Duvarların Dili Olsa | Alice Clayton [Kitap Yorumu]

19 Tem 2014

Orijinal Adı: Wallbanger
Türkçe Adı: Duvarların Dili Olsa
Yazar: Alice Clayton
Yayıncı: DEXPlus
Türü: Romantik Komedi

Bazen duvarlar o kadar incedir ki tutku aradan sızıverir.


Caroline, San Franciscodaki yeni dairesinde ilk uykusundan işteböyle uyandı.
Çapkın komşusunun adeta küçük bir haremi vardı. Her gece başka bir kadınla, Carolineın yatak başındaki tabloyu kafasına düşürecek kadar hızla duvarları gümbürdetiyordu. Hatta Carolineın kedisi Clive bile bu seslere kayıtsız kalamamış, düz duvara tırmanmaya başlamıştı. Artık uyku haramdı.
Kapı deliğinde nöbet tutmasına rağmen bu gizemli adamın neye benzediğini bir türlü göremiyor, meraktan ve sinirden çıldırıyordu. En sonunda, bir gece, bu tantanaya daha fazla dayanamayıp hışımla adamın kapısını çaldı.İlk görüşte aşk, hiç bu kadar eğlenceli, komik ve tutkulu yazılmamıştı



Şimdiye kadar okuduğum en iyi komedi kitabıydı bu ! Okurken zaman nasıl geçti anlamadım. Kitabın zaten daha girişten sizi içine hapseden bir anlatımı var.Çünkü ilk bölümde "Ne okuyorum ben?" diye başlıyor sonra gülmekten okuyamıyorsunuz desem yeridir.Yazarın anlatımı çok güzel. İnce zekâsına da hayran kaldım zaten. Her şeyden dozunda kullanmış.Karakterin yanı sıra Caroline'ın kedisine bile yer yer verdiği öncelik çok hoşuma gitti. Özellikle de Purina'nın -Simon'un renki gece hayatından bir kesit XD- üzerine atladığı kısım.Bildiğiniz kedi bile yoldan çıkıyor kitapta. Siz okurken nasıl tepki vermeden okuyabilirsiniz ki, kopacaksınız, gülmekten öleceksiniz. Nokta. Başka söze gerek yok. XD Düşünün artık.  :D

Konumuz nasıl mı başlıyor??

Şimdi, bir düşünelim. Yeni bir apartmana taşınıyorsunuz. Daha ilk geceniz ve yan komşunuzun evinden;

"Ah, Tanrım."
Tak!
"Ah Tanrım."
Tak!
"Ah, evet, harika.." vb. seslerler geliyor, ve doğal olarak o gece sizin için pek de parlak geçmiyor.Hal böyle olunca insan bir , "N'oluyoruz?" diyor. Çünkü yanlış bir gecede yanlış bir zamanda taşındığınızı bile düşünecek kadar rahatsız oluyorsunuz. :D Şu anda nasıl bir surat ifadeniz olduğunu biliyorum. Fakat, asıl devamını dinlemeniz gerekiyor bence. Zira, bu sadece o geceye mahsup bir durum değil! Caroline, yani esas kızımız yeni dairesinde komşusunun pek hareketli gece hayatına alışmak için 3. geceye kadar beklemek zorunda kalıyor. Neden mi? Çok basit, sürekli kendisini şoklar içerisinde bulunca durumun ne kadar sınırı aştığını artık 3. gecenin sonunda fark ediyor. Ve 3. gecenin sonunda artık komşusunu bir Wallbanger(Duvar Gümleten xD) olarak nitelendiriyor. Zinhar, taşındığı geceyi takip eden üç gecede de aynı sesler farklı aksanlarla devam edince bizim kız bunun aslında bir yaşam biçimi olduğunu idrak ediyor. Ediyor etmesine deee, hâlâ anlayamadığı bir şey var! Geceleri Caroline'ın da uyması gerek değil mi ? Birinin onu da düşünmesi lazım yahu! 

İşte bizim Caroline da artık her gece duymaya başladığı bu sesler yüzünden ne uyuyabiliyor ne de huzur buluyor. Ve en sonunda bir gece dayanamayıp sevgili bekârımızın kapısına dayanıyor.Birinin bu adama dur demesi gerek ne de olsa. Her gece salonda yatmasını bekleyemez kiii!! Eh, bunları da düşünce kendini tutamayan Caroline gecenin bir yarısı atıyor kendisini Simon'ın kapısına! Adamın kapısına dayanıyor dayanmasına ama işler umduğu gibi gitmiyor. Hatta durum ilerledikçe daha da eğlenceli bir hâl alıyor.Gerçi böyle sesler duyduğunuz bir gece, hangi cesaretle birinin kapısına dayanıyorsunuz değil mi ama ? Kızın o anki düşüncelerini bilmem de biraz salağa bağlayarak yapıyor o hareketi bence! XD Yine de, Caroline da haksız değil. Her gece kafasını tam yastığa koyacağı sırada ;
"Ah, Tanrım."
Tak!
"Ah Tanrım."
Tak!  seslerini her gece -ve farklı farklı aksanlarla!- duyarak da yaşamaz ki? Birinin yan komşusunu da düşünmesi gerek! Caroline da işte böyle bir sinirle dayanıyor Simon'un kapısına sonrasını ne siz sorun ne ben söyleyeyim.Çünkü gecenin bir yarısı -hem de öyle seslerin olduğu gecenin bir yarısı- bir adamın kapısına dayanınca görebileceği her şeye hazır olarak o kapıda olması gereken Caroline bir an neye uğradığını şaşırıyor. Tabii gece gece kendisini yarı çıplak kapıya attığını da unutmuş vaziyette olması da cabası! 

Caroline o geceden sonra tüm arkadaşlarına yeni komşusunu Wallbanger diye anlatıp devamlı gece olanlardan bahsediyor. Bunu da neden mi yapıyor? Daha taşındığının ikinci gecesi kendisine yardımcı olmaya gelen arkadaşlarının kendisinde kalmalarını isteyince ve gece yine aynı sesleri duyacağını hesaba katmayınca arkadaşları da Simon'ın hareketli gecelerinden birine ister istemez tanık olmakla kalmıyor Simon'ı da çok merak ediyorlar! Aynı şekilde Simon'da Caroline'ı -o geceki kapısında dayandığı haliyle-  Pink Nightie Girl (Pembe Gecelikli Kız) olarak isimlendiriyor.Ve o da Caroline'dan ve onun güzelliğinden arkadaşlarına bahsediyor. Tabii bu arkadaşların aslında ortak olduklarından her ikisi de habersizler! :D Neyse durun size yüzeysel olarak konuyu açıklayalım çok dolandırdım lafı. -,-

Caroline, esas kızımız bir iç mimardır ve hem patroncuğu hem de arkadaşı olan Julian'ın yardımıyla onun eski, kendisinin yeni dairesine taşındığı ilk gece evini yerleştirmenin verdiği yorgunlukla tam yatacağı sırada yatak odasından yan komşusunun çok mahrem bazı anlarına kulak misafiri olur.Kısacası o gece uyumak zorlaşır bizim kız için.Çünkü  yeni dairesine taşındığı geceden sonra hayatı bayağı bir renklenir. Yan komşusu ve serbest fotoğrafçı Simon Parker'ın renkli gece hayatı sevgili iç mimarımızı da kapsar. Simon oldukça hareketli bir seks hayatına sahip, bekâr ve yakışıklı bir fotoğrafçıdır. Her gece seksi bir nevi spor gibi kullanarak değişik bir gece geçirir ve yan komşusu olan Caroline'ın da kendisi yüzünden uykusuz kaldığından bir haber bu rutinine kızımız kapısına dayanana, onu ilk kez görene ve ondan etkilenene kadar da böyle sürer giderrrr..

Kitapta en çok sevdiğim şey, yazarın okuyucuya karakterler arasındaki iletişimi aktarışı oldu. Bazı yerlerde karakterlerin kendi içlerindeki konuşmalara bile yer vermiş.Öyle ki Simon'ın Caroline için "Bana bakıyor. Ben de ona bakabilir değil mi?" düşüncelerini okurken çok eğlendim.Zira böylesine çapkın bir adamın Caroline'ın yanında bu kadar değişmesi gerçekten ilginç geliyor insan! Aynı şekilde çiftimizin arkadaşlarının da birbirleri arasındaki iç sesleri, birbirlerine olan mesajlaşmaları okurken okura farklı bir tat veriyor. :)))

Caroline'ımızın sevgili kedisi Clive'e yazarın böylesine dolu dolu yer vermesi inanın çok eğlenceli bir tat bırakmış kitapta.Dolu dolu diyorum çünkü gerçekten dolu dolu. Kitapta kedinin düşüncelerini bile okuyorsunuz ya. XD Clive'in o eğlenceli halleri sayesinde aklımda yer eden Purina'nın üstüne atlama sahnesini hiç unutamıyorum zaten.

Birkaç gece öncesinde Simon'un renkli gecelerinden birine denk gelen Clive bile yoldan çıkıyor ve Simon'un eşlikçisinin sesini nasıl benimsemişse bir sonraki görüşmede -Caroline'in tabiriyle- Purina'nın üstüne atlıyor.Çünkü kadın Simon'la birlikte olurken kedi gibi miyavlıyor ve bu da Clive'in ilgisini çekiyorr. :D

Bir diğer gülmekten öleceğiniz şey ise Caroline'ın Simon'ın HAREM'indekilere isim verme alışkanlığı! Sizi gülmekten kırıp geçiriyor. Sanırım beni en çok güldüren nokta da buydu. Simon'la konuştuğunda ona hangi kızdan bahsediyorsa o isimle hitap etmesi ve Simon'un "Bir dakika ona... ismini mi taktın?" tepkisi çok eğlenceliydi.Örnek isterseniz Clive'in Purina'sının kedi gibi miyavlaması yüzünden bu ismi aldığını söyleyebilirim. xD

Simon, çapkın bir bekâr gibi görünse de içerisinde inanılmaz romantik birini barındırdığına emin olabilirsiniz.Kızımızla o kadar ilgili ki, Caroline biraz gecikse meraklanıyor. Her akşam beraber yemek yiyorlar. Tabi yemekler Caroline'dan çıkıyor o da ayrı mesele. Ve, yemek demişken, Caroline'in kabak ekmeği Simon'un favori yiyeceği oldu gibi. Adam kızı göreceğim diye o ekmeği yerken ölecek! Kısacası böyle bir kitap işte. Alın, okuyun. Hazır Türkçe'ye de çevrilmiş. Kaçırmayın falan. XD




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkür ederim.

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS