Paranormal Romance etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Paranormal Romance etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Derin Sularla Şeytan Arasında | April Genevieve TUCHOLKE [Kitap&Yazar Tanıtım-Trailer]

14 Şub 2014

Konuşan Kitaplarla Blog Turları ekibinin(yani bizim XD) yeni tur kitabıyla karşınızdayım. Bu seferki kitabımız yepyeni ve tazecik yayımcılardan birisi olan Parodi Yayınları'nın Derin Sularla Şeytan Arasında kitabı.
Kitabımız yurt dışında oldukça rağbet gören, ilgi çekici ve korkutucu bir maceraya kapılarını açan bir konuya sahip. Violet adındaki kızımız hayatına giren ve tüm dengesinin alt üst olmasına sebep olan River'ın ve onunla beraber gelen gizemin peşine düştükçe sizi içine alan bir konuyla karşılaşıyorsunuz.
Neyse ben size direkt hem yazar hem de kitap tanıtımıyla başbaşa bırakayım. Haa, trailerı da izlemeyi unutmayın.

Orijinal Adı: Between the Devil and the Deep Blue Sea
Edisyonu:DERİN SULARLA ŞEYTAN ARASINDA
Yazar:April Genevieve TUCHOLKE

ŞEYTANLA EL ELE YÜRÜRKEN ONDAN KORKAMAZSIN!

GEÇMİŞİ SIRLARLA DOLU ESRARENGİZ FREDDİE…
ÖLÜ FREDDİE’NİN HATIRALARINA DÜĞÜMLÜ VİOLET WHİTE…
ÇARPIK GÜLÜŞLÜ, MÜKEMMEL YALANCI RİVER WEST


“Okyanus kıyısındaki sıradan kasaba Echo’da her şey olağandı. Ta ki bir gün esrarengiz yabancı River West, White ailesinin köhne malikânesi Citizen Kane’in misafir evini kiralayana kadar… Çarpık gülüşlü, zeki ve 
mükemmel bir yalancı olan River, birkaç gün içinde hem Violet’ın hem de tüm Echo kasabasının hayatını değiştirir.
Doğaüstü yetenekleri olan River, herkes için tehlike saçarken, Violet için hem tekinsiz bir yabancı hem de karşı konulmaz bir varlıktır. Bu gizemli misafirle birlikte White ailesinin sırları da birer birer ortaya çıkmaya başlayınca, Violet kendisini sımsıkı bir düğümün ortasında bulur.”
Çarpık gülüşlü, zeki ve mükemmel bir yalancı River, doğaüstü yetenekleriyle etrafındaki herkes için tehlike saçarken, Violet için hem tekinsiz bir yabancı hem de karşı konulamaz bir varlık olacaktır.



April Genevieve Tucholke'yi tanıyalım. Kendisi kocasıyla beraber Oregon'daki Nate Pedersen ormanının kenarında yaşıyor.Hakkında çok fazla bilgiye ulaşılamamıştır.
Sadece kızıl saçlı kahramanları sevdiğinden ve çatı katlarında kahvaltı etmekten hoşlandığı bilinmektedir. Tura bu kadarı yetmese de elden gelen bir şey yok. XD















Derin Sularla Şeytan Arasında  Derin Sularla Şeytan Arasında







KONUŞAN KİTAPLAR BLOG TUR#20 | ARAF - JAMIE McGUIRE[KİTAP YORUMU]

13 Kas 2013

Orijial Adı: Providence
Türkçe Adı: Araf
Bağlı Olduğu Seri: Providence #1
Yazar: Jamie McGUIRE
Yaynevi: Yabancı Yayınları
Puanım: 4 /5



Konusunu bilmem de diyaloglarına öleceğiniz bir kitap için Jamie McGUIRE ARAF’ı okuyun derim.
Melekler, şeytanlar, bir melez melek bir insan ve imkânsız bir aşk harmanı !

Yabancı Yayınları’nın Tatlı Bela’sıyla çok ses getiren yazarı Jamie’den ARAF’ı da sonunda kitap piyasasında gördük. Aslında Tatlı Bela’dan sonra paranormal kitabının nasıl olacağını çok merak ediyor hatta Tatlı Bela kadar tutmayacağını düşünüyordum, ama yanılmışım. Zira kitabın -500 sayfa olmasını da göz önüne alarak söylüyorum ki – sıkıcı hiçbir tarafı yok.Bilakis diyalogları bakımından hayran kaldığım bu kitap oldu.Özellikle de şu diyaloğa hâlâ gülmekteyim. XD

"Ryan beni seviyor, ben Jared'ı seviyorum. Ikisini de iki saniyedir tanıyorum!"


Jamie’nin Araf’ının da en az Tatlı Bela’sı kadar etkileyici olduğunu söylemek istiyorum.Zinhâr bunda da bir Travis vakası ile karşı karşıyayız. XD Jared’ın varlığı kitabı okurken sizi öyle bir sarıp sarmalıyor ki bir bakıyorsunuz Travis’i unutmuş yeni fenomeniniz olarak Jared’ı sahiplenmiş, kimseyle paylaşmak istemeyecek hallere geliyorsunuz. ^^

Lafı dolandırmadan kısaca yine güzel bir aşk romanı biz okurları bekliyor hem de ne aşk romanı ! Melekler ve şeytanların engeli arasındaki bu aşk hayallerinizi sınırını zorlayacak bunu bilin yeter. XD
Biraz da sizi nasıl bir kitap bekliyor ondan bahsedelim, nasıl bir kitap okuyacağınızı görmüş olun.

Hikâyemiz ana karakterimiz Nina Grey adındaki genç kızımız ve onun talehi olan –bu kelimemiz size yabancı gelecek ama yorumun devamını bekleyin lütfen XD- Jared Ryel arasında geçiyor. Nina babasının cenazesinden birkaç saat sonra kaldığı yurda dönmek için yolda bitkin bir şekilde otobüs beklerken şansına akşamın o saatlerinde yalnızlığını gören bir genç adam onun acısına ortak olmak için geliyor ve kızımız bu yabancıyı daha ilk gördüğü andan itibaren sanki yıllardır tanışıyorlarmış gibi hissediyor. Yabancımız ise kızımızı yurduna bıraktıktan sonra hiçbir şey söylemeden geldiği karanlık sokaklarda yeniden kayboluyor. Tıpkı bir hayal gibi… Hayal miydi dersiniz? Kim bilir.. ^_^

Neyse efendime söyleyim kızımız ondan sonra yabancımızı tekrar göremediği için bunun bir hayal olduğundan kesinlikle emin olur ve hatta onu o gecedeki karanlığa bırakmaya başlar.Ta ki aynı yabancımız yeniden karşısına çıkana değin… Sonrası ise tam düşündüğünüz gibi diyeceğim fakat öyle değil. Bu yabancı Nina’nın hayatına sadece anlık giren bir gizem ve sürekli Nina’nın en sıkıntılı olduğu anlarında yanında beliriyor, ona yardım ediyor sonra ise kendi karanlığına yeniden bir hayalmiş gibi kaybolup gidiyor. Nina’nın ise tek öğrenebildiği –zor da olsa- bu yabancının isminin Jared olduğu..

Jared, Nina’nın her zorda kaldığı anda, tam olması gerektiği yerden geçen – tesadüfe bakın ki-  birisi ve Nina onun sayesinde asla tehlikeli  bir durumda kalmıyor.Ama bir yandan da bu yakışıklı –zira Nina adamımızı ayaklı bir yakışıklılık abidesi görüyor. Hani haksız da sayılmaz ya- çocuğun neden hep peşinde olduğunu merak ediyor ve sonra ona ilk görüşte vurulduğu için her şeyi es geçmeye başlıyor. Ama bir yere kadar. Çünkü sizin de her başınız sıkıştığı an birisi çıka gelse siz de bir yerden sonra “Nasıl yani?” sorularını sormaya başlarsınız. Neyse. Uzun lafın kısası Nina  bi’ yerden sonra sorularına cevap almak konusunda kararlı olunca Jared’da Nina’ya kaderini değiştirecek o cevapları bahşediyor. Şu ana kadar yazdıklarımdan vardığınız kanı kesinlikle doğru ama tek farkla;
Jared bir melez melek ve onun görevi atandığı insan –talehi-‘ı korumak ! Nina ve Jared arasında bir Jared’ın doğasından gelen bir bağ var ve Nina doğduğu andan itibaren Jared kendisini onu korurken bulmuş.. Ama zamanla bu dürtüleri aşka dönüşmüş. Hem de ne aşka!

“Benim varolduğumu bile bilmiyorken sen, sana âşıktım ben.” –Jared Ryel

Ve Jared ömrünü atadığı bu kıza ne zaman âşık olduğunu bile bilmezken , Nina ve Jared, Nina’nın babasının ölürken peşinde bıraktığı düşmanlar yüzünden büyük bir tehlike altında olmasına rağmen bir yandan Jared’a âşık olması ama bi’ melek ve talehi arasında bir ilişki yaşanmasının yasak elmasını tatmaya uğraşırlar diğer bir yandan da melekler ve şeytanların bu imkânsız aşka engel olma çabalarına karşı gelmeye çalışırlar.
Size zaten yorumun başından da Jared’a ÂŞIK olacaksınız demiştim ve bu konuda hiçbir istisna kabul etmiyorum. Böyle biri beni de takip edebilir. Hiç sorun değil bence. :D

Kitapla ilgili tek olumsuz görüşüm paranormal öğesinin çok geri planda bırakılmış olması. Yazar kitabı daha çok romance (aşk) ağırlıklı yazmış bu da paranormal kısmını geri plana atmış. Halbuki bu kitap bir melek ve insanın aşkını işliyor bence o kısımlar daha ön planda olabilirdi. Bir de çevirisini beğenmedim maalesef. Çok moto mot cümleler. Duygusuz geldi bana. Ama buna rağmen 500 sayfa kitap su gibi akıp gidiyor. Bu yüzden okurken sıkılmıyorsunuz. Kısacası bence güzel bir YA okumadan geçmeyin derim. :))

"Sanırım kalbim durdu!" Opal || Jennifer L. Armentrout[Yorum]

8 Tem 2013

"Sanırım kalbim duracak.."



Orjinal Adı: Opal
Edisyonu: Opal
Bağlı Olduğu Seri: Lux Serisi #3
Yazar: Jennifer L. Armentrout
Yayınevi: Dex Yayınları
Tür: YA, Genç Yetişkin, Paranormal,Paranormal Romance
GR Puanı: 4,49

İncelem Linkleri: Goodreads||Amazon
Hâlâ kendini beğenmiş öküzün teki olsa da artık Daemon’a direnmekten vazgeçtim çünkü, off… ona çılgınlar gibi âşığım.Daemon’ın duygularından bir türlü emin olamıyordum ama son günlerde hiç tahmin etmediğim kadar ciddi olduğunu kanıtladı.Birlikte akıl almaz tehlikelerden geçmiş ve bölük pörçük ilişkimizi bir araya getirmeye kendimizi öyle kaptırmıştık ki… şey… ah tamam, söylüyorum işte: O yanımdayken tüm bedenimin titremesini dindiremiyorum, birlikteyken adeta ateş alıyoruz.Ama bizim dışımızda bir sürü sorun var. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ailesini koruyamıyor, ona yardım etmeliyim.Yaşadıklarımdan sonra artık eski Katy değilim. Bambaşka biriyim, geleceğim öyle belirsiz ki… Bizi sorunların çözümüne yaklaştıran her adım, aslında içinden çıkamayacağımız korkunç bir organizasyonun parçalarına götürüyor.Ölümler hâlâ acı veriyor, yardımlar en beklenmeyenden geliyor ve dostlar en ölümcül düşmanlara dönüşüyorlar ama biz geri adım atmayacağız. Sonunda dünyamız sonsuza kadar paramparça olsa bile.Birlikte güçlüyüz... ve onlar bunu biliyorlar.


Yorumdan önce seriyi bilmeyenler için serinin ilk iki kitabının yorumlarına bir göz atıp fikir edinmenizi öneriyorum. Okumadıysanız, daha fazla geciktirmeyin. :D
Lux Serisi 1- OBSİDİYEN
Lux Serisi 2- ONİKS

VE, OPAL..
Resmen kalbim durdu! Siz sevgili arkadaşlara ilk söyleyebileceğim şey; kitabın üzerindeki "Sanırım kalbim duracak.." sloganını bir uyarı ibaresiymiş gibi göz önüne alarak okumaya başlamanızdır. Neden mi ? İnanın kitabın sonlarına doğru kalbinizin durması işten bile değil ! Tanrım, hâlâ o sonunda olanlar bir hayal gibi geliyor. Jen, ne yaptın sen böyle yahu ?! Nasıl bir final verdi bu kitap ? Ben şimdi Origin'i nasıl bekleyeceğim/ nasıl bekleyeceğiz ? Hangi okurun kalbi kaldıracak o sonu ?? T_T Daha bu şekilde birçok soru sıralayabilirim ama yine de derdimi anlatmaya yetmez.Kendimi şanslı saydığım tek bir nokta var. O da şu ki ben bu kitabı orijinalde okumadım.Beklettim. Ve çok şükür Origin'in çıkmasına -en azından yurtdışında çıkmasına- bir kaç ay kala okudum ve -her ne kadar bu bile fazla olsa da- Ağustos'a kadar dayanabileceğimi umuyorum.
Yok, bu kadının Richelle Mead'le beraber bir tastan yemek yediklerini düşünmeye başladım iyice. Ne bu ya! Önce TANRI(Deity)'da bir final verdi ve öldürdü beni. Şimdi de OPAL! Yapılır mı bu ? U_U
Kitaba gelirsek, nasıl yorumlayacağım bilemiyorum ki. Çok fena bitti. Ben de bittim.Ne desem boş. O Deamon ve Kat'in son sahnedeki halleri sanki canlandılar da gözümün önünde cereyan etmiş bir sahneyi izledim gibi hissederek okumamı sağladılar.Etkisini atamıyorum üzerimden, atamayacağım da..Origin'in nasıl bir ses getireceğini buradan anlayabilirsiniz artık.Origin demişken, eğer kitabımızın konusunu hâlâ okumamdıysanız; ORIGIN, Cover Reveal [Kapak Tanıtım] yazımdaki konudan Opal'dan sonra nasıl bir kitap bizi bekliyor, biraz bilgi sahibi olabilirsiniz.Neyse.

Oniks'in sonunda Daemon'ın Katy'yi Will'in tuzağından kurtardıktan sonra eve döndüğünde -bir anda- karşısında kardeşi Dawson'ı bulmasıyla kitabımız oldukça etkileyici bir son yapmıştı. -Opal'ın yanında halt etmiş o ayrı mevzu- Opal'da ise Dawson'ın dönüşü ve Kat'in yaşadıklarını üzerinden henüz bir hafta geçmiş geçmemiş olaylara başlıyoruz.
Öküzümüz yine aynı, öküz yani ama..Bir aması var işte. Hiçbir değişiklik yok demek isterdim, fakat bir nebze yumuşama var. Ne gibi dediğinizi hatta inanmadığınızı duyar gibiyim.Şöyle ki, tam olmasa bile romantiğe bağladığını söyleyebilirim.Romantik Daemon'ı da görmeniz lazım hani. :D Öküz halini hiç aratmıyor.Neyse konuyu dağıtmayalım.

Daemon Kat'in yaşadıklarından sonra onun üstüne daha bir düşer olmuş. Mümkün mertebe her şeyden korumaya çalışıyor. Kim/Ne olursa olsun. Dawsoındaki bağı gördükçe Beth'i özlüyor -haliyle-.Ve her geçen günle artan bu özlemine birgün Blake'in -eceline susadığından olsa gerek- geri  gelmesiyle çare bulduğunu düşünmek gibi aptalca bir fikre kapılıyor.. Zira Blake'in Daemon ve Kat'e bir teklifi var! Onların kendisine yardım etemsine karşılık Beth'e ulaşabilmelerini sağlayacaktır.Peki bu haine kim inanır? Hiç kimse. Ama elden birşey gelmeyince de köprüyü geçene kadar muhabbeti olsun diyorlar.
Tabi Daemon hâlâ tetikte ve sevgili çiftimiz bir yandan Blake'le uğraşırken bir yanda da Beth'i kurtarmak için Weather Dağı'nda düzenleyecekleri operasyona karşı Oniks'i bloke edecek bir yol arıyorlar. Derken kendilerince ürettikleri bir çözümle Oniks tüm Luxenler için sorun olmaktan çıkıyor.
Fakat bu, bütün sorunların daha başı. Asıl felâket bundan sonra geliyor ve Daemon'ın en büyük korkusu gerçek oluyor. Neler olduğuna değinmek isterdim ama okumamlısınız. Zira iliklerime kadar hissettim o sahneleri. Evet, böyle bir cadılık yapıyor ve sizinde benim gibi o sahnelerde yürekleriniz parça parça olurken okumanızı istiyorum.



MY RATING: 5



OPAL|| Jennifer L. Armentrout
OPAL|| Jennifer L. Armentrout







Obsession || Jennifer L.Armentrout [Yorum]

21 Haz 2013

Obsession
             Bir Arum Romanı....

                             Orjinal Adı: Obsession
                             Edisyonu: SAPLANTI
                             Bağlı Olduğu Seri: Lux Series NOVELLA
                             Yayınevi: Entangled Publishing
                           
Türk Yayıncısı: DEXPlus
                            Yazar: Jennifer L.Armentrout
                            Tür: New Adult, Paranormal Romance                                           GR Puanı:4,19

                           İnceleme Linkleri;  Goodreads ||   Amazon 

O, küstah, otoriter ve... Uğruna. Ölünesi.
Hunter acımasız bir katil. Ve Savunma Bakanlığı, istisnai durumundan ötürü onu avucunun içinde tutmaktadır, çünkü Hunter Savunma Bakanlığı için kötü adamlar yakalayıp, öldürmektedir.
Çoğu zaman Hunter aldığı görevlerden keyif bile alır.Ta ki, daha önce hiç yapmak zorunda kalmadığı bir görevin sorumluluğunu üstlenene dek; bir insanı ölümsüz düşmanlarına karşı korumak!
Serena Cross , en yakın arkadaşı kendisine güçlü bir Senatör'ün oğlunun bir şeye-doğaüstü bir şeye- dönüştüğünü söylediğinde ona inanmamıştı. Kim inanırdı ki? Ama sonra, arkadaşının sadece bir uzaylının yapabileceği şekilde öldürüldüğüne tanık olunca, o inanmadığı şeylerin sırlarını korumak uğruna, onu bile öldürebilecekleri bir dünyanın içinde buldu kendisini.
Hunter, aralarındaki farklılıklarına rağmen Serena'nın öfkesini ve şehvetini uyandırır.Çok geçmeden Hunter, asla düşünemeyeceği birşey yapıyor-bağlı olduğu kuralları yıkıp, Serena'yı güvende tutabilmek için Savunma Bakanlığı'na karşı koyuyordu.Ama Serena'nın hayatını asıl tehdit eden şey, uzaylılar ve Savunma Bakanlığı mı.. yoksa Hunter mı?
SPOILER içerir.

Bu kadın benim yeni idolüm ! Paranormal Romance'a yepyeni bir bakış açısı getirmemi bu yazar sağladı. Normalde bu türü severim ama bu kadının kaleminde bambaşka bir tat var. Her okuduğum yeni kitabında, beni bir önceki kitabından daha çok etkilemeyi başarabilen tek yazar.
Dürüst olmak gerekirse bu kitabın çıkacağını duyduğum ilk zamanlar, neden yeni bir fantastik öğe yaratmak yerine gidip başka bir serisindeki "kötü" karakteri bana iyi diye benimsetme derdine giriyor diye düşünüp durdum.Hatta kitapla ilgili okumak için öyle ahım şahım bir istek de yoktu.Ama ne zaman ki kitabın kapağı tanıtıldı ben de gördüm, işler o zaman değişti.
Zira tam bir kapak takıntısı olan okurlardanım.Ve kapaktan sonra kitabı okunacaklar listeme ekledim.Eklediğime de hiç pişman olmadım. Her ne kadar başlarda tereddütlerim olsa da -gerçi içerisindeki bazı şeylerde tereddütlerimi doğruladı- yine de kitap mükemmeldi.
Kısacası bu kadın ne yazsa okunur yazarlardan olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Sanırım bundan sonra asla tereddütlerim olmayacak kendisine ve kitaplarına karşı.

Gelelim kitabımıza;
Serena Cross kendi halinde bir rehber öğretmendir. Yakın arkadaşı Mel'den başka kimsesi yoktur ve kızımız bir gün sevgili arkadaşının kendisine anlattığı bir şeyi dinlerken onun sinirlerinin bozulduğunu, biraz uzaklaşmaya ihtiyacı olduğunu düşündüğü için kendisine anlattığı -çılgınca- şeylere inanmış gibi davranır.Mel'in anlattıklarına göre -ülkedeki saygın bir senatörün oğlu- çıktığı çocuk ve kardeşi insan değillerdir ve tuhaf bir ışık saçarlar.
Mel, gördüklerinden o kadar etkilenmiştir ki sürekli; "O bir insan değil" diyerek olanları ve tanık olduklarını Serena'ya anlatır. Tabi ki, Serena buna inanmaz ama arkadaşını da kıramaz ve Mel'in yaşadığı korkuyu atlatabilmesi için onu kendi evine davet eder.
Fakat eve diye çıktıkları bu yolda Serena arkadaşının gerçeği söylediğini çok kötü bir şekilde tanık olarak öğrenir.Zira bir uzaylı tarafından saldırıya uğrarlar ve arkadaşı gözlerinin önünde öldürürlür.

Tam bu sıralarda ise kitabımızın erkek kahramanı Hunter -ki ismi işini de çok güzel yansıtmakta- kısa bir tatil için yolculuğa çıkmayı planlamaktadır ama işler değişir ve kendisini bir anda yepyeni bir görevle baş başa bulur.
Hunter, ülkenin Savunma Bakanlığı bağlı çalışan bir tetikçidir.Savunma Bakanlığı'nın kendine verdiği göreve göre insanlar, luxenler vs daha bir çok kötü insanı durdurur.Tatile çıkmaya niyetlendiği bu anda aldığı bir telefonla luxenlerin saldırdıklarını öğrenir ve tüm tatil planları yerle bir olur.
Arkadaşının ölümünün ardından sorguya çekilen ama kimseyi kendisine inandırmayan kızımız ise serbest kalıp eve gitmek için yola çıktığında karşısında bir adam bulur. Önce olanlarla ilgili bu adam tarafından tekrar sorguya çekileceğini düşünürken aslında bu gizemli yakışıklının kendisini korumaya geldiğinden habersizdir.
Hunter'ın yeni göreviyse, Luxen saldırsında arkadaşı ölen bu kızın neler bildiğini öğrenmek ve tekrar saldıracak luxenlerden onu korumaktır.Gerçi onu koruyor mu yoksa hayatını daha çok tehlikeye mi atıyor işte bu da kafada çok soru işareti bırakıyor.

Çiftimizin çalkantılı aşk hayatı da böylece başlamış oluyor. Hunter bir Arum olduğu için insan ve luxen enerjisi çekerek beslenir. Serena ve kendi arasında gelişen kıvılcımlar da onun bu istisna durumunu katlanılabilir kılmaktan çok uzak kalır.Zira Hunter, her öpüştüklerinde ondan beslenir ve bunu durdurmakta her seferinde daha da zorlanır.Başlarda bebek bakıcılığı yapmaktansa onu bu şekilde öldürmeyi -bir an- düşünmüş olsa da Serena'ya karşı hissettiği çekim ve doğasının getirdiği kötülüğe rağmen içinde barındırdığı kişilikle ona zarar vermeyi kendine yediremez.

"Eğer devam etseydim, onu öldürürdüm. Durmak benim doğama aykırıydı. Arumlar öldürmek için vardı.Ve ben , Savunma Bakanlığı'na bağlı bir orospu çocuğu bile olsam, gerçek beni gizlememeliydim." -Hunter

Tabi Serena durumu öğrendikten sonra pek hoş karşılamıyor. Hatta hiç hoşlanmıyor bile diyebiliriz.Hatta aralarında bu mezunun tatsızlığını şu diyalog ile de sizlere göstermek isterim.
"Senden beslendim."
"Benden mi beslendin?"
"Evet.Senin yaşam gücünden faydalanarak, enerjinin bir kısmını aldım," dedi pişmanlık duymayan bir şekilde arsızca sırıtarak.
Yüzümü buruşturdum. "Kâbus gibi bir şeysin."


Efendime söyleyeyim, Serena ile geçirdiği her gün birbirlerine duydukları çekim daha da artar ve artık birlikte olmak işten bile sayılmaz.Fakat Hunter , onu incitmemek adına ondan uzak durmaya çalışır.
Tabi çiftimiz arasındaki çekimle boğuşurken Luxen'ler de Serena'nın yerini öğrenmişlerdir ve onu öldürmeye gelirler. Ama bilmedikleri şey Hunter'ın görevini çok ciddiye aldığıdır. Serena için gelen Luxen'den kolaylıkla kurtulur ve ondan ne istediklerini öğrenir.Ama Serena için ölüm emri veren Senatör'ün durmaya niyeti olmadığı için bu kez de Savunma Bakanlığı Serena'dan kurtulmaya karar verir. Hunter ise bir seçim yapar ve bağlı olduğu tüm kuralları yıkıp Savunma Bakanlığı'ndan gelen görevlilerden de kurtulur...

Kitap gerçekten mükemmeldi ama sevmediğim bir iki husus var.Aslında sevmemek değil de , daha çok Lux Serisi'nde görüp burada da aynı şekilde olması basit geldi. Şimdi Lux Serisinde Black Ailesini arumlar öldürmüştür burada da Hunter'ın ailesini Luxen'ler. Yani tabiki Luxen'lerinde içerisinde kötüler var ama ne bileyim.Sanki özneyi değiştirmiş aynı cümleyi kurmuş gibi hissettim.Luxen'leri kötü benimsemeye çalışmak da ayrıca zor geldi.Keşke sadece Savunma Bakanlığı ve Senatörün yandaşları olsaydı dediğim yerler oldu.Fakat o sonu var ya o sonu beni bitirdi ya. Hem ilerleyiş hem kurgu çok hoşuma gitti.


MY RATING: 5




Obsession||Jennifer L.Armentrout
Obsession||Jennifer L.Armentrout

Sisli Dağların Ötesinde || K.Marie Moning

10 Haz 2013


Sisli Dağların Ötesinde || K.Marie Moning

Orjinal Adı: Beyond the Highland Mist
Edisyonu: Sisli Dağların Ötesinde
Bağlı Olduğu Seri: Highlander# 1
Yazar: Karen Marie Moning
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Türü: Historical Romance, Romantizim, Paranormal
Goodreads Puanı: 4,00 

Ona sahip olmak için her şeyini, hatta ruhunu vermeye hazırdı
Baştan çıkarıcı bir İskoç lordu
O, savaş meydanındaki ve yatak odasındaki meziyetlerinden dolayı bütün krallıkta Hawk olarak bilinirdi. Hiçbir kadın onun dokunuşuna karşı koyamazdı ama içlerinden biri bile onun kalbine ulaşamamıştı – ta ki intikam peşindeki bir peri tarafından günümüz Seattle’ından Ortaçağ’ın İskoçya’sına getirilen Adrienne de Simone’a kadar. Ait olmadığı bir yüzyıla hapsolan, fazlasıyla cesur, çok konuşan bu kadın bir 16. yüzyıl çapkını için gerçek bir sınavdı. Hawk ile evliliğe zorlanan Adrienne, onu kendisinden uzak tutacağına yemin etmişti ancak yakışıklı lordun tatlı baştan çıkarışı yeminini bozmasına sebep olacaktı.
Zamanda tutsak olmuş bir yabancı
Adrienne’in kusursuz dudaklarında zampara lord için kusursuz bir ‘hayır’ cevabı vardı ama Hawk, ona adını tutkuyla söyleteceğine ve onu arzuyla yalvartacağına dair ant içmişti. Ne farklı zamanlardan gelmeleri ne de aralarındaki mesafe onun aşkını kazanmasına mani olacaktı. Adrienne tutkulu kalbinin telkinlerine uymak konusunda tereddüt etse de tüm çekinceleri Hawk’ın kararlılığı karşısında eriyip gidecekti.


Görüşüm;

Bu kitapta o kadar nötr bir durumda kaldım ki kitapla ilgili nasıl bi' yorum yapacağımı bilemediğim için dün biraz kafamı toplamak adına bugüne erteledim.Yani kitap kötü desem yerden yere vurulacak bir durumu yok. İyi desem okuduğum onca güzel kitabı yabana atmış olacağım.O yüzden kitapla ilgili sadece sevdiğim ve sevmediğim hususlara değinmeye karar verdim.Zira zevk meselesi gibi bir durum söz konusu bu kitapta.
Blogger arkadaşlardan Küçük Kızın Büyük Kütüphanesi bu kitaba bayılırken Tuğçe'nin Kitaplığı da çok fazla beğenmemiş. Aynı şekilde Goodreads'te de çok inişli çıkışlı tepkiler var.Beğenen de beğenmeyen de çok.Kısacası birkaç güvendiğiniz yorumu gözleyerek bu kitabı incelemenizi tavsiye ederim.Benim için kitabın değeri son sayfalarında 3.5/5'a yükseldi diyebiliriz.

Şimdi bi' bakalım.Kitabımız 1500'lerde Deniz Üstündeki Dalkeith adında bir adadaki Douglas Klanın lideri Sidheach James Lyon Douglas nam-ı diğer Hawk'ın dillere destan olmuş yakışıklılığı ve âşıklığı ile ülkedeki tüm kadınları kendisine bağlamasını anlatarak başlıyor. Hawk o kadar yakışıklı ve karşı konulamaz bir erkekmiş ki, ülkenin tüm kadınlarının yanı sıra ülkedeki Peri Kraliçesi bile Hawk'ın muhteşem bir âşık oluşuna tanık olunca periler kralı bunun için intikam istemeye karar verir.

Bu kısımda sevdiğim tek yer daha önce izlemiş olduğum Kont ve Peri animesindeki Unseelie perilerini yeniden görmek oldu. En azından animeyi tekrar anımsadım. =) Özellikle de Adam'ın bir Kelpie olması. Neyse konuyu dağıtmayayım.

Efendim şimdi peri kralımız Hawk'ın kraliçesini ayartmasına o kadar deliriyor ki, intikam istiyor ve kraliyet soytarılarından Kelpie perisi(Su Atı Perisidir.İnsan formunda gezebilir.Kelpie perilerinin özel iyileştirme güçleri vardır ve bunu dudaklarından ya da kendi Su Atı olduğu denizden sağlarlar.) Adam'la bir plan kurup, -Tam bu sularda da Hawk'ın en yakın arkadaşı onun bir dilek diliyor ve bu dilek Adam'ın kulağına çalınıyor.-  taa 500 yıl sonraki New Orleans'tan bir erkek düşmanı kadını geçmişe getiriyorlar. Dahası ise bir Hawk bir anda kendisini bu kadınla evli buluyor ! Adamımız tüm kadınları kendisine bağladığına ve yakışıklılığına o kadar güveniyor ki, başlarda istemediği karısını tavlamayı kafaya koyuyor.Burada en saçma bulduğum yer! adam kendisine ve yakışıklılığına o kadar güveniyor ama kızı sadece bir görüşte yıldırım aşkına tutuluyor.Yahu en azından bir iki sayfa geçsin tavırlarına vurul ! lütfen yahu.

Bunun dışında kadar her şey gayet güzel başladı. Hatta daha önce Rita Hunter'ın okumuş olduğum YAĞMURLA GELEN kitabını o kadar beğenmiştim ki, dedim yine aynı oradan güzel bir kitap okuyacağım. Çünkü Yağmurla Gelen için başlarda zaman yolcuğu, paranormal öğeler ve historical karması bir kitabın beni çekmeyeceğini düşünüp çok ön yargılı davranmıştım.Ama kitabı okuduktan sonra nasıl bittiğini bile anlamadım.Fakat Sisli Dağların Ötesinde'de sürekli Yağmurla Gelen'deki gibi bir etki aradım-bulamadım. O yüzden de sıkıldım.

Gelelim 500 yıl önceye gelen Adrienne de Simon'a; kızım eski erkek arkadaşı tarafından çok büyük bir kazık yemiş.Erkeklerden nefret eden birisi. Ve tam da Adam'ın aradığı bir kadın. Bizim Kelpie'de aradığı gibi güzel ama erkeklerden nefret eden bu kadını tuttuğu gibi 500 önceye Deniz Üstündeki Dalkeith'e getiriyor ve kızımız kendisini Hawk ile evli buluyor.
Kitabın bundan sonrasında Hawk'ın karısına olan aşkını ispat etme ve onu elde etmeye çalışmasını işliyor.Ama beni sıkan tarafları; Koca kitapta 300. sayfaya kadar kadının sürekli adamı terslemesi ! Yeter dedim ya. Sıktı vallahi. Hadi , acı çekmiş herkese güvenemiyor.Anlıyorum ama bi' yere kadar. Ve, adamın karısının ayağına kapılacak kadar düşmesi ! Kadın ne yaparsa yapsın yine onu elde etmeye karısı yapmaya ve efendim kendi aşkını görmesini sağlama çalışması uzadıkça bunaldım.
Siyah başı beyaz yastıklara yaslanmıştı ve yalnız yatıyordu-kollarındaysa Adrienne'in okla vurulduğu gün giydiği elbiseyi tutuyordu.

Kitapla ilgili nötr kalmamı sağlayan yerlerse kitabın sonları oldu.Açıkçası son bölümlerini daha çok sevdim.En azından bir olay çerçevesi içerisinde cereyan etti.Bu kitabın başlarında ciddi bir şeylerden eksik kalmış havası var. Ortalarında ise sürekli aynı durumlar olduğu için fazla bir beklenti yok.Ama sonunu iyi bağlamış en azından başlarına göre.


MY RATING:



Sisli Dağların Ötesinde|| Fanbar
Sisli Dağların Ötesinde|| Fanbar

Geri Gelenler || Gemma Malley

26 Nis 2013




Geri Gelenler || Gemma Malley

Bu yazarın sıkı takipçilerinden olacağım , ona karar verdim. Ve, bir de karakterlerinin yaşını 15-18 arası tutmasa çok memnun olacağım. Neyse. Normalde Distopya türü kitaplar asla okuyamadığım tür kitaplardır ama işte bu yazarın Geri Gelenler'i de büyük bir heyecanla okudum. Kabul etmeliyim ki, başlarda -en azından ilk 50 sayfa- beni çok sıktı. Neden bilmiyorum. Sanırım konuya yavaş girmesinden de olabilir. Ama sonra dün gece 2 gibi elime aldım ve sabah 4 sularında bitirdim. 250 sayfa kitap ama sanki yazar yarıda kesmiş , yetmemiş gibi bir tat bıraktı bende. Biraz daha uzatabilirdi diye düşünüyorum. En azından Geri Gelen olayı açıklığa kavuştuktan sonra..

Zira, o kısımlara da çok yüzeysel değinmiş. Aslında çok değişik bir noktadan konuyu ele almış. Yazarın tabiriyle Geri Gelenler,  ölüp ölüp dirilen zombileri çağırıştırıyor kulağa değil mi ? Fakat bu kitapta Geri Gelenler birer zombi değil. En azından bir bakıma. Yazar onları normal bir insandan farksız tutmuş ama Geri Gelmenin ve sonsuz bir zaman diliminde ölüp ölüp dirilmenin de, onlara çok acı bir bedelini bahşetmiş.

Geri Gelenler, aslında insanların acılarını, korkularını, kötülüklerini kısacası onların duygularını emerek, acı çekip yaşayan bir gruplar. Her yeniden doğuşlarında eski anılarının üstüne yeni yeni felaketler ve acılar yükleniyor. Bütün insanlığın dertlerini içlerinde taşıyorlar. Onların tabiriyle bir nevi insanlığın acı hatıralarını canlı tutuyorlar. Tabii bunca yılın birikimi ve hiç bitmeyen bir hayatın size neler getireceğini bir de hayal etmeyi deneyin !
Kitabımız 2016 yılının İngiltere'sinde geçiyor. Britanya'nın göçmenlere karşı olduğu zamanları anlatıyor. Eskiden Afriaka'dan gelen göçmenler İngiltere'de iş güç sahibi olunca ülkenin yerli halkının işsiz kalmasına ve zorluk çekmesine sebep oluyorlar bu yüzden de ülkedeki sağcılar İngiltere'ye göçenleri dışlıyor. Will'in babası da bu sağcılardan birisi ve yan komşularından nefret ediyor.Öyle ki, işler Will'in annesinin ölümüne ve Yan komşularının oğlunun bir cinayetten suçlanırken Will'in olaya tanıklık etmesine kadar gidiyor.Ama Will'in aslı kabusları onu sürekli takip eden kaçıklar ! hayatını alt üst ederken William zor da olsa direnmeye çalışıyor.

Aslında Geri Gelenler normal insanlardan farksızlar. Sadece bir zaman döngüsünde sıkışıp kalmalarını saymazsa tabi. Onun dışında sizin, benim gibi yaşamaya ve yaşlanmaya devam ediyorlar. Tek farkla onlar daha çok acı çekiyor, daha fazla acı hatıra biriktiriyorlar.İşte Will'de bu Geri Gelenler'den birisi. Ama bir farkla Will bu döngüsünde hiçbir şey anımsamıyor. Tüm anılarını kaybetmiş. Bu yüzden de Geri Gelenler'e dair hiçbir şey bilmiyor. Ne zaman onlardan birisi kendisine yaklaşsa bir "kaçık" tarafından takip edildiğini düşünüyor. Aslında bütün bunların başlama sebebi Will'in gördüğü kabuslar ve annesinin ölümünden sonra bunların daha da artması. Başlarda kitabın rutin bir gidişatı olmasının sebebi de Will'in kabuslarına ve annesinin ölümünden avukat olan babasıyla Will'in iletişimine çok fazla yer verilmesi diye düşünüyorum.Yoksa kitap Geri Gelenler'in anlam kazandığı yerden sonra su gibi aktı gitti.
Sonlarına kadar yazar öyle ilginç ve inişli çıkışlı bir anlatıma yer vermiş ki, bazı kısımlar iç seslerde ve Will'in rüyalarından ibarette olsa merakla okutuyor kendisini...Kısacası sevdim kitabı ama çok fazla siyaset ve detay vardı.Keşke Geri Gelenler üzerinde daha fazla dursaydı demeden geçemiyor. :D







Geri Gelenler||Gemma Malley || Fanbar
Geri Gelenler||Gemma Malley











MY RATING:


Beni Seç ~ Kiera CASS || YORUM

9 Mar 2013


ÖN OKUMASI İÇİN: BENİ SEÇ

****

BENİ SEÇ || Kiera CASS

Sonunda The Selection, yani ülkemizde bize kavuşturulan adıyla Beni Seç'i de okudum.Kitap yurt dışında ses getirdiği için ülkemizde birçok okurun - tabii benim de :)- çıkmasını sabırsızlıkla beklediği bir serinin ilk kitabıydı. Dex Yayınları her zamanki gibi yine gerçekten okunası bir kitapla karşımızda..

Öncelikle âşık olunası karakterler haremimin yeni gözdesi olan MAXON için bir ; "HELL YEAHHHH !" demek istiyorum. Adam king be ! Cidden king yani. Ben Aspen'i daha çok seveceğimi sanarken Maxon'ın tavırlarını görünce "Benim adamım bu!" dedim.

Neyse. Gelelim yoruma..
Kitap kurgusu bakımından benim için mükemmeldi ! Gerçekten okurken çok keyif aldım ve su gibi akıp gitti.Ama yazarın neden bu kadar yüzeysel anlattığını da merak ettim.Çünkü bazı kısımlarda "Keşke buraları daha detaya dökseydi." dediğim yerler oldu.
Misal ; kızlar arası bir çekişmeye ve sıkı bir sabotaja hayır demezdim.Aksine daha da meraklanırdım. Zira kitabın içinde böyle ucundan değinilmiş bi' kısım vardı. America'nın rakiplerinde dişli Celeste kızımızın elbisesini yırtarak onu saf dışı etmeye çalıştı. Tabi boşa bir çabaydı o ayrı mesele :D
Yine de o kısımlarda "işte böyle bir iki sahne daha lazım," dedim.
Tabi bunun kitabın daha meraklandıracağı gibi bir düşüncenin de kafamda yer etmesinde kaynaklanmış olması mümkün.Sonra biraz da Açıklık Oyunları vari bir izlenim edindiğim için belki de daha hareketli olmasını istedim.. Neyse.
Başlarda Aspen'le olan kısımlar biraz durgun ama eğlenceli gelmişti fakat ne zaman America saraya yerleşti ve prensimiz Maxon'la karşılaştı işte o zaman gerçekten kitap su gibi akmaya başladı. Çünkü çiftimiz - özellikle de Mer- ne zaman bir araya gelseler küçük bir ağız dalaşına giriyorlar.
Hele bir yer vardı özellikle orayı unutamayacağım. :D Her neyse.

İşte güzel bir diyalog. :))
"Sence," diye sordu Maxon, "Sana hâlâ 'tatlım' diyebilir miyim?"
"Hiç şansın yok," diye fısıldadım.
"Denemeye devam edeceğim. Vazgeçmek doğamda yok."

Konumuza değinirsek;
America'nın amacı hiç katılmak istemediği bu Seçim'e bulaştıktan sonra ailesine gerekli katkıyı sonra da , kendi tabiriyle prensin "kıçına" tekmeyi basmasını sağlamak olacaktı. Ki bu kısmı Maxon'ın suratına söylemesiyle yıktı beni..
Amma velaki işler umduğu gibi gitmez ve kendisini prense arkadaş olarak bulur. Gerçi kızım bu kısımlarda salak olduğunu düşündüğüm yerlerde olmadı desem yalan olur. Çocuğun buna tölerans tanıdığını geri zekalı bile anlar ama bu ya görmemezlikten geliyor ya da Aspen'i  unutamadığı için salağa yatıyor. :D
Aspen demişken ondan da bahsetmemek olmaz. Kendisi kızımızın ilk -ve tek- aşkı ya da  Mer öyle olduğuna inanıyor demek daha doğru olacak.Aspen'in tek sevdiğim tarafı kıza "Mer" diyerek beni büyük bir zahmetten kurtarması.Zira America ismini bir türlü benimseyemedim. Gerçi kitapta ismin nedeni açıklanıyor ama..
Sonra kitabın en beğendiğim kısmı sınıf ayırımları oldu. Ve daha da önemlisi Mer'in bunu Mexon'a anlattığı bi' kısım. Sınıfların bile kendi içinde sınıflara ayrılması insanların Illéa'da -tabiri caizse- adamına göre muamele görmesi çok değişik geldi.
1-2-3-4 sınıflarına mensup biriyseniz gerçekten değer görüyorsunuz ama eğer 5'in altındaysanız vay halinize demek yeridir..Sadece bu da değil. İşçi sınıf olan 6'lar bile kendi içlerinde aldıkları göreve göre sınıflandırılıp saygı görüyorlar.

Kitabı beğendim ama küçük bir eleştirim de yok değil. Dilini çok basit buldum. Anlatımı yüzeysel olduğu için de olabilir. Daha detaylı olsaydı belki bu kısımdaki görüşüm değişebilirdi fakat şu an için yazarın dilinin basit olduğunu söylemek istiyorum. Tabi ilk kitaptan konuya girmek istememiş de olması mümkün..

Konu bakımında güzel kitaptı.Kesinlikle okuyun.Açıkçası dizisini büyük bir merakla bekliyorum. Dizi/Film uyarlamalarında kitaptan kopulmasını sevmesem de bu kitap için ilginç olabilir. :D

MY RATING: 4,5





BEN ÖLENE KADAR || Amy PLUM - YORUM

8 Şub 2013



BEN ÖLENE KADAR || Amy PLUM 

Kimseye bu kitabı yalan yere övmeyeceğim. Seriyi çok seviyorum ama bu yazarın kitabı vasat bir şekilde yazdığı gerçeğini değiştirmiyor.Açıkçacı çok şaşkınım, o kadar bekledikten sonra daha dolu dolu bir kitap okumayı isterdim. Kitap çok mu kötü ? Hayır. Okunabilir.Ama ''Soluksuz okudum, ayraç bile kullanmadım,'' gibisinden bir tepki vermemi de beklemeyin.

Yine de bunun çeşitli sebepleri var ve bu sebepleri göz önüne alınca kitaba 3,5 arası bir puan vermeye karar verdim. Öncelikle ilk kitabı okuyalı nerden bakarsanız bir seneyi aşkın oldu ve doğal olarak onun etkisinde kalmanın dahası devamından çooook büyük beklentiler edinmenin  ilk sırada yer edindiğini söyleyebilirim.Bunun yanı sıra ilk kitapta daha çok konu odaklı olduğu için tempo yüksek bir haldeydi ama bunda sırlar açığa çıktığından daha çok Vincent ve Kate'e odaklı bir kitap vardı.Ve beni en çok sıkan olaysa ; Kate'in ön planda olması Vincent'ın ise resmen kayıplara karışması. Hatta kitapta geri dönenler ailesine katılan Violette'in Vincent'dan daha çok yer aldığını bile söyleyebilirim.

Yazarın bu kitapta olaylara yaklaşımı geçmiş , mitoloji ve araştırma üzerine olmuş bu da beni epey bir sıktı.Vincent ayrı bir araştırma ve gizem içerisinde, Kate , ayrı bir araştırma ve gizem içerisinde, yazarın ikisini birden böylesine bir konuma sokarken ne düşündü bilmiyorum ama ben sıkıldım o kesin.Çünkü ikisi de birbirinden gizli birşeyler yapacaklarına -en azından- Kate'in Vincent'ın neler karıştırdığını öğrenmek için harekete geçmesini felan bekledim. Ama nerde..Sonra birde büyükbaba faktörümüz var. ADam kendisini Geri Dönenler'i araştırmaya adamış ama Vincent'ın ne olduğunu anlamıyor. Yani bu kısım saçma ya , en azından bu kadar araştırma içerisinde olan bir insan ilk bakışta olmasa bile  bir şekilde anlamalıydı.Ya da ben çok taktım bu kısımlara...

Sonuna gelecek olursak , normalde yazarların böyle olur olmaz yerde kitapları kesip sonlandırmalarına çok sinir olur ve ağzıma geleni söylerim ama bu kitap için yazarın yazdığı en iyi kısım olduğunu düşünüyorum.Neden derseniz? Okurken o kadar gereksiz bir şekilde ilerledi ki, aklıma sürekli ''bu kitapta son kitap için bir geçiş olmalı, nasıl sonlandırmayı planlıyor?'' gibisinden düşünceler vardı. En nihayetinde seri 3 kitaptan oluşuyor ve ikinici kitapta bir bomba olmasaydı son kitabın uyduruk bir şekilde hızlandırılacağını düşünecektim.Fakat yazar buna meyil vermedi.Neyse kitapla ilgili düşüncelerim bunlar , okunamaz değil ama beklediğim gibi de değildi.

******


Konusu:
Kate ve Vincent Lucien'ın ölümünden sonra numaların sessizliğe gömülmesiyle, aşklarını yaşamaya ve bir yandan da olası bir saldırıya karşılık Kate'in savaş eğitimi almasına karar verirler.Charles geri gönenlere ihanet edip Lucien'ın tuzağına düşmelerini sağladığı için biraz uzaklaşmasına karar veren JB hem onu hem de Charlotte'i gönderir ve onların yokluğunda geri dönenlere destek olması için Violette ile Arthur'u evlerine davet eder.Çok yaşlı olan bu iki geri dönen yeni ailelerine ve Fransa'daki numaları yakalamalarına yardım etmeye hazılardır..
Bu arada da Vincent , Kate'e verdiği sözü tutmak için elinden geleni yapar ve ölmemeye hatta bunu engelleyecek bir yol bulmak için araştırmalara başlar.Bu araştırmalar onu Kate'ten uzak tutsada kararklılıkla araştırmalarını sürdürür. Ama araştırmalarını ve deneylerinin kendisinde olumsuz etkileri olur , bunu fark eden Kate ise Vincent'a yardım etmek adına kendisi de bazı araştırmalara başlar. Fakat bu araştırmaların onları götürdüğü yerler çok tehlikeli olacaktır..


                                                                    MY RATING:


OBSIDIYEN || JENNIFER L. ARMENTROUT

13 Oca 2013


OBSIDIYEN || JENNIFER L. ARMENTROUT

''Bir ÖKÜZ gördüm sankim. Ve gördüğüm en huysuz, aynı zamanda da en çekici öküzdü galiba.. :))''

Ne kitapmış yahu, bu kadar dolu dolu ve akıcı olacağını hiç düşünmemiştim.Yapılan yorumların abartı olduğunu düşünürken, şimdi kendim nasıl ballandırarak anlatacağım resmen onu derdine düştüm. Açıkçası uzun bi' süredir doğru düzgün fantastik okumuyordum Obsidiyen resmen imdadıma yetişti. Ne kadar güzel bir kitap olduğunu sürekli vurgulamak için deli bir istek yatıyor içimde.. Bir solukta okuyup bitirdiğim yetmezmiş gibi ikincisi içinde deli gibi bir meraka kapıldım.

Yazarın bu kitapla neden böylesine adından bahsettirdiğini -artık- çok iyi anlıyorum. Kitabın konusu resmen günümüzden esinlenme, hatta o kadar ileri bir bakış açısı var ki, kızım Kat şu anda benim -ve tıpkı sizlerin- gibi bir Blogger (!) İnanılması güç ama gerçek. Kızımız bir blogger ve daha da güzeli ise tam bir kitap kurdu.Kitap Blog'u sahibi. Bundan daha güzel bi'şey olabilirim? Bir kitap kurdu olarak böylesine ''ben işte ya!'' diyebileceğim bir karaktere rastlamak kitabı ayrı bir keyifle okuttu.

Ama aslında kitabı bu kadar keyifle okumama sebep olan en etkin faktör (kişi) içinde barındırdığı Öküz karakteridir.  Peki neden ? Öküzlere zaafım mı var benim ? Yok ama işte söz konusu Öküz Daemon olunca işler değişiyor.Adam resmen kazma ya, kitap boyunca deli etti beni. Ha bir duvara konuşuyorsun ha buna, hiç farkı yok yani :) Ama bu kadar öküz olup da nasıl böyle bir karizma konuşuyor bu kitapta, işte bunun da yazarın ehli kurgusunun bir örneği olduğunu söyleyebilirim.

Sadece bu da değil kitapta akıcı bir uslup kullanılması kitabı çok farklı bir fantastik konumuna getiriyor bence. Diğer fantastik kitaplardaki gibi olayı sarpa sardırmadan yalın bir konu üzerinde tutmuş yazar.Bu sayede kitap, farklı anlatımı ve ilginç kurgusu ile bu tam bir MÜKEMMELİYET abidesine dönüşmüş.Bu sıralarda çıkan YA romanlarının çoğu elimde süründüğü için, uzun süredir fantastiklere ara vermiştim. Gerçekten bu kitap ilaç gibi geldi. Dex'ten devamı için hızlı bir atak bekliyorum..

Kitabın konusuna biraz değinecek olursam; ana karakterimiz Katy ve annesi babasının ölümünden üç yıl sonra yeni bir hayat kurmak için Florida'dan ayrılıp sessiz ve küçük bir kasabaya gelirler ama bu kasaba biraz farklı bir kasabadır.
Kat'lerin evin yan tarafındaki ikiz kardeşler yaşamaktadır ve bunlardan kız olan Dee , Katy ile arkadaşlık etmek ister.

Katy, kasabada kimseyi tanımadığı için bu kızla arkadaşlık kurma fikrinden çok hoşlanır ama bir farkla ikiz kardeşi ve Kat'in değimiyle Öküz olan Daemon Kat'ten hiç hoşlanmaz ve kardeşşi ile arkadaşlık etmesine de karşıdır.

Ama Kat bu iki kardeşte bir tuhaflık olduğunu sezinlememye dahası kasabada söylenen bazı dedikoduları duymaya başlayınca, kendisini bir anda fantastik bir dünyanın içinde bulur...



MY RATING:

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS