara iki farklı kitap okuyorum izlenimine kapıldım..Hayır, yani güzel başlattın ne diye yolundan sapıyorsun. Anlamıyorum ki. En çok takıldığım yer ise, kesinlikle şu Cord denen dallama(!) lordun tavırları. Adam ilk başlarda ayakları yere sağlam basan, istediğini elde eden zengin asillerden iken ne zaman kızla evlendi bir evrim geçirdi. Ama tabii biz kitapta bu evrim sürecinden bihaber durumdayız. Adamın gözümde canlandığını halinden bahsettsem korkar kaçarsınız buradan. O kadar yani.



Diğer bir hususta kesinlikle kadın karakterin salaklığı. Aslında çok zeki ve etkileyici bir karakter yaratmaya çalışmış (Tabii temel Whitney'den geliyor. Satranç falan. :p) fakat kızımızın da bir yerde kayışı kopuyor. Ondan  önce, ki özellikle de kitapta adamı kardeşinin odasına gönderdiği sahne, gerçekten zekasına ve tavırlarına hayran kaldığım bir karakterdi ama bu da evlenince sapıttı. Evlilik bu ikisine yaramadı. Çünkü çok çabuk evlenmeleri gerekti. Yazar o kısımları çok boş geçmiş. Konu deseniz o da başta bir kurguyu görünce "Ha!" falan ediyor sonra ilerleyişten "Pöf!" oluyorsunuz.

Ama kitabın yorumlarına biraz bakındım ve bu kitabın göreceli olduğu kanaatına vardım. Çünkü beğenen de beğenmeyen de hemen hemen aynı oradan. Misal, benden önce kitabı kız kardeşim okudu. Ona göre mükemmel bir konusu ve çok hoş bir kurgusu vardı bana göreyse vasattın biraz üstüydü. Kısacası okuyup değerlendirin diyebilirim sadece.

Kitabın konusunu arka kapak yazısından biraz tahmin ediyorsunuz.Victorya (Tory), babası öldükten sonra annesinin evlendiği ve o da öldükten sonra yaşamak zorunda kaldığı üvey babasından hiç hazzetmiyor. Çünkü herif cinsi sapık! Bildiğiniz sapık hem de. Tory'nin küçük kardeşi Claire'ye de kafayı takmış. Kitabın başlangıcını sevmemnin bir nedeni de bu üvey baba müsvvettesi kızın odasına girince Tory'nin adamın hakkından gelmesiyle başlıyor kitap, sanırım ondan.Neyse sonra da kız kardeşini aldığı gibi evden kaçıyor ama beş parasız olduklarından yanlarına üvey babasının aile yadigarı kolyesini alıyor. Satarız hesabı. Bu arada koley kitabın temeli anlayacağınız üzere. Kitapta anlatıldığına göre yıllar yıllar öncesinde nişanslısından bir kolye hediye alan gelin nişanlısı ölünce onun arkasından kendisini atıp öldürüyormuş bu da kolyeyi "Gelinin Kolyesi" yapmış. Neyse. Kolye çok değerli tabii. Ama Tory boğaz tokluğuna satıyor sonra da Kolye'nin parası bitince iş aramaya başlıyorlar bu araştırmalar da onları Kont Cord Brant'a getiriyor. Sonrasını da tahmin edersiniz. Derleme gibi kitaptı zaten. Bir tek girişini bir de şu kolye mevzusunu cidden çok sevdim ben.

Yalancı Âşık | Tawna Fenske [Kitap Yorumu]

14 Şub 2014

Orijinal Adı: Beleive It Or Not
Edisyonu: Yalancı Âşık
Yazar: Tawna Feske
Yayınevi: Nemesis Kitap
Tür: Romantik Komedi, Çiklit
Puanım: 2/5

Violet McGinn, anormallikten ve soyut şeylerden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışan, mantıklı bir kadındır. Belki de bu yüzden kendine meslek olarak muhasebeciliği seçmiştir. Annesi ünlü bir medyumdur ve bir gün hastaneye yatırılır. Violet, annesinin işini bir süreliğine devralmak zorunda kalır ve hiç istemese de sahte medyumluk yapmaya başlar.
Drew Watson, yakışıklı bir bar işletmecisidir. Cumartesi geceleri barında çaldığı müzikler eşliğinde dans eden müşterileriyle ve arkadaşlarıyla mutludur.
Chris Abbott ise her kadının hayalini kurduğu genç, yakışıklı, kibar ve başarılı bir doktordur.
Violet birini seçmelidir. Kalbini mi yoksa mantığını mı dinlemelidir? 
Yolunu bulmaya çalışırken yapacağı bir hata, belki de üçünün kaderini toptan değiştirecektir.



Pem pem pem.. Yine bir yorum zamanı. Yorumlarım da gecikiyor. İşten güçten fırsat bulamıyorum. Pazar günü okudum şu kitabı ancak yorum geçiyorum.Gerçi bu kitaba da yorum yapmasam bile olur ama epeydir yayın girmemiştim. Yayın olsun bari demi? :D

Bu yazarı daha önce hiç okumamıştım. Aslında diğer kitabı Dalgarlar Hep Aşk Getirse de elimde mevcut ama bir türlü okuyasım gelmediği için kitaplığımda bekliyor. Yalancı Âşık ise tamamen tesadüf eseri kitapçıda -tesadüf bile değil. Elektrik kesilince elimde kalması yüzünden- aldığım bir kitap. Kısa ve romantik komedi türünde olduğu için de eve gider gitmez okumaya başladım. Hiç yalan söylemeyeceğim başlarında çok güldüm ya! Gülmek de ne kelime. İfade etmiyor durumu. Bir kere kızın çocuğu "eşcinsel" sandığı kısımlar tam matrak.

Oraları okudukça kopuyorsunuz. Sonra -hiç inanmadığı halde- annesinin yerine medyumluk- evet, medyum :D- yapması ve özellikle dedektifin karşısında astral yolculuk yaptım diye sürekli; "ommmmm... ommmmm... ommmm.." yaptığı yerde gülmekten karnımı ağrıttı kitap. Ama işte bir aması da var. Tüm kitap bu şekilde ilerlemiyor ne yazık ki. İlk 100 sayfadan sonra kitapla ilgili düşüncelerim o kadar değişti ki, ilk sayfaları başka sonrasını başka yazar yazmış diye düşündüm.Zira gereksiz uzatılmış yerler ve erkek karakterin absürt hareketlerini okuyunca böyle düşünmemek elde değil.

Violet, -esas kızımız- :p- medyum annesi merdivenden düşüp sakat kalınca onun yerine geçmek zorunda kalıyor. Bu arada kitapta en sevdiğim şey kızın karakteri. Muhasebeci olması da çabası tabi. :D Ee, Violet annesinin yerine geçince onun sevgili komşusu Drew ile de tanışıyor. Tabii adamımız bir striptizci bar işletmeni olduğu için ve partnerinin-iş ortağı olarak :D- adı Sam olunca da Violet için direkt, eşcinsel! kategorisine giriyor. Adamı eşcinsel sanınca da kitabın ilk sayfaları sizi gülmekten kırıp geçiriyor.

"Elleri erkek arkadaşı Sam'e dokunabilirdi sadece, diye hatırlattı kendine. Kes şunu Violet kes!"

Tabi buralara kadar çok gülmüş olmam kitabı kurtarmıyor işte. Temelde sağlam başlasa da çok saçma bulduğum yerler olmasının yanı sıra bir de rutin bir hal alması durumu var. Örnek verecek olursam en sinir olduğum sahne; Drew barda striptizci(onun deyimiyle egzotik dansçı) seçimi yapacak ve bunu izleyip fikir vermesi için de Violet'tan yardım istiyor. Hem de kıza âşık olduğunu düşünürken! Absürd yani. Ya da Drew'in çoook geniş bir midesi var. Neyse işte.Bunlardan sonra da oturup birbirleriyle konuşmalarını, birbirlerinden uzak durma çabalarını okumaktan epey sıkıldım. Kitap sıkıcıydı. Çiklitlerde beklediğim bir akıcılığı yok kitabın.










Tut Elimi | Rebecca Donovan [Kitap Yorumu]

25 Kas 2013

Orijinal Adı: Reason To Breath
Edisyonu: Tut Elimi
Yazar: Rebecca Donovan
Türü: Genç Yetişkin, Aşk, Drama, Ailevi
Yayınevi: Parodi Yayınları
Puanım: 2,5/5
Artık azalan nabzımı yok sayamazdım. 

Kalp atışlarım ritmini korumak için mücadele ediyordu. Karanlık her yerimi sardı. 

Kayıp gitmek çok kolaydı sanki; sessizliğe teslim olarak hiçliğin kucağında çözümü bulmak... Bu yere doğru sürükleniyordum. Fedakârlığımın anılarına tutunmaya çalıştım sonra. O sıcaklık, kalp çarpıntıları, Evan'ın gözlerindeki gerçek... Yaşamak bir seçenek miydi hâlâ? Aşkın ve kaybın dengesinde, uğruna mücadele edeceğim 
şeyi aşk belirledi ve eğilip fısıldadı ; Tut Elimi

                                                                          *****

Hiç bi' kitabı kapağı için alır mısınız? Ben alırım. En büyük takıntımdır hatta. İşte Tut Elimi de benim sırf kapağı için bir an bile düşünmeden aldığım kitaplardan birisi.Vallahi orijinal kapakları yanında halt etmiş. Yayın evi gerçekten etkileyici bi' kapakla bastı kitabı. Kitabın konusuna uyan bir duruşu var kapağın. Ama ne yazık ki beklediğim gibi bir etki yakalayamadım kitaptan.Aslında konusu çok güzel ama yazar bence gereksiz yere çok uzatmış kitabı. Ve bu gereksiz kısımlarda başlarda olduğu için okuru ciddi ciddi sıkıyor. Eğer ortalarında veyahut sonralarına doğru olsaydı bu kısımlar sıkmazdı belki ama kendi adıma başlarda çok sıkıldım ne yazık ki.Başlarda sıkılınca da kitap ne kadar sonradan toparlasa bile ben biraz soğudum kitaptan.

Aslına bakarsanız kitabın özüne inersem eğer çok sağlam bir konusu var ! Hem de fazlasıyla. Ve bence temel kurguyu bu kadar dağıtmasaymış yıkardı ortalığı bu kitap. Ama şu an için pek de etkilendim diyemiyorum. Doğru etkileyici hatta çarpıcı yerleri vardı ama çok dağılmış konu. Yine de yurt dışındaki reytingleri bakımından ele alırsam beğeni göreceli bir kavrama geliyor. Sanırım seveni de sevmeyeni de olabilir. Bu yüzden deneyip görmeli diyerek kısa kesiyorum.Zira bence başka biri için çok mükemmel diye tanımlayabileceği bir kitap olabilir. Denemeden karar vermeyin. XD



Kitabımız, Emma(Emily) adındaki 16 yaşında bir genç bir kızın yaşadığı zorlu hayat şartlarını ve hayatına giren ilk aşkını konu alıyor. Ve konu olarak; tekrar söylüyorum çok sağlam bir temelle giriş yapıyor kitap. Kızımız babasını kaybettikten sonra annesi de kendisinin bakımını üstlenemediği için amcasının ailesiyle yaşamaya başlıyor.Buraya kadar sıradan görünene bu konun asıl temeli ise Emma'nın -babası böyle sesleniyormuş- yengesi tarafından hiç sevilmemesiyle gelişiyor. Yengesi Emma'dan hiç hazzetmediği gibi kıza eline geçen her fırsatta da şiddet uyguluyor.Şiddet de şiddet hani. Az daha uğraşsa kızımızın leşini çıkaracak. Ama bu kısımlarda ben Emma'ya da çok sinirlendim. Ebeveynlerini şikayet edebilme hakkı varken ortaya sürdüğü tuhaf bir gerekçeyle kendisini neredeyse öldürmelerine izin veriyor. Ben -arkasına sığındığı mı yoksa kendisini kandırdığı mı desem bilemedim şimdi xD- bu öne sürdüğü gerekçeyi hiç doğru bulmadım. Kendisine yapılanları okusanız siz bile kızarsınız kıza.

Bir yerden sonra artık yengesi Carol gerçekten sınırları aşıyor! Neyse.Emma yengesi hakkında şikayette bulunmaktansa elinden geldiğinden de fazla çalışıp lisedeki en başarılı öğrenci olarak çoo..k uzak ve iyi bir üniversiteyi yakalamak istiyor. Bu sayede yengesinden ve onun işkencelerinden kaçabilecek.. Kızımız gerçekten de başaralı bir öğrenci. Okulda dersleri dışında katıldığı tüm aktivitelerde ilklerde geziyor ama gelin görün ki, kendisini başarılı olmaya o kadar indekslemiş durumda olunca okula yeni transfer olan ve tüm kızların kalbini çalan Evan Mathews'ı ancak editörü olduğu okul gazetesi hakkında geçen bir konuşma sırasında fark ediyor ve işte o an Emma'nın hayatındaki yepyeni bir olay oluyor. Bu zamana kadar sadece dersler ve okuldaki tek yakın arkadaşı Sara -kızımız da okulun popülerlerinden XD- dışında hiçbir şeyle ilgilenmeyen Emma, Evan'ın hayatına girmesiyle bambaşka birisi oluyor.

Evan'ı sevmemeniz imkansız zaten kitabı o götürüyor bence. XD Okursanız kesinlikle hak vereceksiniz. Çocuk çook cool bulunmaz erkek tiplerinden ve Emma'ya da sırılsıklam âşık ! Aralarındaki aşk çok çalkantılı ama bir o kadar da etkileyici.


"Bu fotografi seviyorum," dedi usulca. "Belki de fotoğraftakı kızı sevdiğim içindir."                                                                                    -Evan

Kitabımızın konusu özetle bu işte. Bunun dışında benim takıldığım bir nokta var; Evan'ın gözleri.. Kitabın başında gri sonra mavi sonra mavi/gri oldu ama en sonunda nihayete erdi ve mavi olarak kesinleşmiş olsa da yazar mıdır çevirmen midir bilmem Evan'ın gözleri konusunda bir karara varmadık bir türlü XD Ve bir de tabi hâlâ sinir küpü olmama sebep olan o son sayfa var! Kitap çok feci bitiyor yahu ! İkinci kitaba geçmek için sabırsızlanırsınız.Neyseki ben merakımı giderdim geçmeyeceğim XD

Ahlaksız Teklif || Cecilia Grant [Kitap Yorumu]

17 Eki 2013

Orijinal Adı: A Lady Awakend
Türkçe Adı: Ahlaksız Teklif
Yayımcı: Aspendos Yayınları
Yazar: Cecilia Grant
Türü: Historical Romance, Aşk, Tutku, Romantik
Puan: 2,5/5

Yeni dul kalmış ve konağı ile çok sevdiği hizmetkârlarını, kötü niyetli kayınbiraderinden kurtarabilmek için başka çaresi kalmayan Martha Russell, cüretkâr bir fikre gebedir. Ya da daha doğrusu, gebe kalmak için cüretkâr bir fikri vardır. Ne de olsa, eğer yolda bir vârisi olursa, geleceği güvence altında olacaktır. Edep uğruna bildiği ne varsa arkasında bırakan Martha, ahlaksız şöhretiyle Londra'dan sürülmüş komşusuna yaklaşır ve kesinlikle ticari bir teklif sunar: Bir ay sürecek günahkâr bir ilişki... bir ücret karşılığında.

Theophilus Mirkwood, bu teklif karşısında aşağılanmış hissetmeliydi. Dehşete kapılmalıydı. Ama reddetmek için fazlasıyla cazip bir teklifle gelmiş olan bu dul kılığındaki baştan çıkarıcı kadına nasıl oluyor da karşı koyamıyordu? Parasının hakkını vermeye kararlı Theo, bu utanç verici şekilde ihmal edilmiş güzel kadını, bedensel zevklerle uyandırmaya girişir, ancak kadının bu ahlaksız anlaşmadan hiçbir keyif almamaya kararlı olduğunu fark eder. Elbette, Martha ona sonsuza dek karşı koyamaz. Ama bir kadının tatlı boyun eğişi, ikisinin de kalplerini en beklenmedik şeye… aşka açabilir miydi? 

**********

Uzun zamandır şöyle sert bir yorum yapmamıştım. Ama bu kitap hak etti. Beğenmedim. Hak ettiği şekilde de yorumlanacak, o kadar! Parama yazık oldu be! Bir kitabın anlatımı ancak bu kadar sıkıcı olabilirdi. Aslında bu durumu direkt kitaba da yormak istemiyorum. Zira çeviride buna etki etmiş gibi geliyor ama sonuç; bitmesi işkence bir kitap. Historical Romance bir kitabın içinde "nanemolla" ve "ankastre kitaplik" ne arıyor Allah'a sen?! Hadi kitaplığı salladım da 19. yy da "Onu nasıl bir nanemolla sanıyordu?" biraz tuhaf duruyor. Vermek istediği anlam açık da olsa bu adam "nanemolla" demez!!

Her neyse. Sıkılmamdaki bir diğer unsur da; benim beklentilerimin etkisi... Çünkü konusuna bakınca çok değişik bir kurgu bekliyordum. Ama ner'de..! Daha ilk 30 sayfada "Bu ne yahu?" düşünceleri bastı..
Bir kere en deli olduğum şey aralarındaki anlaşma! Yaptıkları anlaşma gereği birlikte oluyorlar ve aralarındaki ilişki iki cesedin bile daha sıcak olacağı izlenimi veriyor okura. Gerçi erkek karakterimiz, Theo zaten tutkulu biri ama kadın kahramanımız, Martha yani Bayan Russell usturuplu bir dul, dindar bir kadın olunca aralarındaki anlaşma gereği oluşan birliktelik de; "Hazır misin?, Hazırım." "Bitti mi?, Bitti." dışında bir diyalog içermediği gibi duygudan da yoksun bir kurgu oluşturmuş. Adam bile bir kısımda kadın karaktere; “Ceset bile senden daha sıcak olur.” diyor. Kaldı ki haklı da. Cidden kadın karakter bu zamana kadar okuduğum en sıkıcı kişilikti. Bir posta daha katlanamayacağım bir tip.Yani utanmasa adama anlaşma gereği gireceğimiz ilişki bitince oturup örgü örelim diyecek! O kadar ya  -___- 

Erkek karakterin de ondan aşağı kalır yanı yok, gerçi.  Zira o da tam bir MORON! Gerçekten moron ya. Kitabın başlarında adamın anlama yetisinden şüphe ederek okudum kitabı. Yani bunu yazarının vermek istediği sorumsuz Theo’nun, sorumluluk sahibi olup kendini toparlaması izlenimini okumak yerine Theo’nun tuttuğunu koparan bir erkek olduğunu okumayı yeğlerdim. Adam süt çocuğu gibi geldi gözüme. Bu ne pasifliktir ya ! Martha bile bundan daha girişken. Altını çizerek belirteyim kimse bana adam asil kadın çalışarak gelmiş demesin, n’olur! Bunca historical okuyorum hiç bunun kadar sönük adam okumadım. Yazar sonlarında Theo’yu açtı gerçi ama iş işten geçti benim için.

Aralarında geçen bir diyalog:

"Ne yapıyorsunuz?" dedi, sesi kendi perdesinin doruklarına ulaşmıştı.
"Geceliğinizin askılarını açıyorum. Panik yapmayın." Siyah bombazeni omuzlarından indirdi. "Ve siz okumanızı yaparken de, iç gömleğinizin üzerinden ensenize kadar omurganızı öpmek istiyorum. Planımın tamamı bu işte."
"Kötü bir plan. Saçlarımı örseniz daha iyi.Kendinizi tuhaf durumlara sokmaya meyillisiniz."

İşte yani bu kadar soğuk bir ilişki. Tamam ilerisinde toparlıyor biraz ama sıkıldığım gerçeği değişmeyecek. Değişmedi de zaten. Neyse efendim, kitabın başını sevmesem de ilerisine karşı bir nebze umudum vardı işte, açılacağını düşündüm ama yazar konuyu çok gereksiz yerlere saptırdı, iyice kastı. Sözde sorumsuz erkek karakterimizi adam edeceğiz. Bu adamdan bir bok olmaz bence. Kafa basmıyor, kendi bile kabul ediyor. Ne diye zorlaya zorlaya okuru sıkıyorsun ki? İlla tarım, bahçe, çiftçi işinden anlamak zorunda mı be ? Başka bir özelliğini çıkar ortaya! Theo zaten çok yardımsever biri. Yardımsever bir Baron olsun yeterdi. Ama yok illa babasının işini anlayacak. O basmayana kafaya rağmen. Zaten bir yerden sonra süt çocuğu tipi edindi iyice kasıldım okurken. Gerçi sonunda amaçladığı şekilde okura istediği izlenimi vermeyi başarmış yazar, ama sıktı yahu ! Sıktı.Ne gerek vardı o kadar uzatmaya o saçmalıkları.. 

Hele hele Martha’nın usturuplu dul olması saçmalığı da ayrı mevzu. Usturupluymuş. Duy ama inanma cinsinden. V_V’ Kadın kendine ulvi bir görev edinmiş; neymiş efendim, kayınbiraderi konağı eline geçirirse hem topraklardaki halka hem de konaktaki hizmetkârlara zarar verir. Ben bunun önüne geçeyim be! Madem iş vâris’e kalmış.Dur şu yeni komşu tam bir DAMIZLIK tipinde o bana yardım eder. !! U_U

"Durun. Durun." Ağzını sildi. "Sizi doğru mu anlıyorum?"
Martha'nın kaşları bir araya geldi. "Bunu bilmemin imkânı yok. Umarım doğru anlıyorsunuzdur."
"Az önce beni fahişeniz olmak üzere tutmayı teklif etmiş olduğunuzu anlıyorum." Son bir kez daha öksürdü. "Doğru mu?"
"Damızlık hayvan benzetmesi daha iyi olacaktır...."

Amaçladığı şeye lafım yok ama bu kadın hem bu boku yiyip de hem bana dindar ayağına yatmasın ya! Bi’ de bu kadar günaha batıp, bu anlaşmayı sadece iş görürse sanki daha az günah çekecekmiş ayaklarında değil mi! İşte ona fıttırdım.
Neyse işte sonlarına doğru erkek karakterimiz, ciddi ciddi bir ağırlık sahibi oldu da bir şeye benzedi kitap. MArtha’nın zaten bir ağırlığı var ve inanın kitapta sayesinde EPEY bir ağır oluyor. Theo’nun  açıldığını söylediğime bakmayın, sadece babasına karşı artık rest çekebilen biri oldu o kadar.  Zira Martha hâlâ oldukça atik biri..Evlilik teklifi bile kızdan geliyor, o kadar geri planda yani.. U.U



MY RATING: 2,5

Le Chic Butik || Tami Newton

2 May 2013


Le Chic Butik || Tami Newton > Yorum

Bu kitap hakkında pek de olumlu bir yorum yapamayacağım, ne yazık ki. Aslında kitapta çok iyi bir malzeme var. Eğer daha iyi işlenebilseymiş ya da Sophie Kinsella gibi bir yazarın kaleminden çıksaymış daha farklı bir kulvarda olurdu benim için.
Kitap New York'ta , "sevgiliden yana" hiç yüzleri gülmeyen ve bu kaderlerin bir araya getirdiği 3 kızın dostluğunu kızlardan Dori'nin ağzıyla anlatıyor. Dori , Irene ve Jesi -hemen hemen- 30 yaşlarına merdiven dayamış , kariyer ve iş sahibi üç yetişkin kadın. Hayatlarında belirli bir rutin ve sıkıcı bir aşk durumu olan bu üç kızımız bi' gün oturdukları semtte açılacak olan yeni bir butiğin haberini alırlar ve bu butiği kendileri için kaçınılmaz fırsat olarak görürler.
Tıpkı diğer umutsuzlar gibi bizim kızlarda kendilerini bir anda butiğin "numune satışı"nda bulurlar ve kitabımızın konusu başlar. Buradan bakıldığında çok ilginç ve ilgi çekici bir yanı var gibi dursa bile, kitapta -sayfa sayısından da anlaşılacağı gibi- konuya çok yüzeysel değinildiği için fazla bir etki bırakmıyor insanda. Espiriler deseniz , ben gülecek bir veya iki kısım dışında hiçbir şey göremedim. Halbuki bu kitap bir Chick Lit yani bildiğimiz Romantik Komedi ama maalesef Le Chic Butik'te komedi unsurları çok düşüktü.
Tabi tekrar belirtmek isterim ki, bunda kitabı yüzeysel olarak anlatılmasının çok fazla etkisi olduğunu düşünüyorum.

Yüzeysel olarak tabiriyle ne demek istediğimi detaya dökmem gerekirse;
1-Kitapta aşk yok ! Konusunda anladığınız üzere kızlarımız bu butiğe gidip kendileri için uygun sevgili modelini satın alıyorlar ve daha sonra bu model -bildiğini kutuda paketli olarak- eve teslim ediliyor. Aslında bu kısımda çok güldüm ya. Ama o da saçma olmasından , ben daha farklı şeyler bekliyordum. Adamı "eşya" gibi paketleyip eve sevkiyat yapmalarını değil. :D Her neyse..
Tabi , buralara fazla takılmadan konuya da odaklanabilirdim ama ortada bir konu yok ! Çok üstün körü geçilmiş gidilmiş. Misal; Dori, hayalindeki erkeği alıyor onunla bir haftaya yakın zaman geçiriyor ama bunu sadece kızımızın düşüncelerinden bir sayfada okuyoruz. Eee, nerede kaldı bunun aşkı ? Aşka dair bir olay işlenmediği gibi komik bir şeylerde olmadan konu kapandı gitti. Tek söyleyebileceğim. Sonlarına doğru "Bay Doğru"yu kaderin getirdiğini anlamış olmaları.
Yine söylüyorum, malzeme var ama kalem yok ! Olaya hiç eğlence katmamış. Sadece Dori'nin düşüncelerini okumaktan o kadar sıkıldım ki, Allah hak getire.

MY RATING:



Thea'nın Suçu Ne? || HARLEQUIN - YORUM

10 Şub 2013


Thea'nın Suçu Ne? || HARLEQUIN - YORUM

Harlequin Yayınları'nda okuduğum daha doğrusu okumak için kendimi zorladığım ama anlamsız cümlelerinden ve karakter isimlerin karıştırılarak çevirilmesinden dolayı okuyabildiğim kadar ki hâliyle tam bir umutsuz vaka olan bu kitapla zaman geçirmek zorunda kaldım.
Birçok çevirisi kötü kitap okumuştum ama bunun çevirisine kötü bile diyemiyorum.Çünkü o kadar dahi çeviri yoktu kitapta.

Örnek olarak verebileceğim birçok cümle var ama ben size en çok güldüklerimi paylaşacağım;

Richard bazı konularda hiç değişmemişti. Sadece Leydi Arnsworth'dan azar işitmemek için yerlerin kirlenmesini önlemek üzere yere serdiği gazeteler, tam olarak Richard değildi.

"Evet oydu. Richard Blakehurts... Yani Leydi Arnsworth'un yeğeni ve de vaftiz annesi."

"Saçlarının gri renginin yas tutmaktan olmayacağını biliyordu. Demek ki Thea'nın gözleri her zaman bu renkteydi."


"Beni bir haksızlığın insanı olarak görmeni istemem."


Birkaç dakika sonra Richard, oymalı tahta bir beşikte zor görünen yeğenini baktı. "Ayol ne ufak şey bu böyle...."

Thea, Richard ondan sekiz yaş büyük olduğuna göre, otuz iki yaşında olmalıydı. - KIZ 24 YAŞINDA AMA-

Ve daha sayısız anlamdan yoksun cümle. Özellikle de A kişisini betimleyip  B kişisiyle bitirilen... Kendi kendine reverans yapan insanlar olan cümleler :D


Kısacası kitabı hiç ama hiç beğenmedim. Bu kadar iğrenç bir çeviriden ötürü kitap için ''sıkıcı'' gibi bi' tabir kullanamıyorum ama konusu da öyle ahım şahım değildi. Okumasam da olurmuş bunu anladım..En azından yazar işleyişini daha çekici yapsaydı kesinlikle farklı bi' kulvarda incelerdim kitabı. Fakat şu haliyle denemeyin derim...

Konusu:

(Doro)Thea 16 yaşında ailevi zorunluluklarla nişanlandırılmıştır ama nişanlısı bir kaza kurşunuyla ölünce kızımız inzivaya çekilmiş ve Londra'dan uzakta 8 yıl boyunca halası ile yaşamıştır.


Sekiz yıl sonra babası Thea'dan evine dönmesini ister ve onu kendisine kalan mirası alabilmesi için evlenmeye zorlar. Thea içinse evlilik çok uzak birşeydir.Fakat babasının isteği üzerine Londra sosyetesine girer. Ama sosyete 8 sene önce olanları unutmamıştır. Nigel kendi mi ölmüştür yoksa Thea'nın bu ölümle bir alakası mı vardır? Dedikodular yolunu almayabaşlayınca , Thea için yeni bir korku baş gösterir...

Kendisine şaperonluk yapmasını rica ettikleri eski dostları Leydi Arnsworth'un evine yerleştikten sonra ise Thea'nın tüm hayatı değişiverir. Çünkü Leydi Arnsworth'un vaftiz oğlu Richard'da oradadır ve Thea ile çocukluk arkadaşıdırlar. Thea sırlarını sekiz yıl boyunca herkesten saklayabilmiştir ama Richard Thea'nın için görmeye başlayınca bütün sırlar ortaya dökülür. Şimdi Richard Thea'nın suçsuz olduğunu ispat  etmeye ve onu sosyeteden korumaya karar vermiştir.




MY RAITING:


FİNAL // BECCA FIZPATRICK

30 Ara 2012




Al işte , koca bir yıl ''Ha çıktı , ha çıkacak..'' diye büyük umutlarla beklediğin kitabın uydurma bir kurguyla karşına gelmesinden sonra yorum bile yapası gelmiyor insanın.Hâlâ bu kitabın bu kadar gelişi güzel kurgulanmış olduğuna inanamıyorum. Becca , Silence(Sessizlik)'dan sonra bu kitabın daha iyi olacağına dair o kadar duyuru yaptı ki, kitaptan beklentilerimiz resmen tavan yaptı. Ama elde ettiğim sonuç; bom boş bir kitap oldu.
Hayır, anlamadığım bu kurgu için mi tam bir yıldır uğraşıyordu ? Diğer kitapların kurgularından bir yıl uğraşmadığı için şanslıyız sanırım. Herneyse. Kitapta sevmediğim yerlere değinmem gerekirse;
Öncelikle Vee'nin sırlarının daha başında damdan düşer gibi çıkması dahası sonunda kızında öyle abuk subuk bir hâlde durumu açıklaması o kadar saçmaydı ki, YA okumayı bırakma sebebi desem yeridir.Sonra bu kitabın tamamında sözde Patch'in geçmişini öğrenecektik. Onunla ilgili hiçbir kısım yoktu. Tabi, bu kısımda Pegasus Yayınları'nın kitaptaki ek sahne olan Patch'in Mektubu'nu çevirmemesininde etkisi olabilir. Ama kendi adıma söylemeliyim ki , mektubu okuduğum hâlde bir sonuç alamadım. Sadece aklımda yer eden birkaç soruya cevap edindim o kadar.O yüzden Patch'in geçimişinin kitabın içeriğinde yer alması gerekirdi diye düşünüyorum. Zirâ bir yıl boyunca son kitapta ''Pacth'in geçimişini öğreneceğiz,'' diye yaygara yapıldı.Vallahi hiç beğenmedim ama en çok verdiğim paraya yandım. Seriyi sevenlere saygım sonsuz ama bu kitapla seri resmen öldü.

Konusuna değinirsek de ; Hepimiz Nora'nın Sessizlik'te babası tarafından vekil tayin edilmesiyle Nefil Lideri olduğunu biliyoruz. Bu kitapta da Pacth'le beraber Nefiller ve Kovulmuş Melekler arasındaki savaştan sağ çıkmaya çalıştı durdular. Ama aslında kitapta Patch'ten çok Dante ve Scott vardı. Yazarın esas oğlanımıza bu kadar az yer vermesini hiç sevmedim.Neyse. 

Nefiller yeni liderlerini hemen benimsemedikleri için kendi çaplarında onu sorguya çekiyorlar ama Dante'nin geçmişten gelen saygınlığı sayesinde bir sözüyle Nora'ya bir şans veriyorlar ve Nora Dante ile bir anlaşma yaparak, Nefillerin gözünde sevgi gibi görünmeye karar kılıyorlar.

Bu oyunları sürecinde Dante Nora'ya nefil güçlerini kullanmayı öğretiyor. Ama bu kısımlarda -aslında tüm kitap boyunca- Patch'in herşeyi kabullenir hâllerine deli oldum yahu. Adam azcık sinirlenir. Hayır, Dante'ye güvenmiyor ama herşeyi akışına bırakıyor. Nora ise en ufak şeyde Patch'in yakasına yapışıp hesap soruyor.Bu da yetmezmiş gibi adamın işlerini karıştırıyor. Pacth ona dürüst davrandıkça kızımız yalan fıçısı gibi doluyor taşıyor. 

Kitap içerisinde en çok Scott'ın sadaketini ve dostluğunu sevdim. Nora için yapmadığı şey kalmadı ama yazarın kurgu anlayışının kurbanı oldu ne yazık ki. 

Sonuna kadar hiç beklentimi karşılayan bir kitap çıkmadı ama en azından sonunda bir nebze toplamak için birşeyler yapmış. Yine de fazla kopuk bir kurguydu. Aceleye gelmiş bence. Belki de benim beklentimin fazla olmasından kitap benden böyle bir tepki aldı. Okuyun kendiniz görün derim.

MY RATING:




SEN OLMASAYDIN BEN NE YAPARDIM? // GUILLAUME MUSSO

2 Ara 2012

Sen Olmasaydın Ben Ne Yapardım?

30.11.2012

Yorumumu geç eklemek zorunda kaldım.Aslında yorum yapmak isteyeceğim bi' kitap değil ama yine de bilgilendirmek istedim. Açıkcası beni çok sıkan bir ktiap oldu.Özellikle o başlarındaki çalınan tablolar , sanat eserleri ve bu sanat eserlerine imzalarını atak ünlülerle ilgili o kadar çok detaya yer verilmiş ki kitap okunmuyor.Bazı kısımlarında ; ''Bana ne şimdi , Leonardo Da Vinci'nin incilerinden?'' dediğim yer bile oldu. Konu bakımında güzel ama gerçekten kurgunun işleme kısmında zayıf bir kitap. Açıkçası Kağıt Kız'dan sonra bana vasat bile geldi diyebilirim.
Bir de şu gerçek var ki , bu yazarın hayal gücü çok geniş. Sınır tanımıyor. Sonlarına doğru kitap -bence uçuk bir kurgusu olmasına rağmen- gerçekten merak uyandırıcı bir halde seyiretti. Aslında kurgusunu saçma , hatta uyduruk bile bulduğumun altını çizmem gerekiyor. Fakat yazarın öyle bir gizem açıklayışı var ki , meraktan ''bir sayfa daha , bir sayfa daha...'' şekilde okurken ktiap biti veriyor.

İSKOÇYALI'NIN AŞKI // AMANDA FORESTER

28 Kas 2012

İskoçyalı’nın Aşkı / Amanda Forester




Bu aralar vasat kitaplarla geçiyor günlerim. Bu da onlardan birisi. Aslında kitap için ‘’hiç’’ okunamaz diyemem. Ama eğer bir historical romance takipçisiyseniz , bu kitap sizi tatmin etmez.Çünkü kitap çok boş. İçerisinde konu şu diyebileceğim pek bir şey göremedim.Sonra çok fazla esinlenme var gibi geldi. Yazar farklılık yaratayım derken kitabın içindeki konuyu – olmayan konuyu- batırmış resmen.


Keşek klasik türde işleseydi bence o bile şuan ki halinden güzel olurdu.Kitaptaki erkek karakteri sevdim , en azından  onun anormal bir durumu yoktu.Ama olaylar çok saçmaydı. Sonra çevirisinden –özellikle baş kısımlarında- hiç hoşlanmadım. Tan yelinden bahsediliyor , sabah olmuş gibi konuşuluyor. Daha da beteri güneşi doğmadığını 2 sayfa sonra öğreniyorsunuz ve ‘’ne sayıyor bu ?’’ diye tekrar gözden geçiriyorsunuz. Vasat bir kitaptı benim için. Daha iyi – iyi diyorum mükemmel değil- historical romance kitapları okumuştum.

Birkaç yıl önce Fransa’da bir Fransız kontesine aşık olmuş ve onun tarafından kandırılmış olan MacLaren Lideri , Padyn MacLaren kadınlara asla güvenmemeyi ve sadece klanı için savaşmayı kendisine görev bilmiştir.Fakat bir anda kendisini evli bulunca işler beklediği gibi gitmez. Graham toprakları tehdit altında olunca liderleri tek varisi öldüğü için kızını MacLaren ile evlendirerek hem topraklarını hem de kızının geleceğini kurtarmak ister. İşte bundan sonrası bir yığın acayiplikle geçiyor.

Adam yediği kazıktan sonra her kadına aynı gözle bakıyor , tabi bundan kızımız Alia’da nasibini alıyor. Hem de birçok kez. Ama bir kısmında ‘’Beni kendi hatalarımla yargıla.’’ diyor. Ki kendilerini orada takdir ettim. Lafı iyi geçirdi. Padyn’e de hak veriyorum aslında. Adam o kontese gerçekten aşık olmuş. Kadın da bunu bayağı bayağı elinde oyuncak etmiş. Kendisi için İngilizlere karşı savaşmasını ve topraklarını korumasını istemiş , bir de bu süre de kendisine bir İngiliz aşık bulmuş.

Daha da beteri Padyn hangimiz dediğinde onunla savaşarak hem adamı asla sırtından atamayacğaı bir yükle bırakmış hem de ihanetinin izini yüzüne çizmiş.Doğal olarak erkek karakterimizde kadınlar konusunda boyunun ölçüsünü aldığını düşünmekte. Alia’ya gelirsek kızı tam olarak çözemedim. Hem içinde vahşi bir kadın yatıyor hem de kim ne derse ‘’tamam’’ diyor. Neredeyse annesi için kendisini manastıra kurban edecekmiş. Kız da bir acayiplik vardı. Konusu bakımından kitap bence gerçekten vasat. Şimdi Alia ve Padyn evleniyor ama nasıl bir hikmetse sürekli bir türlü birlikte olamıyorlar ve her seferinde aynı diyalog kullanılıyor. Sanki yazar yazmaya üşenmiş de bir önceki diyalogu kopyala yapıştır yapmış.

Sonra –ki en çok komiğime giden yer bu kısmı- Padyn Alia’ya kendisine asla yalan söylememesi şartı ile ona zorla dokunmayacağını söylüyor. Kız kendini manastıra adamış nasıl yalan söylemesini bekliyor anlamadım. Kız da doğrucu davut zaten. Bir de o yetmezmiş gibi gizem yaratmaya kalkışmış ama onu da becerememiş. Çünkü olayların arkasındaki hain bariz belli oluyor. Benim için vasat ötesi bir kitaptı. Okunamaz değil ama daha iyi historcal kitaplar okudum. O yüzden gereksizdi.

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS