Kitap olan wattpad hikayesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap olan wattpad hikayesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Belalı Korumam | Corleonis Canan A. Düzgan [Kitap Yorumu]

5 Mar 2015

Eser: Belalı Korumam
Yazar: Corleonis Canan A. Düzgan
Yayınevi: Postiga Yayınları

Tutkunun doruklarında gezinen bir aşk romanı!
Güçlü, hırçın, asi Selin…
Herkes onun kendi dünyasında, lüks içinde ve başına buyruk, özgürce yaşamak istediğini sanırken o, babasından daha çok güveneceği birinin özlemini taşıyor içinde.
Büyükbabasının onu korumak adına kişiliğini değiştirme isteği ve bu uğurda yaptıkları, planladığının tam aksine Selin’in hayatını değiştiriyor. Korkuların gölgesinde başlayan aşkın dizginlenemez dalgaları arasında kıyıya vuran sadece tutku mudur dersiniz?
Selin ve “koruması” Deniz’in hikâyesini okurken tutkulu bir aşkın özlemini duyacak olursanız, kitabı yeniden okuyabilirsiniz.
“Aklım karmakarışıktı ama hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Kendimi yorgun ve savunmasız hissediyordum. Tüm kötü hislerden kurtuldum ve kendimi ona bıraktım. Öyle yumuşak, kibar ve baştan çıkarıcıydı ki. Beni etkiliyordu. Daha önce hissetmediğim duygulara sürüklüyordu. Başımı yavaşça kaldırdım ve yüzüne baktım. O da yüzüme baktı. Yine göz gözeydik ve de çok yakın. Bu beni kaçıran adam mıydı? Oysa kollarında bambaşka bir diyardaydım.”


Mart Ayı'nın ilk kitap yorumunu da sonunda girebildim. Yoğunluktan okuduğum kitapları yorumlamaya fırsat bulamıyorum ama Belalı Korumam Watty'deyken de gözdemdi, kitap olduğunda da gözdem oldu. O yüzden hakkını yememek gerek dedim, ilk fırsatta yorum girmeye karar verdim.

Geçen sene Wattpad'e nasıl sardığımı ve deli gibi wattpad okuduğumu herkes biliyor. O sıralarda okuduğum hikâyelerden birisi de Belalı Korumam'dı. Kız kardeşimin aşırı baskısı yüzünden merak ederek başlamıştım ve henüz güncel iken bölüm bekleye bekleye okumuştum bu hikâyeyi. Öyle ki, bölüm gelmiş ve ben ertesi gün sabah bunu fark etmişsem, yolda işe gelirken telefon elimde, yüzüm ekranda okuyarak geliyordum. Sırf bölüm kaçırmamak için! Çünkü Wattpad'te görüp de nadir beğendiğim konulu hikâyelerden birisiydi Belalı Korumam da. Neyse.
Kitap haliyle okumak için epeydir bekletiyorum hikâyeyi. Bir türlü elim gitmedi ama okumadan da yorum girmek istemedim. Değişiklik var mı, merak ettim açıkçası. Ve sonunda da okudum, şimdi yorum zamanı!

Wattpad'te Corleonis'in, bin bir zorlukla bize bölüm yetiştirme çabalarına bakarak, kitabın fazla değişmediğini söyleyebilirim. Zira bazı kısımlarda -Wattpad'te okurken hikâye olarak bakıp kitap olduğunda- detay olması gerektiğini düşündüğüm yerler oldu. Biraz yüzeysel kalmışlar hikâyeye. Bunlardan biri Miami. Bana göre biraz tasvir olması gereken bir kısımdı. Miami'ye gittiğini hissetmeliydim en azından.Bir diğeri ise karakter tasvirleri. Yetersizdi. Kısacası tasvirleri az buldum. Bunlar dışında -kitap olarak baktığımda- pek rahatsız olduğum yer olmadı. Bilakis, hikâyeyi ilk okuduğum zevkle okudum kitabı da.
Ve söylemeden geçemeyeceğim kapak çok güzel. Bu kadar uyumlu bir görsel, hayal etsem gerçekleşmezdi; kitabın konusunu birebir veriyor. :))
Gelelim konumuza, açıkçası Watty'de görüp de sevdiğim nadir konulardan birisi olduğu için yeri bende ayrı.Ve spoiler'a çoook açık bir hikâye olduğu içinde fazla detaya girmeyeceğim ama ne desem boş, okumanız gerek..
 Bir kızın büyük babası tarafından, kendisine atanan korumaya karşı çıkıp, bir de üzerine çekip Miami'ye gitmesiyle başlıyor konumuz. Bu kısımdan sonrası ise, işin rengini değiştiriyor zaten.

Deniz, yani bizim 'Belalı Korumam' diye nitelendirdiğimiz esas oğlanımız, kendi büyük babasına kafa tutan ve çekip Miami'ye giden Selin'in peşine düşüyor hemen.Tabi öyle siz ve benim bildiğim bir peşine düşme değil bu. Kitabı ilginç kılan da burası. Çünkü okurken ilk bölümdeki "koruma" muhabbetiyle olan girişin üzerine, hemen bir sonraki bölümde, kızın peşine takılan bir adamım kızı kaçırmasını ve bu adamın tuhaf isteklerini okumaya başlıyorsunuz.Tuhaf diyorum; cidden tuhaflar çünkü.

 Hal böyle olunca da,  "Kızın peşinde biri varmış demek ki," diye bir düşünce ile sayfaları ilerletiyorsunuz, ki bu kısımda da kitabımız başlıyor zaten.Benim için bu hikâyeyi özel kılan şey bu kısımdı işte. İlk okuduğumda "Bu adam kim ve kızı niye kaçırdı?" diye bir ton soru ile bekliyordum bölümleri. Buna bir sebepte kaçıran kişinin, kızı evine hapsedip saçma sapan şeyler istemesiyle alakalıydı. Bu da haliyle merak ettiriyor konuyu. Neyse. Yazarın akıcı dili ile başlarda sinir küpü olduğum ama sonra, Selin(esas kızımız!)'e geç kalınmış o dersi lâyıkıyla veren Deniz'în büyüsüne kapılınca, sayfalar ayrı aktı tabi. Daha önce okumuş olmama rağmen yine aynı zevkle okuttu çiftimiz kendisini.
Çiftimiz zaten imkansız bir aşka yelken açan bir çift ve Deniz'in hem işi hem de aşkı bir arada götürme çabalarına Selin'in asi tavırları, fevri hareketleri eklenince de durumları içinden çıkılmaz bir hal alıyor kitabın ilerisinde.
Kısacası, okumanız gerek. Benim hikâye olarak da kitap olarak da büyük bir keyifle okuduğum güzel bir konusu var. :)







Gözlerinin Esareti | Jennifer Royce [Kitap Yorumu&Röportaj]

23 Şub 2015

Eser: Gözlerinin Esareti
Yazar: Jennifer Royce
Yayıncı: Ephesus Yayınları
Tür: Historical Romance, Tarihi Aşk Romanı


Sevgiye aç bir kadınla…
Küçüklüğünden beri aradığı sevgiyi bulamayan Keira Destina’nın tek bir dileği vardı; kendisini gerçekten sevecek bir kalp. Babası tarafından sürekli hor görülüp, sevgisiz ve korumasız bir hayat süren Keira, şeytanla yaptığı anlaşma sonucu Karanlıklar Lordu’nu öldürmeye kalkıştığında, hayatının altüst olacağından habersizdi. Herkesin, önünde korkuyla titrediği Karanlıklar Lordu tarafından esir alınan genç kız için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Kalbi buz tutmuş bir adam.
Karanlıklar Lordu Kayran için, bu namı almak hiç de kolay olmamıştı. Katıldığı tüm savaşlardan galibiyetle ayrılmış, düşmanlarının korkulu rüyası haline gelmişti. Karanlık ruhunun bir tek savaş meydanlarında ışığa kavuştuğuna inanan bu adam, bir gece çadırına gizlice sızan, asil ama hırçın bir güzelin ölümcül saldırısından kendisini korumak isterken, onu bekleyen sürprizin farkında değildi. Gözlerine ilk baktığı an, bu kızın tanıdığı tüm kadınlardan farklı olduğunu anlamıştı. Genç kızın öfkesinin ve cazibesinin ateşi Kayran’ın buz tutmuş, karanlıklar içindeki kalbini sarmıştı. Genç adam için artık tek bir gerçek vardı; bu asi güzel ona ait olmalıydı!

Tutkuyu keşfettiklerinde, dönüşü olmayan bir yola girmek zorunda kalırlar...



Eveett, uzunca bir yazı ile bloguma dönüş yapıyorum. Yine! Yoğunluğum yüzünden sürekli arada kaynıyor okuduklarım, ama olsun arada sırada da olsa yorum yazmak için blogumu ziyaret etmek de ayrı keyif. :)))

Bugün sizlere geçen sene hikâyelerini okuyup yorumladığım, bir sene basılı kitabını beklediğim bir yazarımızın hem kitap yorumunu hem de kendisi ile gerçekleştirdiğim keyifli söyleşimi paylaşacağım. Historical Hunters ekibinin gözdesi Jennifer Royce'u ve kitabını tanımak için doğru adrestesiniz.
Bugünkü turda,

Röportaj+Yorum: Anime ve Kitap Sever [Bendeniz]

Özel Sahne+Yorum: İlleKitap Blogu



Jennifer Royce! Wattpad'i takip edenler bilir, kendisi Wattpad'te binlerce okura ulaşmış bir Tarihi Aşk (Historical Romance) yazarı. Geçen seneye kadar kendisinden ve böylesine güzel kaleme aldığı hikâyelerinden bir haber olan ben, kız kardeşim ve eski bir arkadaşımın baskısı ile Jenny'i okumaya karar vermiş, ama bir türlü bu kararını yürürlüğe sokamamıştım. Ta ki tesadüf eseri Facebook'taki yayımladığı hikâyesinin ilk bölümü Ana Sayfam'a düşene değin... Sonrasında tabii ki böylesine bir kalemin sıkı takipçilerinden olarak her yayımladığı hikâyesini okumaya başladım. Okuduğum hikâyelerinden yorumladıklarımı incelemek isterseniz aşağıdan inceleyebilirsiniz. 

Bugün daha da özel bir yorum geçip, yazarımızın ilk basılı eseri olan Gözlerinin Esareti kitabını incelemeye alacağım. Wattpad'te yayımlandığında 700 Bin okura ulaşan bu hikâye, Ortaçağ'ın acımasızlığı, katı kuralları ve savaşları arasında masum bir kızla karanlık bir adamın aşkını anlatacak size..


Yakışıklı Dükler Cemiyeti Serisi

4- Öpücüğe Mahkûm (Yorumlanacak Üşenmezsem)
5- Aşka Cesaret (Yorumm bekliyor yiğidimm!)


Bundan bir yıl kadar önce Jennifer Royce'un Wattpad'te okurları için kaleme aldığı Gözlerinin Esareti hikâyesi şimdi basılı bir kitap olarak, birçok okura ulaşma yolunda ilk adımını attı.

Normalde yazarın birçok hikâyesini okumama rağmen Gözlerinin Esareti, Ortaçağ'ın acımasızlığında geçen bir kurgu olduğu -ve benim Ortaçağ sememem- için hiç okumak nasip olmamıştı. Tüm okurların deli gibi sevdiği Kayran ve Rodolfo karakterlerine ve onlardan gelen alıntılara rağmen kendimi hep Ortaçağ'a karşı ön yargılu tutarak, geri durdum. Ta ki kitabın çıkacağı ana kadar..

Ne zaman kitabın çıkacağı kesinleşti, işte o zaman ben de hikâyeyi okuma şerefine nail oldum. Ki okuyunca da kendime yaptığım ön yargılar için çok kızdım. Tabii beklediğim gibi sert ve acımasız sahneler vardı, fakat okurken çoğu yerde ne kadar sinirlensem de kitabın gidişatına göre yerinde ve dozunda buldum hepsini. İlk an değil tabii ki de
İlk okuduğum an sinir küpü olup, "Bunu yapmadı! Yapmış olamaz! Lanet herif. P*ç. vs"  daha bir ton hakaret ve söylemlerden sonra sahneyi tekrar okuduğumda aslında yerinde olduğuna karar verip, daha da büyük bir merakla sonraki bölümlere doğru ilerledim.  

Ve, her bölümde ayrı bir tat, ayrı bir keyif aldım. Bu yazarda en sevdiğim şey; ne kadar sert bir karakter oluşturursa oluştursun aynı oradan esprili bir dil kullanarak o sert mizacı size sevdirebiliyor. Ki bunun örneklerini Kayran, Rodolfo, Jared, David ve Leon ile çok net ifade edebilirim. Hepsi sert kabuklarının altında âşık birer adam barındırıyorlar.

Şimdi size bu sert karakterlerden El Farris Kayran, nam-ı diğer Karanlıklar Lordu'nun hikâyesini anlatacağım. Kendisi küçükken asil bir Baron oğlu iken, ailesini kaybetmenin acı kaybıyla tüm kıtanın önünde korkuyla titrediği karanlık, öfkeli, acımasız bir lorda dönüşür.

Ve bu kalpsiz, kalbi buzlarla çevrili lordun tüm sınırlarını masum, kimsesiz ve sevgiye aç bir kız yıkar, geçer.
Rafael Leonidas De Fernandez, küçüklüğünden beri kral Armando'nun oğlu ve en yakın arkadaşı olan Prens Rodolfo'nun sağ koludur. Yıllar boyu iki genç birçok şeye beraber göğüs germiş, birçok amansız savaşa beraber katılmışlardır. Ama Rodolfo'nun bir Prens olarak babasının yerini alması gerektiği ve Rafael'in ailesinin katledildiği bir zamanla beraber, iki gencin de yolları farklı şekilde çizilir. Birisi ülkenin Kralı olurken diğeri onun ve masum halkın adeta koruyucu gölgesi olup, zalim krallıkların korkulu rüyası Karanlıklar Lordu'na dönüşür. Ta ki küçük bir kızın Gözlerinin Esir'i olana kadar...


Keira Destina, babası tarafından küçüklüğünden beri hor görülen ve sevgisiz büyümeye mahkûm edilmiş genç bir kız o. Ve sırf babasından küçücük bir sevgi görmek adına ölümü göze alarak, tüm insanların önünde korkuyla titrediği Karanlıklar Lordu'nun çadırına sızdığında hayatını da kendisiyle beraber değiştireceği ilk adımı atar....

Her ikisi de yaralı, her ikisi de yalnız, her ikisi de birbirine muhtaç olan bu iki yüreğin yolları kesiştiği anda Kayran genç kızın Gözlerinin Esiri olurken genç kız da Kayran'ın Küçük Esir'i olur.Ve Ortaçağ'ın amansız savaşları arasında tüm katı kurallara, tüm imkansızlıklara ve kendilerine rağmen birbirlerine âşık olurlar. 

İşte bu da sizi kitaba bağlayan en önemli unsur bana göre. Hikâyenin yalın ve akıcı anlatımıyla beraber eşsiz bir duygu silsilesi içerisinde kitabı okuyorsunuz. Kayran'a hem kızarken hem seviyor hem severken hem nefret ediyorsunuz.

Çok uzun ve konudan spoiler veren detaylı bir yorum girmeyeceğim. Fakat bazı yerlerinde karakterlerden nefret etmiş olmama rağmen kurgu olarak eşsiz bulduğum bir eser bu hikâye. Çünkü gerçekçiliğini iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayan bir anlatım barındırıyor içinde.






Şimdi efendim, nihayet uzun zamandır ertelediğim Jennifer Royce ile söyleşi imkanını Historical Hunters turumuzla, yazarın ilk kitabını incelerken gerçekleştirebildim. :D
Kendisini çok iyi tanısam da eksik şeyler halen var. Ve ben de sizin gibi cevaplarla öğreneceğim. Umarım keyif alacağınız bir söyleşi olur. Zira ben çok keyif aldım! Özellikle de "Yakışıklı Dükler Cemiyeti" soruma verdiği cevapla. :)))


Ben: Ben biliyorum ama bilmeyenler için açıklar mısın; Jennifer Royce kimdir, nedir, ne yapar, ne yer, ne içer.. Özetle kendini tanıtır mısın ? :D


JR: Zor bir soru. İnsan nasıl kendini anlatır ki, hele benim gibi hayatından bahsetmeyi sevmeyen biri için çok zor. :P
1969 yılı doğumluyum.1 Nisan'da aileme -gerçekten de- şaka gibi gelmişim.Üniversite ve ilk görev yerim dışında hep Mersin’deydim.Çok istememe rağmen başka bir şehirde yaşamayı nasip olmadı.Sonuçta hep Mersin’de kaldım.
İlk görev yerim Karaman Ermenek.Beş yıl kadar görev aldım.Bu süre zarfında eşimle tanıştım, evlendim ve Mersin’e geri döndüm.Çocuklarım, -onlar benim her şeyim- iki tane. Bir kız, bir erkek.


Ben: Yazmaya ne zaman başladın ? Yazmak senin için bir hobi mi, yoksa bir gaye mi ?

JR: Yazmak uzun süredir yerine getirdiğim bir olgu. Hayatımın parçası gibi. Daha önce, şiirler ,denemeler, çocuk hikâyeleri, ilkokullar için yardımcı kaynak kitabı çıkarma vs. şeyler yaptım. Hep bir şekilde yazmayla iç içeydim.Emekliliğime bir yıldan az bir zaman kala, artık hayatımda yeni bir amacım var; yazmak. Hobi ile başlayan yazma serüvenim hayalden öteye gitmedi.Yalnız lisede edebiyat öğretmenime verilmiş bir sözüm vardı; "Yazmayı asla bırakmayacaksın. Bana söz ver," demişti, ona da buradan verdiğim sözü de tuttuğumu iletmek isterim.



Ben: Bir kurguyu oluştururken nelere dikkat edersin?  Kurguların çok değişik geliyor bana. Bunların oluşum süreçlerini merak ediyorum.

JR: Anlık bir düşünce, bir fikir veya görselden çakan şimşek gibi bir sahne gözümün önünde canlanır önce. Bu kitabımın en can alıcı sahnesidir.Oturur, bu sahneyi yazarım ve bütün kurguyu bu yazdıklarıma dayandırırım.Biliyorum, biraz sıra dışı; şöyle düşünün bir filmin, çok etkilendiğiniz bir sahnesini yakalarsınız, sonra merak edersiniz, o sahneden önce neler olmuş olabilir? Film, nerede başlamıştır, kimler var, neden bu sahnedeki duruma gelmiş olabilirler, bu sahneden sonra olaylar nasıl gelişebilir vs. Bu soruları çoğaltarak ve mantıksal işlemesini sağlayarak, olay örgüsünü önce zihnimde oluştururum.Bu günleri, haftaları veya ayları alan bir süreç olabilir.Bu arada aklıma, takılan kurguda araştırmam gereken bilgilere yoğunlaşırım.Kendimi tamam deyip ikna ettiğimde yazmaya başlarım.


Ben:  Daha çok Tarihi Aşk türünde yazıyorsun. Bir Türk olarak bu türde yazmak zor değil mi ? Nasıl bir araştırma süreci uyguluyorsun ?

JR: Aslında çok zor, fakat bu konuda çok fazla kitap okumak, araştırmayı sevmek ve yeni kurguları hayata geçirmenin heyecanı, zorluğu göz ardı etmeme sebep oluyor.Bir kurgu bitmeden, diğerinin temellerini atmış olurum çoğu zaman. Bazen engelleyemeyip, iki üç kurguyu bir arada götürdüğüm de olur.Araştırma süreci eskisi kadar zor değil artık.Elinin altında kocaman bir sanal dünya var.Yabancı kaynakların çevirilerini ise bana yardımcı olan arkadaşlardan rica ediyorum.Pek çok kaynağın kesinleşmiş, ortak paydası haline gelmiş bilgilerini kullanmaya çalışırım.Tek bir kaynak hiçbir zaman yeterli olmaz.E-kitap olarak yazılmış, konuyla ilgili kitaplar varsa onları indiririm.Yine de, dört dörtlük diye iddia edemem.Mutlaka gözümden kaçan bir nokta olabilir.Bunun için de okurlarımın affına sığınabilirim değil mi? :D

Ben: Tarihi Aşk ülkemizde çok yaygın değil. Haliyle bir Türk'ten bu türü görmek insanı şaşırtıyor. Ama kurguların çok özgün. Buna rağmen merak ediyorum, başka bir tür denemek istediğin oldu mu ?

JR: Başka tür derken günümüz, fantastik, bilimkurgu mu? Olabilir, neden olmasın ki. Bir an gelir, yaratıcı yazımımın bu türde tükendiğini veya yorulduğunu hissedersem kendimi yenilemek adına yazabilirim.Hatta bu şekilde, henüz kağıda dökemediğim ve bir kaçına başladığım kurgularım var.Henüz olgunlaşmadılar ve beklemedeler. :D

Zaten birden geçiş süreci diye bir şey olamaz.Mutlaka enine boyuna düşünülüp tartılmalı ve karalamalarla acemiliğini atmalısın.Yani, benim düşüncem bu. Hep günümüz romansı yazan birinin, "Hadi ben de Historical(Tarihi Aşk) deneyeyim, çok başarılı olabilirim," düşüncesiyle, aniden tür değiştirmesi bana göre çok başarılı sonuçlar vermez.Her şeyden önce, kendini hazırlamalı diye düşünürüm.



Ben: Yazarken zorlandığın zamanlar oluyor mu ? Bunu nasıl aşıyorsun ?

JR: Evet, oluyor. Hüzün ve acıyı yazarken zorlandığıma karar verdim.O bölümleri asla aşamıyorum.Ya kurguyu değiştiriyorum ya da başka bir kurguya başlayarak ara veriyorum.Yeni başladığım kurgu nefes almamı sağlıyor.



Ben: Wattpad'i nasıl keşfettin ve ilk yayınladığını hikayen neydi ?

JR: Wattpad’i tesadüfen keşfettim.Bir araştırma yapıyordum ve sınırsız hikaye cümlesini gördüğüm anda girdim.Sanırım o anda e-kitap sitelerine merak sarmıştım.Ben üye olduğumda, çok az Türk yazar vardı ve ben o sırada İngilizce hikâyeleri okumaya çalışıyordum.Sonra, "Neden ben de denemiyorum ki? Burada yazdıklarımı yayınlayabilirim," diye düşündüm.O aralar Zorba Âşık'a yeni başlamıştım ve  Ömür Boyu Benimsin’in ortalarındaydım.Önce ÖBB’i yayınladım, arkasından da Zorba Âşık'ı. :D



Ben: Wattpad'te hikâye yayınlarken bir gün buralar gelebileceğini düşündün mu hiç ?

JR: Hiç düşünmedim.Benim için fazlasıyla ütopik bir konuydu kitabımın basılması. Wattpad’te yayınlarken, bu türde okumayı sevenlerle, ortak bir noktada buluşup sohbetler etmek ve dostlukları geliştirmekti amacım.Ben, nasıl bu türü okumaktan mutlu oluyorsam, birileri daha vardır mutlaka diye düşünmüştüm.İlk aylarda, bir kişi, iki kişi okuyunca nasıl mutlu olduğumu anlatamam.Her gün bölüm bile eklerdim. :D
Demek istediğim, şu an -hâlâ- bu düşümün gerçekleşmiş olduğuna bile inanamazken, o zaman nasıl kendime yüksek bir sınır çizebilirdim ki?


Ben: Gözlerinin Esareti basılı ilk eserin. Neler hissediyorsun ? Basım süreci nasıldı ? Biraz bahseder misin bize? Özellikle de kapak ! Resmin, ülkemizde görülen en iyi Tarihi Aşk kapağı kapak görseli olduğu tüm okurlarca kanıtlanan bir gerçek. Neden bu resmi seçtin ?

JR: Evet ilk basılı kurgum Gözlerinin Esareti. Şaşkın,inanamaz, mutlu, şüpheli kısacası bütün duyguların gel git halinde üzerime yağmasının şokunu yaşıyorum hâlâ. :D
Basım süreci bir hayli meşakkatli geçti..Fakat çok şükür, şu an elimde tutabiliyorum.Kapak…Bu konuda Mustafa Bey'in(Yayınevimizin sahibi) ilk konuştuğumuzda bana bir sözü vardı ve yerine getirdi.Bunun için kendisine çok teşekkür ediyorum ve kapak konusunda gerçekten iyi olduğunu düşünüyorum.Gözlerinin Esareti piyasadaki en iyi Historical kapağa sâhip oldu diyebilirim.Eminim arkadan gelen yazarlarımızın da kapakları güzel olacaktır, fakat ben kendi kapağımı çok sevdim. :D


Ben: Daha önce Wattpad'te yayımladığın serinin kurgusu nasıl gelişti ? Neden insan kaçakçılığı ? Ve en sevdiğin hikayenin hangisiydi o seride ? Benim seni keşfedip okuma sebebimdir biri. :))

JR: Hahahah :D "Yakışıklı Dükler Cemiyeti" 
Kadın kahramanlarımızın taktığı isimle. Serimizin ismi bu.Aslında bir seriye başlayayım, konusu şu olsun, şunlar bulunsun diyerek düşünmeden başladığım, bir seriye sonradan dönüşen serimiz…. :D
ÖBB(Ömür Boyu Benimsin)'e başladığımda sadece Alex ve Brendan vardı kafamda.Kurguyu bitirip, Kalbimin Efendisi'ne başladığımda ise Leon’un bir grupta olması gerektiğine karar verdim.Evet, David o zaman oluştu fakat daha farklı işlevi olan, kendi içlerinde toplum için çabalayan ve görünüşleriyle bu grubu örtecek bir gizlilikte olmalıydılar.
"Neden yeni kahramanlarla uğraşayım ki, zaten elimde bir önceki kitabımdan kahramanlarım var," diye düşündüm.Okurlarımın da bu düşünce çok hoşuna gidince, böylece bir seriye dönüşmüş oldu.Daha sonra, Yüreğine Sürgün‘den Jared da bu gruba eklendi.Ve hepsinin hikâyesi doğmuş oldu.Bu seride her birini ayrı ayrı seviyorum.Çünkü, onlar benim yazarken inanılmaz zevk aldığım, hepsinin karakteri ve kişiliği farklı, mükemmel erkeklerim.Sevme konusunda ayırt etmem, fakat yazarken zorluk çektiğim hikâyem Kalbimin Efendisi idi.Oradaki tecavüz sahnesi ve sonrasında olayların gidişatı beni çok zorlamıştı.Bu seride neden insan kaçakçılığı sorusu güzel bir soru.En duyarlı olduğum konulardan biridir ve eğer bir mesaj vereceksem hassas olduğum bir konuda olmalı diye düşündüm.Toplumsal sorunları, okumaktan zevk aldığımız bir kurguda işlemek bana mantıklı geldi.



Ben: Peki son sorular, sıkmayalım daha fazla. :)) 
Gözlerinin Esareti'nden sonraki kitabın bir seri mi olacak, yoksa yine bağımsız bir kitapla mı devam edeceksin ?

JR: Sanırım seri olacak.Okurlarımızın Tutkunun Bedeli olarak başladıkları hikâyem bir seriye dönüşmüştü.Hatta onlar Aşka Tutsak’ı bekliyorlardı, ki bu kitap Tutkunun Bedeli’nin ikinci kitabıydı.Dolaysıyla, onu geri çekip sıralamasına göre yayınlasak daha iyi olur diye düşündük.Fahid, Dante ve Sean üçlüsünü ayrı ayrı okumak kısmet olacak inşallah .:D


Ben: Son olarak okurlarına ve takipçilerimize söylemek istediğin bir şey var mi ?

JR:  Son olarak, beni okumaya değer bulup, hep yanımda olan canım dostlarıma, çok ama çok teşekkür ederim.Bu gün Wattpad’de 6700 ve Facebook’da 7000 kişiye ulaşmış beğeni sayımız.Bana göre bu hiç azımsanmayacak bir rakam.Sadece kendim olarak başladığım bu yolda, yanımda yürüyen bu kadar kişiye ne söylenebilir bilmiyorum.Çok ama çok minnettar olduğumu ve onlar okudukça, Allah bana sağlık verdikçe yazacağımı söylemek isterim.Umarım benden vazgeçmezler ve hep benimle olurlar.Kitap sevgisi pek çok kırılmaz dostluğun başlangıcı oldu ve inşallah bir kitap çevresinde oluşan ailemiz katlanarak artar.


Ben: Son olarak, -bu sefer gerçekten son!- çok keyifli bir söyleşiydi. Katılma inceliği gösterdiğin için teşekkür ederim Jennifer Royce! 
İlk adımı Gözlerinin Esareti ile attığın bu yolculukta, başarılı bir şekilde devam etmeni temenni ederim.

JR: Ben teşekkür ederim bana bu güzel söyleşi imkanını verdiğiniz için.







Tesadüfen Aşk | Başak Kızıltan [Kitap Yorumu]

31 Ara 2014

Kitap Adı: Tesadüfen Aşk
Yazar: Başak Kızıltan
Yayıncı:Postiga Yayınları
Türü: Romantik, Aşk
Puanım: 4/5

İnsan kime âşık olacağını bilebilir mi? Tümüyle tesadüftür ömür boyunca kimi seveceğimiz!Hatta insan en tutkulu aşkını asıl, sevdiğini sanıp yanıldığını anladıktan sonra yaşayabilir.
"Buselik" adlı ilk kitabıyla okurlarının beğenisini kazanan Başak Kızıltan, yeni romanında, kahramanı Yeşim'le tanıştırıyor okurunu. Bir basketbolcunun sadece maçlarda heyecanlanmadığını da Ayaz'la tanışarak öğrenebilirsiniz.İlk aşkın gerçek olup olmadığına, her sayfayı şaşırarak çevirirken siz karar verin! Çünkü kahramanlarımız Yeşim ve Ayaz pekâlâ siz ve sevgiliniz de olabilir.

Bu kitaba Nazim Hikmet'in -zaten içerisinde alıntı yaptıkları- şu şiiriyle başlayarak yorum yapmak istiyorum. Küçük bir edit ile tabi. :D


"O gri gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,

Kitabın ismi çok güzel. Tesafüden Aşk. Gerçekten de öyle. Çeşitli tesadüflerin bir araya getirdiği bir çift bu kitaptaki karakterlerimiz... İlk andan son âna kadar bir tesadüf zinciriyle, sürekli kaderleri kesişip durduğu için bir araya gelen bir çift...
Açıkçası, "Tesadüfen Aşk" beklediğimden bile güzel bir kitap olarak çıktı karşıma. Hani isminin hakkını vermiş. Kitabı aldığımda, kafamda sadece tesadüf eseri karşılaşıp âşık olan bir çift kurgusu ve onun üzerine oluşan olayların yarattığı bir kitap oluşmuştu. Evet, kitapta aynen böyle ama, tesadüf bir seferde gerçekleşen bir olaydan ibaret değil! Yazar öyle güzel bir olay örgüsü oluşturmuş ki çiftimiz sürekli değişik tesadüflerle bir araya geliyorlar ve o sevimli, âşık, yalnız, birbirlerinden habersiz hallerini okurken siz bile hayran kalıyorsunuz kurguya. Tabi bir de bölümlerin çiftin bakış açısından değişerek anlatılmasıyla, her iki karakterin de düşüncelerini okuma şansınız olduğu için, tesadüf anlarının her ikisi içinde ne kadar etkileyici olduğunu okuyucuya sunmuş yazar. Sevdim. Güzel bir aşk kitabıydı. Masum, sevimli ve romantik! Ne yazık ki kısaa! (-__-)'

Kitapta akıcı bir anlatıma sahip, zaten kurgusu da güzel olduğu için bir çırpıda okutuyor kendini. Tek üzüldüğüm yer, bölümler fazla kısa idi. Özellikle giriş kısımları. Tabi bu kısımlar giriş olduğu için de kısa olması normal ama tesadüfleri biraz daha uzun okumak istedim.Sonuçta çok tatlı bir karşılaşma işi var kitapta. Özellikle de Ayaz bakımından. Zira O Yeşim'den daha fazla âşık hallerde ve her gördüğü kişiyi o sanıyor. Hem de daha adını bile bilmediği bir kız için bu halleri! İşte bu yüzden daha detaylı olsaydı, güzel kurgu oluşturulabilirdi. Fazla masalsı kalmış. Böyle, bittiğinde "Bitti?" havası veriyor. Tatmin etmedi beni kısalığından ötürü. Ama tabi masalsı bir anlatımı olduğu için beğendim kitabı, o da ayrı mevzudur.

Kitabın ilk sayfalarında Ayaz'ın tesadüfen gördüğü ve aradan geçen yıllara rağmen unutamadığı "yeşil gözlü kadın"a ve kitaptaki anlatıma öyle bir kapılıyorsunuz ki siz bile o yeşil gözlü kadına âşık olabilirsiniz! Öylesine büyük bir aşk var Ayaz'da! Sadece bir an görmesine rağmen, o bir anda Yeşim'in yosun yeşili gözlerinde boğulup gidiyor kahramanımız. Sonrası ise yıllarca bir çift yeşil gözüm hayalini kurmakla geçiyor Ayaz için. Her an, her yerde onu görerek, her kadında onu bularak yaşıyor yıllarını.Düşünün ki adını bile bilmediğiniz bir kadını sadece kaldırıma oturmuş ağlarken görüyorsunuz ve bir an için gözleriniz kesişiyor, sonra kalkıp gidiyor ve siz de orada öylece yıllar boyu özlem çekeceğiniz bir çift göz görüyorsunuz. Gerçekten ilginçti. Ayaz'ın yerinde bir başkası olsa bu kadar takılır mıydı merak etmeden edemiyorum..

"Nasıl bir tesadüftür bu böyle!"

Hikâyeyi böylesi güzel kılan bir diğer şey; Yeşim'in de Ayaz için aynı şeyleri düşünmesi ve hissetmesi. O da Ayaz'la bir tesadüf sonucu karşılaştıkları o günden sonra hep onun gri gözlerini düşünüp durmuş, bir başkasına âşık olduğunu sanırken bile Ayaz'ı beklemiş..

"O gri gözler karşımda... Evet, yanlış görmedi, o karşımdaydı. Aynı bakışlar içime işledi, yine çok güzel bakıyordu, yine çok güzel gülüyordu."

Beklediğine de değiyor sonraları. Gerçi tamamen kaderin bir oyunu hepsi ama olsun. Çok sevimliydi.

Yeşim zengin bir ailenin tek kızı ve küçüklüğünden beri aile dostlarının oğlu Canker'e âşık -çocukluk aklı işte!- ve ileri de onunla evlenmeyi hayal eden o kızın hayalleri bir gün gerçeğe dönüyor. Tek farkla Yeşim belki aynı çocuk ruhlu Yeşim ama Canker aynı kişi değil. Yıllar genç adamı değiştirmiş, ya da Yeşim'in göremediği o maskeyi düşürmüş. Bir sabah Yeşim Canker'e ve ona olan inancına dair büyük bir sarsıntı yaşadıktan sonra kendine bambaşka biri olmak için yol çiziyor.

Ve bu çizdiği yolda da aslında derinlerde bir yerde hep âşık olduğu Ayaz'la karşılaşıyor. Bu karşılaşmadan sonra da çiftimizin tüm hayatı tamamen birbirlerine duydukları aşktan ibaret oluyor. Öyle bir aşk ki bu; kırık dökük, parça parça ama her fırtınada yine de dimdik birbirlerine bağlı iki dal gibi..

Değişik bir kitap oldu benim için. Farklı birkaç tadı aynı anda aldığım masalsı, kısa bir aşk romanı idi. Kitabın içerisindeki yazım yanlışlarının göz yorması dışında kitapta sorun yaşadığım bir kısım olmadı. Ki zaten kitaba kapıldığınızda o kısımlar da boş geliyor, fark etmiyorsunuz. Sevdiğim bir kitap oldu. Okuyalı da çok oldu. Ama ancak yorum yayınlıyorum. :D



 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS