Gözlerinin Esareti | Jennifer Royce [Kitap Yorumu&Röportaj]

23 Şub 2015

Eser: Gözlerinin Esareti
Yazar: Jennifer Royce
Yayıncı: Ephesus Yayınları
Tür: Historical Romance, Tarihi Aşk Romanı


Sevgiye aç bir kadınla…
Küçüklüğünden beri aradığı sevgiyi bulamayan Keira Destina’nın tek bir dileği vardı; kendisini gerçekten sevecek bir kalp. Babası tarafından sürekli hor görülüp, sevgisiz ve korumasız bir hayat süren Keira, şeytanla yaptığı anlaşma sonucu Karanlıklar Lordu’nu öldürmeye kalkıştığında, hayatının altüst olacağından habersizdi. Herkesin, önünde korkuyla titrediği Karanlıklar Lordu tarafından esir alınan genç kız için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Kalbi buz tutmuş bir adam.
Karanlıklar Lordu Kayran için, bu namı almak hiç de kolay olmamıştı. Katıldığı tüm savaşlardan galibiyetle ayrılmış, düşmanlarının korkulu rüyası haline gelmişti. Karanlık ruhunun bir tek savaş meydanlarında ışığa kavuştuğuna inanan bu adam, bir gece çadırına gizlice sızan, asil ama hırçın bir güzelin ölümcül saldırısından kendisini korumak isterken, onu bekleyen sürprizin farkında değildi. Gözlerine ilk baktığı an, bu kızın tanıdığı tüm kadınlardan farklı olduğunu anlamıştı. Genç kızın öfkesinin ve cazibesinin ateşi Kayran’ın buz tutmuş, karanlıklar içindeki kalbini sarmıştı. Genç adam için artık tek bir gerçek vardı; bu asi güzel ona ait olmalıydı!

Tutkuyu keşfettiklerinde, dönüşü olmayan bir yola girmek zorunda kalırlar...



Eveett, uzunca bir yazı ile bloguma dönüş yapıyorum. Yine! Yoğunluğum yüzünden sürekli arada kaynıyor okuduklarım, ama olsun arada sırada da olsa yorum yazmak için blogumu ziyaret etmek de ayrı keyif. :)))

Bugün sizlere geçen sene hikâyelerini okuyup yorumladığım, bir sene basılı kitabını beklediğim bir yazarımızın hem kitap yorumunu hem de kendisi ile gerçekleştirdiğim keyifli söyleşimi paylaşacağım. Historical Hunters ekibinin gözdesi Jennifer Royce'u ve kitabını tanımak için doğru adrestesiniz.
Bugünkü turda,

Röportaj+Yorum: Anime ve Kitap Sever [Bendeniz]

Özel Sahne+Yorum: İlleKitap Blogu



Jennifer Royce! Wattpad'i takip edenler bilir, kendisi Wattpad'te binlerce okura ulaşmış bir Tarihi Aşk (Historical Romance) yazarı. Geçen seneye kadar kendisinden ve böylesine güzel kaleme aldığı hikâyelerinden bir haber olan ben, kız kardeşim ve eski bir arkadaşımın baskısı ile Jenny'i okumaya karar vermiş, ama bir türlü bu kararını yürürlüğe sokamamıştım. Ta ki tesadüf eseri Facebook'taki yayımladığı hikâyesinin ilk bölümü Ana Sayfam'a düşene değin... Sonrasında tabii ki böylesine bir kalemin sıkı takipçilerinden olarak her yayımladığı hikâyesini okumaya başladım. Okuduğum hikâyelerinden yorumladıklarımı incelemek isterseniz aşağıdan inceleyebilirsiniz. 

Bugün daha da özel bir yorum geçip, yazarımızın ilk basılı eseri olan Gözlerinin Esareti kitabını incelemeye alacağım. Wattpad'te yayımlandığında 700 Bin okura ulaşan bu hikâye, Ortaçağ'ın acımasızlığı, katı kuralları ve savaşları arasında masum bir kızla karanlık bir adamın aşkını anlatacak size..


Yakışıklı Dükler Cemiyeti Serisi

4- Öpücüğe Mahkûm (Yorumlanacak Üşenmezsem)
5- Aşka Cesaret (Yorumm bekliyor yiğidimm!)


Bundan bir yıl kadar önce Jennifer Royce'un Wattpad'te okurları için kaleme aldığı Gözlerinin Esareti hikâyesi şimdi basılı bir kitap olarak, birçok okura ulaşma yolunda ilk adımını attı.

Normalde yazarın birçok hikâyesini okumama rağmen Gözlerinin Esareti, Ortaçağ'ın acımasızlığında geçen bir kurgu olduğu -ve benim Ortaçağ sememem- için hiç okumak nasip olmamıştı. Tüm okurların deli gibi sevdiği Kayran ve Rodolfo karakterlerine ve onlardan gelen alıntılara rağmen kendimi hep Ortaçağ'a karşı ön yargılu tutarak, geri durdum. Ta ki kitabın çıkacağı ana kadar..

Ne zaman kitabın çıkacağı kesinleşti, işte o zaman ben de hikâyeyi okuma şerefine nail oldum. Ki okuyunca da kendime yaptığım ön yargılar için çok kızdım. Tabii beklediğim gibi sert ve acımasız sahneler vardı, fakat okurken çoğu yerde ne kadar sinirlensem de kitabın gidişatına göre yerinde ve dozunda buldum hepsini. İlk an değil tabii ki de
İlk okuduğum an sinir küpü olup, "Bunu yapmadı! Yapmış olamaz! Lanet herif. P*ç. vs"  daha bir ton hakaret ve söylemlerden sonra sahneyi tekrar okuduğumda aslında yerinde olduğuna karar verip, daha da büyük bir merakla sonraki bölümlere doğru ilerledim.  

Ve, her bölümde ayrı bir tat, ayrı bir keyif aldım. Bu yazarda en sevdiğim şey; ne kadar sert bir karakter oluşturursa oluştursun aynı oradan esprili bir dil kullanarak o sert mizacı size sevdirebiliyor. Ki bunun örneklerini Kayran, Rodolfo, Jared, David ve Leon ile çok net ifade edebilirim. Hepsi sert kabuklarının altında âşık birer adam barındırıyorlar.

Şimdi size bu sert karakterlerden El Farris Kayran, nam-ı diğer Karanlıklar Lordu'nun hikâyesini anlatacağım. Kendisi küçükken asil bir Baron oğlu iken, ailesini kaybetmenin acı kaybıyla tüm kıtanın önünde korkuyla titrediği karanlık, öfkeli, acımasız bir lorda dönüşür.

Ve bu kalpsiz, kalbi buzlarla çevrili lordun tüm sınırlarını masum, kimsesiz ve sevgiye aç bir kız yıkar, geçer.
Rafael Leonidas De Fernandez, küçüklüğünden beri kral Armando'nun oğlu ve en yakın arkadaşı olan Prens Rodolfo'nun sağ koludur. Yıllar boyu iki genç birçok şeye beraber göğüs germiş, birçok amansız savaşa beraber katılmışlardır. Ama Rodolfo'nun bir Prens olarak babasının yerini alması gerektiği ve Rafael'in ailesinin katledildiği bir zamanla beraber, iki gencin de yolları farklı şekilde çizilir. Birisi ülkenin Kralı olurken diğeri onun ve masum halkın adeta koruyucu gölgesi olup, zalim krallıkların korkulu rüyası Karanlıklar Lordu'na dönüşür. Ta ki küçük bir kızın Gözlerinin Esir'i olana kadar...


Keira Destina, babası tarafından küçüklüğünden beri hor görülen ve sevgisiz büyümeye mahkûm edilmiş genç bir kız o. Ve sırf babasından küçücük bir sevgi görmek adına ölümü göze alarak, tüm insanların önünde korkuyla titrediği Karanlıklar Lordu'nun çadırına sızdığında hayatını da kendisiyle beraber değiştireceği ilk adımı atar....

Her ikisi de yaralı, her ikisi de yalnız, her ikisi de birbirine muhtaç olan bu iki yüreğin yolları kesiştiği anda Kayran genç kızın Gözlerinin Esiri olurken genç kız da Kayran'ın Küçük Esir'i olur.Ve Ortaçağ'ın amansız savaşları arasında tüm katı kurallara, tüm imkansızlıklara ve kendilerine rağmen birbirlerine âşık olurlar. 

İşte bu da sizi kitaba bağlayan en önemli unsur bana göre. Hikâyenin yalın ve akıcı anlatımıyla beraber eşsiz bir duygu silsilesi içerisinde kitabı okuyorsunuz. Kayran'a hem kızarken hem seviyor hem severken hem nefret ediyorsunuz.

Çok uzun ve konudan spoiler veren detaylı bir yorum girmeyeceğim. Fakat bazı yerlerinde karakterlerden nefret etmiş olmama rağmen kurgu olarak eşsiz bulduğum bir eser bu hikâye. Çünkü gerçekçiliğini iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayan bir anlatım barındırıyor içinde.






Şimdi efendim, nihayet uzun zamandır ertelediğim Jennifer Royce ile söyleşi imkanını Historical Hunters turumuzla, yazarın ilk kitabını incelerken gerçekleştirebildim. :D
Kendisini çok iyi tanısam da eksik şeyler halen var. Ve ben de sizin gibi cevaplarla öğreneceğim. Umarım keyif alacağınız bir söyleşi olur. Zira ben çok keyif aldım! Özellikle de "Yakışıklı Dükler Cemiyeti" soruma verdiği cevapla. :)))


Ben: Ben biliyorum ama bilmeyenler için açıklar mısın; Jennifer Royce kimdir, nedir, ne yapar, ne yer, ne içer.. Özetle kendini tanıtır mısın ? :D


JR: Zor bir soru. İnsan nasıl kendini anlatır ki, hele benim gibi hayatından bahsetmeyi sevmeyen biri için çok zor. :P
1969 yılı doğumluyum.1 Nisan'da aileme -gerçekten de- şaka gibi gelmişim.Üniversite ve ilk görev yerim dışında hep Mersin’deydim.Çok istememe rağmen başka bir şehirde yaşamayı nasip olmadı.Sonuçta hep Mersin’de kaldım.
İlk görev yerim Karaman Ermenek.Beş yıl kadar görev aldım.Bu süre zarfında eşimle tanıştım, evlendim ve Mersin’e geri döndüm.Çocuklarım, -onlar benim her şeyim- iki tane. Bir kız, bir erkek.


Ben: Yazmaya ne zaman başladın ? Yazmak senin için bir hobi mi, yoksa bir gaye mi ?

JR: Yazmak uzun süredir yerine getirdiğim bir olgu. Hayatımın parçası gibi. Daha önce, şiirler ,denemeler, çocuk hikâyeleri, ilkokullar için yardımcı kaynak kitabı çıkarma vs. şeyler yaptım. Hep bir şekilde yazmayla iç içeydim.Emekliliğime bir yıldan az bir zaman kala, artık hayatımda yeni bir amacım var; yazmak. Hobi ile başlayan yazma serüvenim hayalden öteye gitmedi.Yalnız lisede edebiyat öğretmenime verilmiş bir sözüm vardı; "Yazmayı asla bırakmayacaksın. Bana söz ver," demişti, ona da buradan verdiğim sözü de tuttuğumu iletmek isterim.



Ben: Bir kurguyu oluştururken nelere dikkat edersin?  Kurguların çok değişik geliyor bana. Bunların oluşum süreçlerini merak ediyorum.

JR: Anlık bir düşünce, bir fikir veya görselden çakan şimşek gibi bir sahne gözümün önünde canlanır önce. Bu kitabımın en can alıcı sahnesidir.Oturur, bu sahneyi yazarım ve bütün kurguyu bu yazdıklarıma dayandırırım.Biliyorum, biraz sıra dışı; şöyle düşünün bir filmin, çok etkilendiğiniz bir sahnesini yakalarsınız, sonra merak edersiniz, o sahneden önce neler olmuş olabilir? Film, nerede başlamıştır, kimler var, neden bu sahnedeki duruma gelmiş olabilirler, bu sahneden sonra olaylar nasıl gelişebilir vs. Bu soruları çoğaltarak ve mantıksal işlemesini sağlayarak, olay örgüsünü önce zihnimde oluştururum.Bu günleri, haftaları veya ayları alan bir süreç olabilir.Bu arada aklıma, takılan kurguda araştırmam gereken bilgilere yoğunlaşırım.Kendimi tamam deyip ikna ettiğimde yazmaya başlarım.


Ben:  Daha çok Tarihi Aşk türünde yazıyorsun. Bir Türk olarak bu türde yazmak zor değil mi ? Nasıl bir araştırma süreci uyguluyorsun ?

JR: Aslında çok zor, fakat bu konuda çok fazla kitap okumak, araştırmayı sevmek ve yeni kurguları hayata geçirmenin heyecanı, zorluğu göz ardı etmeme sebep oluyor.Bir kurgu bitmeden, diğerinin temellerini atmış olurum çoğu zaman. Bazen engelleyemeyip, iki üç kurguyu bir arada götürdüğüm de olur.Araştırma süreci eskisi kadar zor değil artık.Elinin altında kocaman bir sanal dünya var.Yabancı kaynakların çevirilerini ise bana yardımcı olan arkadaşlardan rica ediyorum.Pek çok kaynağın kesinleşmiş, ortak paydası haline gelmiş bilgilerini kullanmaya çalışırım.Tek bir kaynak hiçbir zaman yeterli olmaz.E-kitap olarak yazılmış, konuyla ilgili kitaplar varsa onları indiririm.Yine de, dört dörtlük diye iddia edemem.Mutlaka gözümden kaçan bir nokta olabilir.Bunun için de okurlarımın affına sığınabilirim değil mi? :D

Ben: Tarihi Aşk ülkemizde çok yaygın değil. Haliyle bir Türk'ten bu türü görmek insanı şaşırtıyor. Ama kurguların çok özgün. Buna rağmen merak ediyorum, başka bir tür denemek istediğin oldu mu ?

JR: Başka tür derken günümüz, fantastik, bilimkurgu mu? Olabilir, neden olmasın ki. Bir an gelir, yaratıcı yazımımın bu türde tükendiğini veya yorulduğunu hissedersem kendimi yenilemek adına yazabilirim.Hatta bu şekilde, henüz kağıda dökemediğim ve bir kaçına başladığım kurgularım var.Henüz olgunlaşmadılar ve beklemedeler. :D

Zaten birden geçiş süreci diye bir şey olamaz.Mutlaka enine boyuna düşünülüp tartılmalı ve karalamalarla acemiliğini atmalısın.Yani, benim düşüncem bu. Hep günümüz romansı yazan birinin, "Hadi ben de Historical(Tarihi Aşk) deneyeyim, çok başarılı olabilirim," düşüncesiyle, aniden tür değiştirmesi bana göre çok başarılı sonuçlar vermez.Her şeyden önce, kendini hazırlamalı diye düşünürüm.



Ben: Yazarken zorlandığın zamanlar oluyor mu ? Bunu nasıl aşıyorsun ?

JR: Evet, oluyor. Hüzün ve acıyı yazarken zorlandığıma karar verdim.O bölümleri asla aşamıyorum.Ya kurguyu değiştiriyorum ya da başka bir kurguya başlayarak ara veriyorum.Yeni başladığım kurgu nefes almamı sağlıyor.



Ben: Wattpad'i nasıl keşfettin ve ilk yayınladığını hikayen neydi ?

JR: Wattpad’i tesadüfen keşfettim.Bir araştırma yapıyordum ve sınırsız hikaye cümlesini gördüğüm anda girdim.Sanırım o anda e-kitap sitelerine merak sarmıştım.Ben üye olduğumda, çok az Türk yazar vardı ve ben o sırada İngilizce hikâyeleri okumaya çalışıyordum.Sonra, "Neden ben de denemiyorum ki? Burada yazdıklarımı yayınlayabilirim," diye düşündüm.O aralar Zorba Âşık'a yeni başlamıştım ve  Ömür Boyu Benimsin’in ortalarındaydım.Önce ÖBB’i yayınladım, arkasından da Zorba Âşık'ı. :D



Ben: Wattpad'te hikâye yayınlarken bir gün buralar gelebileceğini düşündün mu hiç ?

JR: Hiç düşünmedim.Benim için fazlasıyla ütopik bir konuydu kitabımın basılması. Wattpad’te yayınlarken, bu türde okumayı sevenlerle, ortak bir noktada buluşup sohbetler etmek ve dostlukları geliştirmekti amacım.Ben, nasıl bu türü okumaktan mutlu oluyorsam, birileri daha vardır mutlaka diye düşünmüştüm.İlk aylarda, bir kişi, iki kişi okuyunca nasıl mutlu olduğumu anlatamam.Her gün bölüm bile eklerdim. :D
Demek istediğim, şu an -hâlâ- bu düşümün gerçekleşmiş olduğuna bile inanamazken, o zaman nasıl kendime yüksek bir sınır çizebilirdim ki?


Ben: Gözlerinin Esareti basılı ilk eserin. Neler hissediyorsun ? Basım süreci nasıldı ? Biraz bahseder misin bize? Özellikle de kapak ! Resmin, ülkemizde görülen en iyi Tarihi Aşk kapağı kapak görseli olduğu tüm okurlarca kanıtlanan bir gerçek. Neden bu resmi seçtin ?

JR: Evet ilk basılı kurgum Gözlerinin Esareti. Şaşkın,inanamaz, mutlu, şüpheli kısacası bütün duyguların gel git halinde üzerime yağmasının şokunu yaşıyorum hâlâ. :D
Basım süreci bir hayli meşakkatli geçti..Fakat çok şükür, şu an elimde tutabiliyorum.Kapak…Bu konuda Mustafa Bey'in(Yayınevimizin sahibi) ilk konuştuğumuzda bana bir sözü vardı ve yerine getirdi.Bunun için kendisine çok teşekkür ediyorum ve kapak konusunda gerçekten iyi olduğunu düşünüyorum.Gözlerinin Esareti piyasadaki en iyi Historical kapağa sâhip oldu diyebilirim.Eminim arkadan gelen yazarlarımızın da kapakları güzel olacaktır, fakat ben kendi kapağımı çok sevdim. :D


Ben: Daha önce Wattpad'te yayımladığın serinin kurgusu nasıl gelişti ? Neden insan kaçakçılığı ? Ve en sevdiğin hikayenin hangisiydi o seride ? Benim seni keşfedip okuma sebebimdir biri. :))

JR: Hahahah :D "Yakışıklı Dükler Cemiyeti" 
Kadın kahramanlarımızın taktığı isimle. Serimizin ismi bu.Aslında bir seriye başlayayım, konusu şu olsun, şunlar bulunsun diyerek düşünmeden başladığım, bir seriye sonradan dönüşen serimiz…. :D
ÖBB(Ömür Boyu Benimsin)'e başladığımda sadece Alex ve Brendan vardı kafamda.Kurguyu bitirip, Kalbimin Efendisi'ne başladığımda ise Leon’un bir grupta olması gerektiğine karar verdim.Evet, David o zaman oluştu fakat daha farklı işlevi olan, kendi içlerinde toplum için çabalayan ve görünüşleriyle bu grubu örtecek bir gizlilikte olmalıydılar.
"Neden yeni kahramanlarla uğraşayım ki, zaten elimde bir önceki kitabımdan kahramanlarım var," diye düşündüm.Okurlarımın da bu düşünce çok hoşuna gidince, böylece bir seriye dönüşmüş oldu.Daha sonra, Yüreğine Sürgün‘den Jared da bu gruba eklendi.Ve hepsinin hikâyesi doğmuş oldu.Bu seride her birini ayrı ayrı seviyorum.Çünkü, onlar benim yazarken inanılmaz zevk aldığım, hepsinin karakteri ve kişiliği farklı, mükemmel erkeklerim.Sevme konusunda ayırt etmem, fakat yazarken zorluk çektiğim hikâyem Kalbimin Efendisi idi.Oradaki tecavüz sahnesi ve sonrasında olayların gidişatı beni çok zorlamıştı.Bu seride neden insan kaçakçılığı sorusu güzel bir soru.En duyarlı olduğum konulardan biridir ve eğer bir mesaj vereceksem hassas olduğum bir konuda olmalı diye düşündüm.Toplumsal sorunları, okumaktan zevk aldığımız bir kurguda işlemek bana mantıklı geldi.



Ben: Peki son sorular, sıkmayalım daha fazla. :)) 
Gözlerinin Esareti'nden sonraki kitabın bir seri mi olacak, yoksa yine bağımsız bir kitapla mı devam edeceksin ?

JR: Sanırım seri olacak.Okurlarımızın Tutkunun Bedeli olarak başladıkları hikâyem bir seriye dönüşmüştü.Hatta onlar Aşka Tutsak’ı bekliyorlardı, ki bu kitap Tutkunun Bedeli’nin ikinci kitabıydı.Dolaysıyla, onu geri çekip sıralamasına göre yayınlasak daha iyi olur diye düşündük.Fahid, Dante ve Sean üçlüsünü ayrı ayrı okumak kısmet olacak inşallah .:D


Ben: Son olarak okurlarına ve takipçilerimize söylemek istediğin bir şey var mi ?

JR:  Son olarak, beni okumaya değer bulup, hep yanımda olan canım dostlarıma, çok ama çok teşekkür ederim.Bu gün Wattpad’de 6700 ve Facebook’da 7000 kişiye ulaşmış beğeni sayımız.Bana göre bu hiç azımsanmayacak bir rakam.Sadece kendim olarak başladığım bu yolda, yanımda yürüyen bu kadar kişiye ne söylenebilir bilmiyorum.Çok ama çok minnettar olduğumu ve onlar okudukça, Allah bana sağlık verdikçe yazacağımı söylemek isterim.Umarım benden vazgeçmezler ve hep benimle olurlar.Kitap sevgisi pek çok kırılmaz dostluğun başlangıcı oldu ve inşallah bir kitap çevresinde oluşan ailemiz katlanarak artar.


Ben: Son olarak, -bu sefer gerçekten son!- çok keyifli bir söyleşiydi. Katılma inceliği gösterdiğin için teşekkür ederim Jennifer Royce! 
İlk adımı Gözlerinin Esareti ile attığın bu yolculukta, başarılı bir şekilde devam etmeni temenni ederim.

JR: Ben teşekkür ederim bana bu güzel söyleşi imkanını verdiğiniz için.







Ruh Öküzüm| Lauren Morrill [Kitap Yorumu]

18 Oca 2015

Özgün Adı: Meant to Be
Edisyonu: Ruh Öküzüm
Yazar: Lauren Morrill
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Türü: Romantik Komedi, Genç Yetişkin

Yere dökülmüş fındıklı kahve birikintisine düşüp sırılsıklam olmak ve -inanmazsınız ama!- yanlış adama sırılsıklam âşık olmak tamamen farklı mevzulardır. Lisesinin en başarılı öğrencilerinden Julia biraz sakardır ama kurallara uymak ve her şeye hazırlıklı olmak konusunda ondan iyisi yoktur. Zaten bu yüzden çantasında bir kalemtıraş ve cebinde de Shakespeare'in -doğal olarak- cep kitabı vardır. Çocukluk aşkı Mark Bixford'ı da aynı nedenle Rİ'si (Ruh İkizi) seçmiştir.
Ancak bu sömestir tatilinde Londra'ya düzenlenen okul gezisinde ezelî düşmanı, sınıfın soytarısı Jason'la eşleştirildiğinde Julia'nın kuralları çorbaya dönecektir. Katıldıkları çılgın bir partiden sonra Julia bilinmeyen bir numaradan romantik mesajlar almaya başlar! Jason, birkaç kuralı yıkmayı kabul ederse ona gizemli talibinin kimliğini öğrenmesinde yardımcı olacağına dair söz verir. Londra'nın tarih ve kültür dolu sokaklarında beyhude (edebiyat sınavında çıkarsa, anlamı: yararsız; boşuna) bir arayışa giriştiklerinde Julia attığı her adımda çok büyük bir sürprize yaklaşacaktır: Gerçek aşka.



"Ruh ikizini bulmak ya da bulmamak… İşte bütün mesele bu!"



Evet, bu senenin çiklit açılışını da yaptım, nihayet. Ruh Öküzüm, ilk çıktığı andan beri ismiyle ilgimi çeken kitaplardan birisiydi ve ilgimi çektiği kadar da varmış. Okuduğum her sayfanın hakkını verdiğini düşünüyorum bu kitabın. Öyle çok ahım şahım bir konusu yok ama eğlenceli bir dili, farklı bir bakış açısı ve güzel bir anlatımı var. Bu da okurken sizi sıkmadığı gibi, kitaba kapılıp gitmenizi sağlıyor.

Okurken yer yer eğlendiğim kadar yer yer de kitabın sonu için fikirler üreterek olayın nereye bağlanacağını düşündüm durdum. Okurken hem düşündürüyor hem de eğlendiriyor bu kitap sizi. Keyifli vakit geçirmek için birebir bence. Kısa, çerezlik ve eğlenceli. Genç yetişkin kategorisinde hoşuma giden yegâne kitaplardan birisi oldu Ruh Öküzüm. Konular o kadar sıradanlaştı ki, böyle farklı bir bakış açısı gerekiyor kitaplara. Aslında bilindik, ama bir o kadar da farklı. Kesinlikle denemenizi öneririm. :)

Kitabımıza gelirsem bu güzel kitabı neden bu kadar önerdiğimi de konusundan bahsettiğimde  anlayacaksınız. Kitap gerçekten ilgi çekici çünkü.

Kitap, Ruh İkizi(Rİ) kavramına inanan Julia'nın bir haftalık okul gezisinde, aslında Rİ'nin değil de gerçekten seni her halinle seven birinin önemli olduğunu öğrendiği bir konuyu ele alıyor.

Julia, okulun, -ve hatta sınıfın- en başarılı öğrencilerinden, tabir-i caiz ise tam bir inek(nerd) ! Öyle ki bir gezi için tamı tamına 4 gezi rehberi getirip hepsini birden post it kullanarak ayarlayan, öncelikleri notları olan, baktığı her şeyden bir not çıkarmaya çalışan bir kız kendisi. Ve, böylesine bir kız, grup çalışmasında sınıfın en tembel, kendini beğenmiş, avare, vurdum duymaz öğrencilerinden Jason ile eşleştirildiğinde siz düşünün artık olayları...

Jason ve Julia İngiltere gezisi boyunca -yani bir hafta- tüm projelerde ortak çalışmak zorunda kalırlar ve Julia bu durumdan hiç de memnun olmaz.Çünkü Jason sınıfın hem hovardası hem de tembel! Julia için söylediğini bir seferde anlayacak insanlar daha önemli. :p Neyse, kızımız bir nevi haklı da çıkıyor aslında zira daha otele adım attıkları an Jason'ın laneti ona da bulaşıyor ve kızımız hiç yapmadığı bir şeyi yapıp, Jason ile partiye kaçıyor! Hem de ne parti..

Julia bir gecelik de olsa farklı bir Julia yaratıyor kendisinden. Öyle bir dağıtıyor ki, hiç tanımadığı insanlara numarasını vermeye kadar gidiyor bu iş. Hal böyle olunca da ertesi sabah telefonuna hiç tanımadığı ama romantik mi romantik birisinden mesajlar almaya başlıyor tabii. Bir de bu mesajları yazan kişiden etkilenince koca Londra'da Jason'ın yardımı ile bu hayali sevgiliyi bulmaya çalışıyorlar. Çünkü Julia bu kişinin Rİ'si olduğuna inanıyor. :D

Fakat Jason ile atıldıkları bu anlaşmalı macera hiç beklemediği şekilde ilerlemeye başlıyor. Çünkü Julia her an, her dakika Jason hakkında yeni şeyler öğrenip, aslında onun düşündüğü kadar boş bir insan olmadığını fark ediyor. Hatta bu fark edişler bir süre içinde kıskançlığa, meraka ve aşka dönüşmeye başlayınca kitap daha da tatlı bir hal alıyor.


"...âşık olduğumda, bunun kaderle ya da 'ruh ikizi'yle alakası olacağını düşünmüyorum."
                                                                                                          -Jason


Aslında kitabın bunun yanında güzel bir de sürprizi var. Julia, Jason'a yavaş yavaş âşık olurken bir yandan da kendisine romantik mesajlar atan Chris'ten hoşlanmıyor değil. Fakat kitabın sonuna doğru öylesine güzel bir kurgu geliştirmiş ki yazar, Chris ve Julia bir araya geldiklerinde Jason'ı bir kez daha takdir etmeden geçmeyeceksiniz. :))

Kısacası Ruh İkizi kavramına inanan bir kızın basit ama güzel bir arkadaşlıkla aşkın nasıl da küçük ayrıntılarda gizli olduğunu keşfettiği bir kitap bu. Severek okudum. Tavsiye ederim, deneyin. :)






Elfabe | Mehmet Ali Bulut [Kitap İncelemesi]

7 Oca 2015

Adı: Elfabe
Yazar: Mehmet Ali Bulut
Yayınevi: Hayat Yayınları
Türü: Karakter Analizi, İlginç Bilgiler

El ve parmak yapılarımız ile yüz hatlarımız davranışlarımızı belirleyen genetik kodlar içerir. Bu genetik kodlama; kişinin iç hâllerinden, yeteneklerinden, hastalıklarından, başarılı ya da başarısız olabileceği girişimlerinden haberler verdiği gibi düşünce süreçlerini de belirler. Parmakların uzunluğu ya da kısalığı, avuç içindeki çizgiler, yükseltiler ve çukurlar hep bir şeylere işarettir. Mesela, bir meslekte çok başarılı olmuş insanların ellerinde belirgin ortak özellikler vardır. İnsan yüzünün sol kısmı o insanın gerçek kişiliğini yansıtır. Buna karşın sağ tarafı ise saklamaya çalıştığı diğer yüzünü gösterir. 

Her insan;
-Kendi hayat yürüyüşünün nasıl olacağını,
-Hastalık ve sağlık durumu ile ilgili gelişmeleri,
-Evlilik hayatını ve sürecini,
-İnsan ilişkilerindeki potansiyelinin ne olduğunu merak eder. 

El ve yüz çizgilerinden, tavır ve davranışlarından insanların kabiliyet ve kapasitelerini okuma sanatı olan ELFABE, insanın yüzündeki, avucundaki, cildindeki birtakım işaretlerden hareket ederek, hayatını doğru yönlendirmesi için ona yardımcı olmak amacıyla yazılmış bir kitap... Genetik potansiyelini keşfetmek isteyenlere kaynak niteliğinde bir eser...




Kitap arkadaşım, okuma kardeşim Melis (Kördüğüm Hayaller Blogu)'in bu sene farklı tatlar deneyelim baskıları sebebiyle, hiç okumadığım bir türde kitap olan Elfabe'yi beraber okumak için bir karar  aldık.Birlikte hem okuduk, hem inceledik, hem de çok farklı şeyler öğrendik! Daha da ilginci, bütün bunları bir gecede yaptık! 

Kitabı okuma kararı aldığımızdan beri, kitap bir köşede duruyordu; yıl sonu-yıl başı işleri derken, bir türlü elim okumaya gitmediği için Melis de beni beklemekten sıkılıp okumaya karar verince, daha fazla ertelememek adına, ben de ona eşlik edeyim dedim.Ve bu gece kitabı elimize almamızla bütün bir gecemiz, kitaptaki anlatılanları okuyup elimizi, yüzümüzü yeniden keşfedercesine bir macera yaşamamızla geçti.

Açıkçası, böyle değişik bir kitap beklemiyordum.Kitap beni şaşırttı. Ben, karakter analizi ve el çizgileri denilen o mantığa hiçbir zaman inan bir insan olmamıştım. Bu yüzden de kitabı okurken çok etkilenmeyi beklemiyordum. Bilakis, öylesine okur geçerim düşüncelerindeydim. 
Amma velâkin, kitap ters etki yarattı. Sayfaları çevirdikçe, kendi ellerimi inceler, çizgilerin anlamlarını araştırır oldum. Çünkü Elfabe basit bir fal kitabı değildi. En azından benim düşündüğüm şekilde! Daha çok size elinizin bile bilmediğiniz bir dili olduğunu açıklayan bir kitaptı.

Hiç elinizdeki kesik bir çizginin, hayatınızda bir sekme yaratabileceğini düşündünüz mü daha önce? Ben inanmıyordum böyle şeylere. Fakat Mehmet Ali Bulut, Elfabe'nin yazarı öyle bir kitap derlemiş ki, inanmayı bırakın kendi elinizi, yüzünüzü, parmaklarınızı, her bir yanınızı inceleyerek kitabı okuyorsunuz. 

Yani hayatınızda kaç kere elinize dönüp de hayat çizgilerim nasıl duruyor diye bakmışsınızdır ki? Bu tür bir şey, özel bir ilgi, alaka istiyor bence. Benim için tesadüfî bir şansla okuduğum bu kitap, kendi elim ve yüzüme bakış açımı çok fazla değiştirdi. Bütün bir gecemi elimdeki çizgileri, parmaklarımın uzunluğunu, Şahadet(işaret) parmağımın yüzük parmağımla denkliğini, ona olan meyilliliğini okudum durdum. Ki her satırda da dönüp dönüp -istem dışı bir şekilde- kendi parmaklarıma baktım sürekli.

Kendi kişiliğimi ve karakterimi parmaklarımın şekillerine göre yorumlayacağım hiç aklıma gelmezdi, fakat parmaklarımın kalınlığı, uzunluğu, kısalığı, tombikliği,   kısacası her şeyi benim kişiliğimden birer parça taşıyorlarmış, bunu bu kitapla öğrendim. 

Yazar, hatta bir yerinde ellerimizi yumurta ikizlerine benzeten bir betimleme kullanarak, aslında ne kadar benzeseler de, her ikisinin de kendine has bir farklılığı olduğunu anlatmıştı.Aynı dediği gibi, ellerimiz de çok farklılar. Âdeta iki farlı kutup gibi.

"Nasıl ki 'yumurta ikizi' denilen ve tıpatıp birbirine benzeyen ikizlerin simaları bile dikkatle incelendiğinde farklılıklar arz eder; aynı onun gibi insanların elleri de birbirinden farklıdır."

Kitap çok derinlemesine bir bilgi kaynağının birleşiminden oluşmuş.Bu çok bariz. Her sayfada değişik bir şey öğreniyorsunuz okurken... Ve, her seferinde de aynı merakla bir sonraki sayfayı keşfetmeye geçiyorsunuz.


"El, başlı başına bir kitaptır. İçindeki bombelikler(dağlar), tepeler, çizgiler, renkler, tırnaklar, parmaklar, parmak uçlarının biçimi, aynı tip veya karma tipler oluşu.. "


Kendi elinizi bir kitap gibi düşündüğünüz kaç an olmuştur şu hayatta? Benim hiç olmadı açıkçası. Daha başında da söylediğim gibi, inanmam da böyle şeylere. Fakat Elfabe'yi okudukça, gerçekten de elimin bir kitap olduğunu düşünmeye başladım. Her çizgide bir anlam arıyor, sürekli farklı bir gözle bakıyorum ellerime. Bu da kitabın bana kazandırdığı en önemli şey de bu.Ellerim ve yüzüm için sadece bir organ diyemeyeceğim kadar şey okudum burada. Dahası bir el çizgisinin ne kadar farklı bir kişiliği temsil ettiğini bile gördüm.Farklı bir kitap oldu benim için. Hele ki seneye böyle başlamak daha da farklı oldu. Yeni yeni türler denemek gerekiyormuş. :))


Tesadüfen Aşk | Başak Kızıltan [Kitap Yorumu]

31 Ara 2014

Kitap Adı: Tesadüfen Aşk
Yazar: Başak Kızıltan
Yayıncı:Postiga Yayınları
Türü: Romantik, Aşk
Puanım: 4/5

İnsan kime âşık olacağını bilebilir mi? Tümüyle tesadüftür ömür boyunca kimi seveceğimiz!Hatta insan en tutkulu aşkını asıl, sevdiğini sanıp yanıldığını anladıktan sonra yaşayabilir.
"Buselik" adlı ilk kitabıyla okurlarının beğenisini kazanan Başak Kızıltan, yeni romanında, kahramanı Yeşim'le tanıştırıyor okurunu. Bir basketbolcunun sadece maçlarda heyecanlanmadığını da Ayaz'la tanışarak öğrenebilirsiniz.İlk aşkın gerçek olup olmadığına, her sayfayı şaşırarak çevirirken siz karar verin! Çünkü kahramanlarımız Yeşim ve Ayaz pekâlâ siz ve sevgiliniz de olabilir.

Bu kitaba Nazim Hikmet'in -zaten içerisinde alıntı yaptıkları- şu şiiriyle başlayarak yorum yapmak istiyorum. Küçük bir edit ile tabi. :D


"O gri gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,

Kitabın ismi çok güzel. Tesafüden Aşk. Gerçekten de öyle. Çeşitli tesadüflerin bir araya getirdiği bir çift bu kitaptaki karakterlerimiz... İlk andan son âna kadar bir tesadüf zinciriyle, sürekli kaderleri kesişip durduğu için bir araya gelen bir çift...
Açıkçası, "Tesadüfen Aşk" beklediğimden bile güzel bir kitap olarak çıktı karşıma. Hani isminin hakkını vermiş. Kitabı aldığımda, kafamda sadece tesadüf eseri karşılaşıp âşık olan bir çift kurgusu ve onun üzerine oluşan olayların yarattığı bir kitap oluşmuştu. Evet, kitapta aynen böyle ama, tesadüf bir seferde gerçekleşen bir olaydan ibaret değil! Yazar öyle güzel bir olay örgüsü oluşturmuş ki çiftimiz sürekli değişik tesadüflerle bir araya geliyorlar ve o sevimli, âşık, yalnız, birbirlerinden habersiz hallerini okurken siz bile hayran kalıyorsunuz kurguya. Tabi bir de bölümlerin çiftin bakış açısından değişerek anlatılmasıyla, her iki karakterin de düşüncelerini okuma şansınız olduğu için, tesadüf anlarının her ikisi içinde ne kadar etkileyici olduğunu okuyucuya sunmuş yazar. Sevdim. Güzel bir aşk kitabıydı. Masum, sevimli ve romantik! Ne yazık ki kısaa! (-__-)'

Kitapta akıcı bir anlatıma sahip, zaten kurgusu da güzel olduğu için bir çırpıda okutuyor kendini. Tek üzüldüğüm yer, bölümler fazla kısa idi. Özellikle giriş kısımları. Tabi bu kısımlar giriş olduğu için de kısa olması normal ama tesadüfleri biraz daha uzun okumak istedim.Sonuçta çok tatlı bir karşılaşma işi var kitapta. Özellikle de Ayaz bakımından. Zira O Yeşim'den daha fazla âşık hallerde ve her gördüğü kişiyi o sanıyor. Hem de daha adını bile bilmediği bir kız için bu halleri! İşte bu yüzden daha detaylı olsaydı, güzel kurgu oluşturulabilirdi. Fazla masalsı kalmış. Böyle, bittiğinde "Bitti?" havası veriyor. Tatmin etmedi beni kısalığından ötürü. Ama tabi masalsı bir anlatımı olduğu için beğendim kitabı, o da ayrı mevzudur.

Kitabın ilk sayfalarında Ayaz'ın tesadüfen gördüğü ve aradan geçen yıllara rağmen unutamadığı "yeşil gözlü kadın"a ve kitaptaki anlatıma öyle bir kapılıyorsunuz ki siz bile o yeşil gözlü kadına âşık olabilirsiniz! Öylesine büyük bir aşk var Ayaz'da! Sadece bir an görmesine rağmen, o bir anda Yeşim'in yosun yeşili gözlerinde boğulup gidiyor kahramanımız. Sonrası ise yıllarca bir çift yeşil gözüm hayalini kurmakla geçiyor Ayaz için. Her an, her yerde onu görerek, her kadında onu bularak yaşıyor yıllarını.Düşünün ki adını bile bilmediğiniz bir kadını sadece kaldırıma oturmuş ağlarken görüyorsunuz ve bir an için gözleriniz kesişiyor, sonra kalkıp gidiyor ve siz de orada öylece yıllar boyu özlem çekeceğiniz bir çift göz görüyorsunuz. Gerçekten ilginçti. Ayaz'ın yerinde bir başkası olsa bu kadar takılır mıydı merak etmeden edemiyorum..

"Nasıl bir tesadüftür bu böyle!"

Hikâyeyi böylesi güzel kılan bir diğer şey; Yeşim'in de Ayaz için aynı şeyleri düşünmesi ve hissetmesi. O da Ayaz'la bir tesadüf sonucu karşılaştıkları o günden sonra hep onun gri gözlerini düşünüp durmuş, bir başkasına âşık olduğunu sanırken bile Ayaz'ı beklemiş..

"O gri gözler karşımda... Evet, yanlış görmedi, o karşımdaydı. Aynı bakışlar içime işledi, yine çok güzel bakıyordu, yine çok güzel gülüyordu."

Beklediğine de değiyor sonraları. Gerçi tamamen kaderin bir oyunu hepsi ama olsun. Çok sevimliydi.

Yeşim zengin bir ailenin tek kızı ve küçüklüğünden beri aile dostlarının oğlu Canker'e âşık -çocukluk aklı işte!- ve ileri de onunla evlenmeyi hayal eden o kızın hayalleri bir gün gerçeğe dönüyor. Tek farkla Yeşim belki aynı çocuk ruhlu Yeşim ama Canker aynı kişi değil. Yıllar genç adamı değiştirmiş, ya da Yeşim'in göremediği o maskeyi düşürmüş. Bir sabah Yeşim Canker'e ve ona olan inancına dair büyük bir sarsıntı yaşadıktan sonra kendine bambaşka biri olmak için yol çiziyor.

Ve bu çizdiği yolda da aslında derinlerde bir yerde hep âşık olduğu Ayaz'la karşılaşıyor. Bu karşılaşmadan sonra da çiftimizin tüm hayatı tamamen birbirlerine duydukları aşktan ibaret oluyor. Öyle bir aşk ki bu; kırık dökük, parça parça ama her fırtınada yine de dimdik birbirlerine bağlı iki dal gibi..

Değişik bir kitap oldu benim için. Farklı birkaç tadı aynı anda aldığım masalsı, kısa bir aşk romanı idi. Kitabın içerisindeki yazım yanlışlarının göz yorması dışında kitapta sorun yaşadığım bir kısım olmadı. Ki zaten kitaba kapıldığınızda o kısımlar da boş geliyor, fark etmiyorsunuz. Sevdiğim bir kitap oldu. Okuyalı da çok oldu. Ama ancak yorum yayınlıyorum. :D



Sailor Moon Crystal Sezon 2 [Fragman]

27 Ara 2014


Selamlar!
Ne zamandır bloguma yazı yazmıyordum. Pek fırsatım olmuyor, ama Saillor Moon Crysal Offical sayfası bugün Crystal Sezonu'nun 2. partisi için fragman yayınlayınca ben de hem onu tanıtayım, hem de bir yanın girmiş olayım dedim. :))
Tüm takipçilerin bildiği üzere anime 26 bölüm iki partiden oluşuyor. İlk sezon ve bir de Black Moon[Kara Ay Krallığı'nın Chibiusa] sezonu. Animenin ilk sezonu 12. bölüme gelmişken bugün resmi Sailor Moon Crystal Sayfası Black Moon sezonu için fragmanı yayımladı. Ve oldukça ilgi çekici olduğunu belirtmem gerek. 
Sezonla ilgili eski animeden de bildiğimiz gibi Chibiusa ve 30.yy. Ay Krallığı'nı izleyeceğiz.Açıkçası bu kısımları daha çok merak ediyorum. :D


FRAGMAN

Daha Sabaha Çok Var | Lisa Kleypas [Kitap Yorumu]

4 Ara 2014

Orjinal Adı: Married by Morning
Edisyonu: Daha Sabaha Çok Var
Seri: Hathaways#4
Yazar: Lisa Kleypas
Yayıncı: Epsilon Yayınları
Puanım: 5/5




Daha Sabaha Çok Var 

Sırlar… Daha fazla bastırılamayan tutku ve şehvet… Açığa çıkamayan duygular…

Catherine Marks, iki senedir Hathaway ailesinin kızlarına mürebbiyelik yapıyordu. İşinden büyük keyif alan Catherine’in tek bir sorunu vardı: Hathaway kardeşlerin sinir bozucu ağabeyi Leo.

Leo Hathaway ise kız kurusu diye nitelediği Catherine’e kafayı takmıştı. Genç kadının bir sır gibi sakladığı geçmişini öğrenmek için her şeyi göze alabilirdi.

Sürekli didişmeler, iğneleyici laflar, dik dik bakışlar… Birbirlerine tahammül edemeyen Catherine ve Leo için belki de en beklenmedik şey, ateşli bir öpücüktü… Bu öpücükten sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.




Bu kitabı ne kadar çok sevdiğimi bilmeyen kalmamıştır sanırım. Zira adı geçer geçmez herkesi spoiler yağmuruna tutup tüm kitabı anlatmaya başladığım bir gerçektir. Ve şu anda edisyonunun çıktığını görmenin -bu kapağa rağmen- beni neredeyse ağlayacak hale getirdiği de bir gerçek tabii. T_T Sevinç çığlıklarım arasında hazır kitabımızın edisyonu çıkmışken ben de yorumumu güncelleyeyim dedim. Çok güzel bir kitap sizleri bekliyor. Ben bile tekrar okuyacağım ânı iple çekiyorum o kadar söyleyebilirim. :)

Kitabı okuyalı iki sene falan oluyor. Sanırım Vazgeçmem Senden'in hemen ardından sarmıştım kitaba. Net hatırlamıyorum. Bu yüzden eksikler olabilir. Hatırladığım kadarıyla bir yorum gireceğim ama merakınız depreşecek o kesin. Spoiler'ın dibini de verebilirim. Çok uç noktaları net hatırlıyorum.
Neyse işte efendim. Ben yoruma geçiyorum. Keyifli okumalar!

Bu seride en çok merak ettiğim kitap, Lord Ramsey, yani Leo Hathaways ve Catherine Marks'ın hikâyesiydi. Çünkü bu ikiliyi gördüğüm anda aralarındaki çekimi okumam gerektiğini anladım.


DİKKAT AŞIRI SPOILER İÇEREN BİR YORUMDUR!
OKUMA ZEVKİNİZİN KAÇMAMASI  İÇİN SPOILER BİLGİSİYLE OKUYUNUZ..


Öncelikle şunu söylemek istiyorum bu serideki -bence- en iyi kitap bu! Serinin tümünü okumasam da, (tümü dediğimiz de bir Live In The Afternoon kaldı o yani :p) bu kitaptaki adrenalin ve ele alınan konu gerçekten çok etkileyiciydi.

Bayan Catherine Marks’ı zaten ikinci kitabımız Vazgeçmem Senden’den tanıyor , Gecemi Aydınlat'tan ise tanımayı aşıyoruz. Neyse.  Loe Hathaways ile aralarındaki çekişmeyi de az buçuk biliyoruz.Leo Hathaways, nam-ı diğer Lord Ramsey , bu kitapta kendini oldukça aşmış.O ilk kitaptaki hilkat garibesi adam nerede bu kitaptaki Lord Ramsey nerede, ama alaycılığa tam doz devam tabiî ki. Ve kitap öyle hareketli bir kitap ki başladığı andan itibaren dur durak bilmeden yol alıyor. Lisa, Hathaways'ler serisinde gerçekten kendini aşmış ya. Serinin her kitabı güzeldi fakat Married by Morning benim için daha özel bir kitap.

Leo ve Cat’in hem aşk hem de çekişme dolu bu kitabının edisyonunu en kısa zamanda görmek dileklerimle…

Catrherine Marks, geçmişinin izlerini silmeye çalışırken bir anda kendisini Hathaways ailesinin en küçük iki ferdi olan Poppy ve Beatrix’e mürebbiyelik ederken buluverir. Ve kitabımız da bu kısımda başlar. İlk kitap Benimle Kal'ın sonunda kızlar için bir mürebbiye tutulacağından bahsediliyordu zaten. İkinci kitapta ise bu iş Cam Rohan, meşhur çingenemiz sayesinde halledilmiş ve Cat, Hathaways'ler ailesine dahil olup kızlarla ilgilenmeye başlamış. Kitabın en güzel kısmı sanırım Leo ve Marks (Leo Marks dediği için ağzıma hep Marks geliyor) arasındaki çekişmenin hiç bitmemesi. Öyle ki aşklarını yaşamaya başladıkları anda bile mutlaka tartışacak bir şeyler buluyorlar. Ama çekişmeleri arasında bile bir çekim var. Ne zaman baş başa kalsalar iş başka boyuta geçiyor! 
                                                                                              *******


''Hayır ,'' soluk soluğa , onu kendinden uzaklaştırdı. ''Dur.Lütfen-''
Ellerinden biri yanlışlıkla onun yaralı omzuna bastırdı ve Leo bir küfür ederek ondan uzaklaştı.
''Lordum?'' Yataktan güçlükle kalktı ve durdu , kaslarının her biri titriyordu. ''Özür dilerim.Canınızı mı yaktım? Ne yapa--''
''Git.''
''Ama.''
''Hemen , Marks.'' Sesi zayıf ve boğuktu.'' Yada yatağa geri dön ve bitirmeme izin ver.''



                                                                                          ******

Cat, Hathaways'lerle çalışırken ailede Leo Hathaways haricinde herkesle arası gayet iyi. Kızlar kendisini çok seviyorlar. Cam ve Kev bile belli etmeseler de Cat'e saygı duyuyorlar ama bir tek Leo Catherine'den hazzetmiyor. Ve inatla kızın bir şeyler sakladığını düşünüyor. Doğru da düşünüyor tabiii.

Catherine’in Lord Ramsey ile yıldızı bir türlü barışmaz,-ki bu kısımlar gerçekten komedi- çünkü,

Leo ve Cat’in fikirleri ve düşünce yapıları sürekli çakıştığı için daima bir sürtüşme içerisindedirler, daima zıt fikirleri savunuyor ve savunduklarından ödün vermiyor, sürekli tartışıyorlar.Öyle ki, aile artık bunu normal bir durum gibi karşılamaya başlıyor bir yerden sonra.Hatta,  Leo durumu Marks’a ‘Azrail' diye lakap bile takacak kadar ileri götürüyor. Düşünün artık çekişmelerini.

Fakat,  Leo ailesindeki herkes ne düşünürse düşünsün, onlardan farklı olarak Catherine Marks’ın bi’ şeyler gizlediğini ve bi’ şeylerden kaçtığını düşünmekten de kendini alamıyor.Bu sebepten ötürüde Cat’in her hareketini adım adım takip ediyor. Bu durum bir nevi Leo için bir gaye bir amaç halini almış da diyebiliriz. İnatla o sırrı öğrenmeye kararlı!

Ve azimli sıçan taşı deler diyerekten, Leo bu çabalarının da yavaş yavaş meyvesini almaya başlıyor diyebilirim. Önce Catherine’in, kız kardeşi Poppy’nin eşi Harry Rutledge’nin üvey kız kardeşi olduğunu öğreniyor. Ve hemen aklında Cat'in Pobby'nin eşi ile ne işi olur sorularını eliyor. Biraz kaçıkça şeyler düşünüyordu da.. :D

Harry’nin kız kardeşine özel bir düşkünlüğü var. Cat'e yıllar önce yardım edememiş olması onun içinde bir ukde olmuş sanırım. Elinden geldiğince kardeşini koruma istiyor. Cat izin verse bugün onun kardeşi olduğunu herkese ilan edecek, ama Cat bunu kabul etmiyor. Harry de kardeşini uzaktan uzağa korumaya çalışıyor. Hele bir yerinde ağabeyliği ne kadar ciddiye aldığını Leo’ya ‘’Eğer Cat’i incitirsen seni öldürürüm,’ sözleriyle çok net anlıyoruz.

Fakat bunlar Cat'in sakladığı o büyük sır değil. En azından Leo'nun aradığı cevap bu değil ve Lordumuz istediği amaca ulaşana kadar devam ediyor. Cat’in geçmişini öğrenmeye kafasına koyan Leo'yu durdurabilene aşk olsun. Ama keşke tek sorun Cat'in geçmişi olsa.. Leo bunlarla uğraşırken bir yandan da eski Ramsey Kontesi yüzünden unvanı ve Hathaways’lara kalan Ramsey Evi , eski Ramsey Kontesi tarafında bir tehdit altına girer.Leo yani, Lord Ramsey evlenip de Ramsey soyu için bir varis vermezse Ramsey haklarının hepsinin eski kontese geçme durumu da bütün bu olanlara tuz biber olur.Ama Leo, son derece kararlı bir şekilde Cat’in sırlarını çözmeye daha doğrusu onun cazibesine kapılmadan Catherine’i elde etmeye kararlıdır ve Cat ile zaman geçirmeye başladıkça sırlar bir bir gün yüzüne çıkar ve Catherine’in geçmişinden bir hayalet Lord Latimer bir ( Leo’ya müstakbel eş aramak için Amelia ve Win tarafından düzenlenen) baloda birdenbire ortaya çıkıverir. 
                                                                                                                                             *****
Bu arada balo öncesi çok sevdiğim bir kısım var. Halen gülerim. :DWin , Leo'ya uygun gördükleri müstakbel eş adayları için hazırladıkları listeyi verir.
Win'i kırmamak için listeye göz atan Leo ;

“Marietta Newbury mi?”
''Evet,'' dedi Amelia. ''Nesi var?''
''Onun dişlerini beğenmiyorum.''
''Isabella Charrington nasıl?”
'''Annesinden hoşlanmıyorum.''
“Leydi Blossom Tremaine?”
''Onun da adını beğenmiyorum.''
''Tanrı Aşkına, Leo, bu onun suçu değil.''
''Beni ilgilendirmez.Çiçek isimli bir eş istemiyorum.Her gece ineklerden birine sesleniyor gibi hissederim.''

                                                                                                                ******

Leo, tesadüfen Catherine’in geçmişini ve yaşadıklarının bir kısmını Lord Latimer’den öğrenir.Öğrendikleri lordumuzun kafasında yeni yeni sorular oluşturunca o da tam Cat’le konuşmaya karar verdiği sıradaysa Catherine bir not bırakarak evden kaçar. (Cat evden kaçar çünkü geçmişinin öğrenilmesiyle Hathaways’lara layık olmadığını düşünür.)

Ama tabi Lord Ramsey hemen Cat’in peşinden yola koyulur onu bulur bulmaz da Catherine’in ağzından her şeyi öğrenir.Catherine Wigens,(kızımızın gerçek soy ismi)  fahişe olan ve bir genel ev yöneten büyük annesinin kendisini Lord Latimer’e satmasıyla büyük annesi ve Latimer’in elinden kaçarak, Bule Maid ismindeki mürebbiyelik okuluna başlamış, okulun müdiresi Bayan Marks Cat’in davranışlarından ve yaşadıklarından etkilenince onu kendi nüfusuna alıp Cat'e yeni bir dünya sunmuş. Cat bu yaşadığı kötü şeyler sırasında ağabeyi Harry'ye defalarca mektup yazmış ama Harry harekete geçmeye karar verdiğinde zaten Cat evden kaçıp kendini kurtarmış. Blue Maid'te okuyup iyi bir mürebbiye olduktan sonra da Hathaways'lerin arasına karışmış.

Leo Cat’in yaşadıklarını öğrendikten sonra ikisine de yarar sağlayacak bir çözüm sunarak, Marks’a evlenme teklif eder.Tabi teklifin içeriğinde bir aşktan çok karşılıklı bir yardımlaşma vardır. (En azından Leo kendini böyle kandırıyor.Ne de olsa ona da bir varis lazım!) Catherine , bu teklifi kabul edip etmeme arasında bir süreçteyken geçmişin gölgeleri Cat’in üzerine biner ve büyük annesinin ölümünden sonra onun yerine geçen halası da Cat'i kaçırtır.. 

Sonrası kitapta kalsın. Çok hareketli bir kitaptı ama emin olabilirsiniz..




 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS