Sınırları Zorlamak | Katie McGarry - Ön Okuma[Konuşan Kitaplar Blog Tur]

25 Şub 2014


Konuşan Kitaplar Blog Tur ekibinin yeni konuğu Aspendos Yayınları'nın yayın haklarını aldığı Pushing the Limits serisinin ilk kitabı olan Sınırları Zorlamak! Katie McGarry'nin kaleminden çıkmış olan bu kitap siz okurları oldukça etkilecek! Kaçırmayın, en kısa zamanda temin edin. İnanmıyorsanız da turu takip edin xD

Bu turda bana kalan ön okuma ve kitap tanıtımı aslında trailer da vardı amma velakin işlerden yorum giremiyorum ki ona yetişeyim. Eh, bekleyecek. Sürpriz olabilerrr XD


--Kitap Tanıtım--

Birbirleri için çok yanlış… ve bir o kadar da doğrular.
Echo Emersonın, sporcu sevgilisi olan popüler bir kızdan, hakkında dedikodular dönen, kollarında tuhaf yaralar olan dışlanmış bir kıza dönüştüğü akşam neler olduğuna dair kimsenin bir fikri yoktur. Echo bile o korkunç akşama dair tüm olanları hatırlayamıyordur. Tek bildiği, her şeyin tekrardan normale dönmesini istediği.
Oldukça yakışıklı ve siyah deri ceketli çapkın ama yalnız Noah Hutchins, şaşırtıcı anlayışıyla hayatına girdiğinde Echonun dünyası asla hayal edemeyeceği bir biçimde değişir. Oysa ortak hiçbir noktaları olmaması gerekirdi. İkisinin de tuttuğu sırları düşünürsek, beraber olmaları oldukça imkânsızdı.Fakat aralarındaki çekim bir türlü geçmek bilmez. Echo, sınırları daha ne kadar zorlayabileceklerini ve ona sevmeyi yeniden öğretebilecek tek bir adam için neleri göze alabileceğini kendisine sormak durumunda kalır.




Ön Okuma için;



Noah

 Taze boya kokusu ve alçıpan tozu, okulu değil, babamı düşündürdü. Yine de, o koku yeni dekore edilmiş ön büroya girdiğimde suratıma çarptı. Elimde kitaplarla, gişeye doğru ilerledim. “N’ber, Bayan Marcos.”
 “Noah, neden yine geç kaldın genç adam?” dedi Bayan Marcos, bir yandan kâğıtları birbirine zımbalıyordu.
 Duvardaki saat sabah dokuzu gösterdi. “Kahretsin! Daha çok erken.”
 Bayan Marcos, gişede benimle karşı karşıya gelmek için, yeni kiraz ağacı masasının etrafından dolaştı. Geç kaldığım zaman canıma okuyordu, fakat onu yine de seviyordum. Uzun kahverengi saçlarıyla annemin İspanyol sürümü gibiydi.
 Geç kâğıdımı yazarken, “Bayan Collins’le bu sabahki randevunu kaçırdın. İkinci döneme iyi bir başlangıç değil,” diye fısıldadı. Başıyla odanın diğer ucunda bir araya toplanmış duran üç yetişkini işaret etti. Zengin çiftle fısıldayarak konuşan orta yaşlı, sarışın kadının yeni rehber öğretmeni olduğunu varsaydım.
 Omuz silktim ve dudağımın sağ tarafının yukarı kıvrılmasına müsaade ederek, “Eyvah!” dedim.
 Bayan Marcos geç kâğıdını bana doğru kaydırırken kendine has sert ifadesini takınmıştı. Bu okulda benim ve geleceğimin tamamen mahvolmuş olmadığını düşünen tek kişiydi.
 Orta yaşlı sarışın seslendi, “Bay Hutchins, randevunuzu hatırlamış olmanız beni heyecanlandırdı, geç kalmış olsanız bile. Eminim, ben birkaç şeyi tamamlarken oturup beklemek sizin için sorun olmayacaktır.” Bana sanki eski arkadaşlarmışız gibi gülümsüyor ve öyle tatlı konuşuyordu ki neredeyse ben de ona gülümseyecektim. Onun yerine, evet anlamında başımı salladım ve ofisin duvarına dayalı olarak sıralanmış sandalyelerden birinde yerimi aldım.
 Bayan Marcos bir kahkaha attı.
 “Ne?”
 “Senin tavırlarına katlanmayacak. Belki seni okulu ciddiye alman konusunda ikna edebilir.”
 Birkaç saat daha uykuya ihtiyacım vardı; kafamı boyanmış cüruf briketli duvara yaslayarak gözlerimi kapattım. Restorandaki vardiyada bir kişi eksikti ve çıkmama izin verdiklerinde saat gece yarısını geçiyordu sonra da Beth ve Isaiah uyutmadı.
 Melek gibi bir ses, “Bayan Marcos?” diye sordu. “Bir sonraki ACT ve SAT tarihlerini söyleyebilir misiniz, lütfen?”
 Telefon çaldı. “Bir saniye,” dedi Bayan Marcos. Sonra telefonun çalması kesildi.
 Benim sıramda bir sandalye hareket etti ve sıcak tarçın rulosu kokusu ağzımı sulandırdı. Çaktırmadan baktığımda ipeksi kızıl, dalgalı saçları fark ettim. Onu tanıyordum. Echo Emerson.
 Görünürde tarçın rulosu yoktu ama lanet olsun tam öyle kokuyordu. Birçok zorunlu dersi ve geçen dönem serbest saatlerimizden bir tanesini birlikte almıştık. Akıllı, kızıl saçlı, büyük göğüslü ve kendi halinde bir kız olması dışında onun hakkında pek bir şey bilmiyordum. Kocaman, uzun kollu, omzundan düşen bluzlar ve içine hayal kurmanıza yetecek kadar şeyi açıkta bırakan kalın askılı atletler giyerdi.
 Her zamanki gibi, orada değilmişim gibi dümdüz karşısına bakıyordu. Kahretsin, ona göre muhtemelen ben yoktum. Echo Emerson gibi insanlar beni deli ederdi.
 “Berbat bir adın var,” diye mırıldandım. Niçin onu bozmak istiyordum bilmiyorum, sadece istiyordum.
 “Senin tuvalette kafayı buluyor olman gerekmiyor mu?”
 Demek beni tanıyordu. “Güvenlik kameraları yerleştirdiler. Artık onu otoparkta yapıyoruz.”
 “Benim hatam.” Ayağını çılgınca ileri geri sallıyordu.
 İyi, o mükemmel dış görünüşün altına sızmayı başarmıştım. “Echo… echo…echo…”
 Sallanan ayağı aniden durdu ve yüzünü bana çevirirken kızıl dalgaları kızgın bir şekilde etrafa dağıldı. “Ne kadar orijinal. Bunu daha önce hiç duymamıştım.” Sırt çantasını kaptığı gibi ofisten çıktı. Koridordan aşağı doğru ilerlerken sıkı kalçaları bir sağa bir sola sallanıyordu. Bu tahmin ettiğim kadar eğlenceli olmadı. Aslına bakarsanız kendimi bir pislik gibi hissettim.
 “Noah?” Bayan Collins beni ofisine çağırdı.
 Son rehber öğretmenin ciddi anlamda OCD sorunları vardı. Ofisindeki her şey son derece düzenli yerleştirilmişti. Sırf onu sinir etmek için eşyalarını yerinden oynatırdım. Bayan Collins’le böyle bir eğlence olmayacağı belliydi. Masası berbat durumdaydı. Buraya bir ceset gömebilirdim ve kimse onu bulamazdı.
 Karşına oturarak beni fırçalamasını bekledim.
 “Noel tatilin nasıldı?” Yine o içten bakış vardı yüzünde; tıpkı bir yavru köpeğinki gibi.
 “İyi.” Tabii eğer koruyucu anne ve babanın ağız dalaşına girmesini ve herkesin hediyelerini şömineye atmasını iyi bir Noel’den sayarsanız. Her zaman Noel’i cehennem gibi bir bodrumda, en yakın iki arkadaşımı kafaları iyi olurken seyrederek geçirmeyi hayal etmiştim.
 “Harika. Demek, yeni koruyucu ailenle işler yolunda gidiyor.” Bu ifade bir açıklamadan çok bir soru gibiydi.
 “Evet.” Son üç ailemle karşılaştırıldıklarında, bunlar lanet olası Brady Bunch[i] gibi kalıyorlardı. Bu sefer sistem beni başka bir çocukla bir araya koymuştu. Ya yerleştirmeyi yapan insanların elinde az sayıda ev vardı ya da nihayet düşündükleri gibi bir tehdit olmadığıma inanmaya başlıyorlardı. Benim etiketlerime sahip insanların diğer çocuklarla birlikte yaşamalarına izin verilmezdi. “Bakın, benim zaten bir tane sosyal hizmet görevlim var ve başıma yeterince bela oluyor. Patronlarınıza söyleyin, vaktinizi benim için harcamanıza gerek yok.”
 “Ben bir sosyal hizmet görevlisi değilim,” dedi, Bayan Collins. “Ben rehberlik danışmanı unvanına sahip bir uzman sosyal hizmet görevlisiyim.”
 “Aynı şey.”
 “Aslında, değil. Ben çok daha uzun süre okula gittim.”
 “Aferin.”
 “Ve aynı zamanda, bu sana farklı bir seviyede yardım edebilirim demek oluyor.”
 “Maaşınızı devlet mi ödüyor?” diye sordum.
 “Evet.”
 “O zaman yardımınızı istemiyorum.”
 Dudakları gülümseyecekmiş gibi irkildi ve ben neredeyse ona karşı bir parça saygı duydum. “Bunu açıklığa kavuşturalım, ne dersin?” diye sordu. “Dosyana göre bir şiddet olayı kaydın var.”
 Gözlerimi diktim ona bakıyordum, Bayan Collins de bana. O dosya tamamen saçmalıktı, fakat yıllar önce bir gencin sözünün bir yetişkinin sözü karşısında hiçbir anlam taşımadığını öğrenmiştim.
 “Noah, bu dosya.” Parmağını üç kere yavaşça dosyaya vurdu. “Bunun, hikâyenin tümünü anlattığını sanmıyorum. Highland Lisesi’ndeki öğretmenlerinle de konuştum. Bana çizdikleri resim, şu an karşımda duran genç adamı anlatmıyor.”
 Matematik defterimin tel sırtını, avucumun içine batana kadar sımsıkı tuttum. Bu kadın kendini kim sanıyordu ki benim geçmişimi kurcalıyordu?
 Dosyamı inceledi. “Son iki buçuk yıldır bir koruyucu aileden diğerine geçmiş, birçok ev değiştirmişsin. Ailen öldüğünden beri burası senin dördüncü lisen. Benim ilginç bulduğum ise son bir buçuk yıl öncesine kadar hâlâ onur listesindeymişsin ve spor müsabakalarında yarışıyormuşsun. Bunlar genellikle bir disiplin vakasıyla uyuşmayan nitelikler.”
 “Belki biraz daha derinlemesine kurcalamanız gerekiyordur.” Bu kadını hayatımdan çıkarmak istiyordum ve bunu yapmanın en iyi yolu, onu korkutmaktı. “Eğer kurcalasaydınız, koruyucu babamı dövmüş olduğumu öğrenmiş olurdunuz.” Aslında onu, öz oğlunu döverken yakaladığımda suratına bir yumruk atmıştım. Komik olan, polisler geldiğinde o ailede hiç kimse benim tarafımı tutmadı; koruduğum çocuk bile.
 Bayan Collins, hikâyenin benim tarafımı anlatacağım beklentisiyle duraksadı, fakat ne yazık ki yanılıyordu. Ailemin ölümünden beri, sistem içerisinde kimsenin kimseyi umursamadığını öğrenmiştim. Bir kere içine girdiniz mi, lanetlenmişsiniz demekti.
 “Highland’deki rehber öğretmenin senden övgüyle bahsediyor. İlk senede basketbol takımının yıldız oyuncularından biri, onur listesinde, birçok öğrenci aktivitesine katılım, arkadaşları arasında popüler...” Beni izleyerek, “Sanırım, ben o çocuğu severdim,” dedi.
 Ben de ama hayat boktan. “Basketbol takımına girmem için biraz geç oldu, sezonun ortasında olduğumuzu ve diğer her şeyi düşünürsek. Koç dövmelerimi sorun eder mi dersiniz?”
 “Eski hayatını yeniden yaşamaya başlamanla ilgilenmiyorum, fakat sanırım birlikte yeni bir şeyler yaratabiliriz. Şu an izlemekte olduğun yolda devam edersen, sahip olacağından daha iyi bir gelecek.” Sesi öyle samimiydi ki. Ona inanmak istiyordum ama hiç kimseye güvenmemeyi zor yoldan öğrenmiştim. Yüzümde duygusuz bir ifadeyle sessizliğimi korudum.
 Gözlerini önce Bayan Collins kaçırdı ve başını sallayarak, “Sana zor bir el dağıtılmış ama ihtimallerle dolusun. Yetenek sınavındaki puanın olağanüstü ve öğretmenlerin potansiyelini görüyor. Not ortalamanı artırman ve tabii ki devam durumunu düzeltmen gerekiyor. Bunların birbiriyle ilişkili olduğuna inanıyorum. Bu konuda bir planım var, beni haftada bir görmen dışında not ortalaman, sınavdan aldığın puanına denk gelene kadar özel derslere katılacaksın.” dedi.
 Ayağa kalktım. İlk dersi zaten kaçırmıştım. Bu eğlenceli, küçük görüşme ikinci derse de giremememe neden olmuştu. Fakat madem kıçımı yataktan çıkarmayı başardım, bugün içinde bir derse girmek niyetindeydim. “Bunun için vaktim yok.”
 Sesine, neredeyse fark etmediğim, güç algılanır bir asabiyet yansımıştı. “Sosyal hizmet görevlinle iletişime geçmeme gerek var mı?”
 Kapıya yöneldim. “Durma, geç. O, ne yapacak ki? Ailemi mi ayıracak? Beni koruyucu aile sistemine mi yerleştirecek? Daha derinlere inmeye devam edin ve geç kalmış olduğunuzu göreceksiniz.”
 “Noah, erkek kardeşlerini en son ne zaman gördün?”
 Elim kapı kolunda dondu.
 “Ya gözetim altındaki görüşlerini artırmayı önerirsem?”
Kapı kolunu bıraktım ve yerime geri oturdum.




a Rafflecopter giveaway


3 yorum:

  1. Immm ben almıştım bu kitabı ama yazarından imzalı kısmı beni kalbimin tam ortasından vurdu ve şansımı deneyeyim dedim :) iyi demişim değil mi ;)

    YanıtlaSil
  2. İyi demişsin İnci. İnşallah çıkar. Ben tur grubundayım ama kıskançlık modu tavanda :D

    YanıtlaSil
  3. Kıskanılmayacak gibi değil ki :))

    YanıtlaSil

Yorumunuz için teşekkür ederim.

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS