Tutku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tutku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Arzulanan Kadın / Sylvia Day [Kitap Alıntıları]

14 Tem 2014



Kitap Adı: Arzulanan Kadın
Orijinal Adı: Ask For It
Seri: Georgian #1
Yazar: Sylvia Day
Goodreads Puanı: 3.81
Yayınevi: Pegasus Yayınları 


Bitmeyen bir arzu

Kraliyet ajanı Marcus Ashford sayısız düello yapmış, kurşunlardan ve top mermilerinden kurtulmuştur. Ancak hiçbir şey onu eski nişanlısı Elizabeth'e duyduğu açlık kadar etkilememiştir. Elizabeth ise seneler önce Marcus'u, yakışıklı Lord Hawthorne uğruna terk etmiştir.

Koşulsuz teslimiyet

Fakat Marcus, Elizabeth'in kocasının katillerini bulma ve kadını koruma görevini üstlenerek ona hizmet etmeye yemin eder hem de her açıdan. Fakat her şeyiyle genç kadına teslim olmaya cesaret edebilecek midir?

"Buram buram tutku kokan, tehlikeli bir oyun."
-Booklist-

"Danielle Steel ve Jackie Collins'i artık bir kenara bırakın, yeni bir çağ başlıyor."
-Amuse-



‘°ºO•❤•.¸✿¸.•❤•.❀•.Ƹ̵̡Ӝ̵̨̄Ʒ ALINTILAR Ƹ̵̡Ӝ̵̨̄Ʒ.•❀.•❤•.¸✿¸.•❤•Oº°‘


  • ''Benden bir kez kaçtın. Bunun tekrarlanmasına izin vermeyeceğim.'' Elizabeth'i kendine doğru çekmesiyle birlikte etraflarını bunaltıcı bir hava sardı. Şimdi boğuk bir sesle konuşuyordu. ''Bu defa İngiltere Kralı'yla evlensen bile umurumda değil. Sen benim olacaksın.''
  • ''Hiç bir kadın, arzusunu bu şekilde kamçılamıyordu. Öfkeden deliye dönse de, şehvet onu perişan etse de Elizabeth'e duyduğu arzu kanının kaynamasına sebep oluyordu.''
  • ''Bu, dudaklarının temasından çok daha farklı bir şeydi. Sahiplenmenin, söndürülmesi imkansız bir arzunun göstergesiydi.''
  • ''Günün birinde bana olan sevdan seni öylesine perişan hale getirecek ki benden uzakta aldığın her nefeste ciğerlerinin yandığını hissedeceksin. Bana, arzu duyduğum her şeyi benim istediğim zaman ve istediğim şekilde vereceksin.''
  • ''Evlilik. Marcus ürperdi. İşte nihayet beklenen olmuştu. Bu kadın yüzünden aklını yitirmişti.''

     •  ''Marcus...''
Elizabeth'in sesi ve teninin tadıyla kendinden geçen Marcus inledi. Onu böyle  kollarının arasında tutmak vücudunun tepeden tırnağa gerilip sızlamasına sebep olmuştu. ''Evet, aşkım?''
''Seni istemiyorum.''
''İsteyeceksin.'' Marcus dudaklarını onunkine yapıştırdı.''




Dublin Caddesi || Samantha Young [Yorum]

30 Eyl 2013

TRAJEDİ. SEKS. TUTKU. KAHKAHA. KISKANÇLIK.


                 Orijinal Adı: On Dublin Street
                 
Bağlı Olduğu Seri: On Dublin Street# 1
                 Yazar: Samantha Young
                 Yayınevi: DEXPlus
                 Kitap Dili: Türkçe
                 
Puanım: 4/5

                
Joss geçmişte yaşadığı acıları bir kutuya kilitleyip her şeyi unutmak için Amerika’dan İskoçya’ya yerleşmişti ve şimdi yeni bir ev arıyordu.Bulduğu ev Dublin Caddesi’ndeki havalı binalardan birindeydi.Yolda bir adamla karşılaştı.Takım elbiseli, bronz tenli, çıldırtıcı İskoç aksanlı, maço tavırlı, seksi bakışlı Braden’la.
Joss, Braden’ın her zaman kolunda taşıdığı Barbie kılıklı kızlardan biri değildi, olmaya da hiç niyeti yoktu.
Ama insan arzularına nereye kadar gem vurabilir?
Kalbiniz başka, beyniniz başka şey söylüyorsa, hangisinin sözünü dinlersiniz?



DexPlus’ın ilk kitabını okudum! 
Hızlı bir giriş oldu, kabul ediyorum. Ama kitap cidden çok güzeldi. Dünden beri yorum yapıp yayımlayabilmek için şiddetli bir telaş içerisindeyim.Aslında kitabı On Dublin Street, orijinal olarak teee geçen sene çok sevdiğim bir arkadaşım önerince okunacaklarıma eklemiş, ilk bölümü okumuş ama sonra bir türlü devam etmek istemediğim için hep ertelemiştim.Erteleye erteleye de en son DexPlus’tan çıkacağını duyunca; “Çıkınca okurum.” Durumlarına kadar geldim. Ve nihayetinde de çıkınca okudum. Neden bu kadar tutulduğu ortada!

İlk olarak Braden Carmichael gibi bir karakterin olduğu başka kitap bilen varsa hemen söylesin! Adama bayıldım. Devamını acilen okumam gerek. İkincisi, kız karakter tam bir salak! Ama Braden onun yarattığı boşluğu çok iyi dolduruyor. Hatta abartıyorum, kızı yok sayarak okuyabilirsiniz. XD Ne de olsa Braden gibi birini kaptığı için içinizde oluşacak kıskançlık tohumları filizlenince kızı ciddi ciddi yok sayıyorsunuz. Şimdi, “Yok artık!” diyenler vardır ama okuyunca anlarsınız. Hâlâ yeryüzünde böyle bir canlının olma oranını hesaplıyorum.Gerçi olsa bile neden inatla "salak kızlar" diye diretip bunları seçiyorlar anlamıyorum da. :D Neyse konuyu dağıtmadan kitabın yorumuna geçeyim ben.

Öncelikle yazarın dilini çok sevdim. Hiç sıkılma, duraklama veyahut sonra devam ederim gibi bir istek oluşmadı içimde. Hatta bir gecede bitecek bir kitap ama ben çalışan biri olduğum için uykuma feda ettim kitabı. XD Yoksa elinize almanızla bitirmeniz bir olur.

Geçmişinde ailesinin kaybıyla feci şekilde dağıtmış ama sonra silkelenip kendini bir nebze toplamış Jocelyn Butler, esas kızımız ve biz ona kısaca Joss –Braden ise inatla Jocelyn- diyeceğiz. Joss ev arkadaşının master için ayrılmasıyla yalnız kalınca kendisine yeni bir ev ve yeni bir ev arkadaşı ararken kendisini bir anda Dublin Caddesi’ndeki zengin mi zengin bir evde Ellie adında bir kızın yanında yaşarken bulur. Tabi kızımızla ilk görüşmeye gideceği sırada tesadüfen karşılaştığı “takım elbise”nin kendisine yarattığı çekimi de es geçmeyelim. Zira bir iki hafta içerisinde aslında o etkilendiği adamın yeni ev arkadaşının ağabeyi olduğunu öğrenince ve Braden’ın Joss’tan gerçekten hoşlanmasıyla hikâyemiz başlıyor.Hoşlanmak da ne hoşlanmak hani! Adam resmen; BENİMSİN! modlarına girdi ya. Bir sahiplenme bir maçoluk bir diretme.. Görülmüş şey değil! Hani maço erkeklere kızarsınız ama Braden gibi maço olacaksa başımla beraber oluyor. XD

Joss verdiği kayıplardan ötürü birilerine bağlanmaya, o kişiyi/kişileri sevmeye kapalı, duvarları olan bir genç kadın. Braden ise istediğini elde etmeye alışık ve bu kez de Joss’u isteyen kararlı bir adam. Joss diretiyor Braden inatlaşıyor ve çiftimiz aralarındaki çekime yenik düşünce de küçük bir anlaşma yaparak; sadece seks hayatı yaşamaya karar veriyorlar. En azından Joss için bu daha uygun.Zira adam ne kadar ciddiye dönmeye uğraşırsa Joss’ta duvarlarını kalınlaştırıp bi’ o kadar mesafeyi açmakta kararlı oluyor.Sırf bu kızın salaklıklarından ötürü kitaptan bir puan kırdım. Katlanılacak gibi değildi ya! Bulmuş da bunuyor yemin ederim. >_>

“En son görüştüğümüzde seni ürkütecek bir şey söyledim galiba. Ya da yanımdaki biri seni ürküttü?” Kendini beğenmiş. Kahkahayı patlattım. “Vicky mi?”
Bana tekrar döndüğünde pis pis sırıtıyordu. “Kıskandın mı?”
Bu konuşma gerçek miydi? İki haftadır görüşmemiştik ve..puff! Egoizmine hayretle gülümseyerek kollarımı göğsümde birleştirdim. “Biliyor musun, bu odaya sığabilmiş olmam gerçek bir mucize, koca götlü egon her yanı kaplıyor çünkü!”


Kadın karakter gerçekten sinirlerimi bozdu ya! Tamam, bazı sıkıntılar yaşamış. Kolay kolay kimseye bağlanamıyor ama şimdi eğri oturup doğru konuşalım Allah aşkına! Zira bunun Braden'a yaptıklarını biri bana yapsa kesinlikle kıçına tekmeyi basardım. Adam da harbi peygamber sabrı vardı. Hele bir de Braden Joss'un tüm yaptıklarına rağmen hâlâ ondan vazgeçmezken kızın salak gibi; "Beni gerçekten sevmiyor." takıntısı da ayrı sinir etti ya! Sanki kendisi sevgisini çok göstermiş gibi bir de bundan yakınıyor.

Braden bunun kıçına tekmeyi basmadı ya, helâl olsun vallahi. Bu gibi tipler neden inatla böyle salak kızlarda diretiyorlar bir türlü çözemiyorum işi..Neyse. İşte efendim bir süre "seks body" olayı uyguluyor ve sürekli birlikte oluyorlar ama sevgili gibi bir izlenim de sergilemiyorlar. Tabii ki yine Joss'un suçu! Ama git gide de birbirlerine kapılmaya başlıyorlar. Özellikle Joss o çokkkk güvendiği duvarlarını yıkıp kimseye bahsetmediği geçmişinden Braden'a bahsetmeye başlıyor. Ve yavaş yavaş duvarlar yıkılınca da kızımızı yeni bir telaş sarıyor; "Bana n'oluyor?!" Ki, bununla artık son noktayı da koyuyor ve Joss'u görmezden gelemeye başlıyorum. İnanın hiç de zor değildi. Ne de olsa tamamen Braden gibi bir varlığa odaklı okudum. XD

VE FAVORİ ALINTIM!

MY RATING:4 




DUBLIN CADDESI||SAMANTHA YOUNG
DUBLIN CADDESI||SAMANTHA YOUNG




Rita Hunter || Ruhun Ateşi [Yorum]

25 Tem 2013




Ruhun Ateşi



       Kitap Adı: Ruhun Ateşi
       Bağlı Olduğu Seri: Ateş Dizisi #2
       Yazar: Rita HUNTER
       Yayınevi: Epsilon Yayınları

    İnceleme Linkleri : Epsilon Yayınevi || Goodreads || Rita HUNTER 


Sophie Langford çileden çıktığında birilerinin hayatı kökten değişecekti.                                                                               Sevgi dolu bir ailede büyüyen Sophie’nin huzur, zenginlik ve bolca sıradanlıkla geçen hayatındaki tek renk, seneler önce bir kazada ailesini kaybeden kuzeni Liliana’ydı.Ailesine katıldığı ilk günden itibaren anne ve babasının sevgisi de dahil ona ait her şey üzerinde sinsice hak iddia eden kızenini kabullendiğini sanıyordu Sophie. Hatta Liliana baş döndüren güzelliğiyle ilk aşkını elinden aldığında bile bu kabulleniş elini kolunu bağlamıştı, çünkü babasına Liliana’ya asla kızmayacağına ve onu seveceğine dair söz vermişti.Ancak sabrının da sınırları vardı ve bir gün o sınırlar küçük bir olayla ortadan kalktığında Sohie’nin aklındaki tek şey kuzeninin meydan okuyuşuydu.“İlgimi hak eden erkeği bulduğumda onu baştan çıkarmayı dene.. Tabii becerebilirsen..” demişti kuzeni. Eh madem istediği buydu…                                                                                                                                                                                               Leighton Kontu Brendan Blackmore.. Kibirli, buz gibi ve ulaşılmaz bir soyluydu.İnsanda merak, heyecan ve nefret uyandıran onca meziyete sahip bu adamın ilgisini çekmek göründüğünden çok daha zordu.Üstelik o ve Liliana birbirlerinden fazlasıyla hoşlanıyorlardı.Ancak Sophie kararlılığının önüne hiçbir kuvvetin çıkmasına izin vermezdi, çünkü Liliana başına gelecekleri çoktan hak etmişti. Üstelik Brendan Blackmore’u her gördüğünde hissettiği kalp çarpıntısı ve umutsuz arzu başka hiçbir teşvike yer bırakmayacak kadar güçlü ama bir o kadar da ürkütücüydü. Sphie’ye göre Brendan’a dokunmak buzla yanmaktı ve Sophie yanmak istiyordu. İkisini bir araya getiren skandal, onları artık geri dönüşü olmayan bir yola soktuğunda Sophie ya pes edecek ya da imkansız gibi görünse de mutluluk için sonuna kadar direnecekti.


Evet, öncelikle Rita'nın kitaplarını okumadıysanız bu yorumu okumayın. Boşa zaman kaybedersiniz. Hemen gidip en yakın kitap evinden bir Rita Hunter tedarik ederek Tatlı Tuzak'ı okumaya başlayın.Sonra da Rita'nın diğer kitaplarını... Benim gözdem Tatlı Tuzak olduğu için önce onu tavsiye ederim. Ondan sonra da bu sevgili yorumumun ait olduğu Ateş Dizisi serisinin ilk kitabı Aşkın Ateşi'ni okuyorsunuz.

Kitaplarla ilgili yorumlarımı görmek için; 




Ve, gelelim Ruhun Ateşi'ne,
Kitaptan alıntılar için; Rita Hunter||Ruhun Ateşi [Alıntılar]'a bakıyoruz. Ve kitabı okumamak için nasıl duracağınızı düşünmeye başlıyorsunuz.



DİKKAT ! Bu bir TEMEL uyarıdır! Kitapla ilgili yapacağım görüş karaktere olan sinirimden kaynaklanmaktadır. Yoksa kitaba bayıldım XD
Ateş Dizisi'nin ikinci kitabı olan Ruhun Ateşi'nde ilk kitaptan tanıdığımız Brendan'ın -buzluktan farksızdı bence- hikâyesini okuyoruz.Aslında ilk kitaptan beri sevemedim ben Brendan'ı ve bunu adamın soğuk doğasına verdim.Bu kitapta ise ciddi ciddi sinir küpü oldum ya ! Hani ilk kitapta kendi halinde olduğundan belki bunda âşık Brendan'ın buzdan duvarları çabuk kırılır hayalleri kurduğum için sanırım, okurken sürekli kitabı bir yerlere atmak ve Conner'ın bunun yanında insan kaldığını düşünmek zorunda kaldım. (Bu arada Conner Tatlı Tuzak'ın kalpsiz prensi)
Adamın kıza ettiklerini Conner Elisha'ya etmemişti ya. Yani bununki bambaşka bir sinir harbi yaşattı bana.Okurken sert mizaçlı erkek karakter sevmiyorsanız ciddi bir sabır sisteminiz olmalı. Yoksa bu herifi boğamadığınız için sinirinizi nasıl çıkaracağınızı bilemiyorsunuz.

Başlarda o kadar güzel başladı ki, Brendan'ın bile gözümde çok farklı bir yeri vardı. Hatta Sophie ile çekişmeleri ve laf dalaşı etmeleri o kadar hoşuma gitti ki ilerisi çok eğlenceli olacak diye düşündüm durdum.Ama Brendan ne yaptı ! Bir skandala kurban gitmeyi kendine yediremediği için kıza evlendikleri andan itibaren -Sophie'nin de dediği üzere- resmen bir "böcek" gibi davrandı. Ve, o kıza her böcek gibi davrandığında benim nefretim daha da arttı.Sophie'ye de çok kızdım ama kızın âşık yüreği ne yapsa, ne çekmeyi göze alsa haklı gibi geldi. Yine söylüyorum Brendan'ın bendeki yeri değişmedi. Sevemedim bu adamı.Benim seride asıl beklediğim kişi, gelecek kitaptaki Kalbin Ateşi'ni canlandıracak Stephan! Seviyo'm bu adamı. İlk kitaptan beri kalbim onda ve okurken de kalbimin ateş alacağına hiç şüphem yok.Neyse konu dağılmasın.
"Hanımeli....""Ne?""Hanımeli kokuyorsunuz.""Evet, yıllardır hanımıeli kokarım. Bu da mi yanlış?""Kesinlikle büyük bir yanlış."Sophie ona aklını kaçırmış gibi baktı."Gözyaşlarını boşuna harcama."Sophie sağ gözünde titreşen bir damla yaşı akmadan hırsla sildi ve nefretle tısladı. "Canın cehenneme!"Genç adam öyle manidar bir hareket yaptı ki Sophie onun senelerdir cehennem ateşlerinde yandığına inanacaktı neredeyse."Küçük kedi beni çok rahatsız ediyorsun."


Evlendikten sonra Brendan'ın daha ılıman davranmasını her beklediğim yerde adam kızı daha çok incitti öyle ki bazı sahnelerde okurken sinirimden ağladım. Sophie'nin değil de benim canımı yakıyormuş gibi ağladım. Yazık be insan bu kadar kırıcı mı olur ! Sonra kendisi de pişman olduğu halde o buzdan duvarlarında küçücük bir delik açılmasına izin verse ölecekmiş gibi her seferinde daha da katılaştı.Kitabın sayfalarını sular seller gibi okuma sebebimin bir diğeri de Brendan'ın belki bu sayfada ağzından güzel bir söz çıkar düşüncesiydi.Ama nafile :p Neyse Brendan'ı sevmediğim yeterince anlaşıldı ama kitabın kurgusuna değinmedim henüz. Çekişmeli evlilikleri biraz sinir katsayımı test etmiş olsa bile kitabın sonu dehşetti. Çok beğendim ya ! Brendan'ın o buz kalbi bir nevi çözüldü benim de içimden ona -azcık- bir şeyler aktı.Liliana ise sonunda layık olduğundan da fazlasını buldu. O kız başına gelenlerin kat ve kat fazlasını hak eden bir zehirli yılan ! Sokacağı başka insanlar bulmasını umuyorum. Sophie bu zehre bağışıklık kazandı gibi.

Kitabın en sevdiğim yeri ise, kapak tasvirinin olduğu yerdi. Yemin ediyorum okurken o sahne gözümün önünde cereyan etmiş de sanki Brendan yerinde ben Sophie'yi köşedne izliyormuşum gibi o duruşun Sophie'ye kattığı huzuru bozmamak için çıt çıkarmamaya çalıştım. O kadar güzel bir tasvirden siz bile bu sahneyi canlı canlı okumuş gibi hissedersiniz. Hele gece 3 surlarında okurken, keşke sabaha karşı okusaydım da odama güneş dolarken o anı canlandırsaydım düşüncelerim de cabasıdır.

Ve her ne kadar Brendan'dan nefret etmiş olsam da kitabın sonu manyak bitti. Sonundaki o hareket kitaba farklı bir tat vermiş.
"Sophie sen benim buz tutan ruhumun ateşisin."


Kitabın konusuna biraz değinirsem, 

Sophie yumacak bir yüreği olan ailesinin tek kızı bir leydi. Ve amcası ile yengesinin bir kazada ölmesi üzerine kuzenine evlerini açan ailesi sayesinde Liliana, sevgili kuzeni artık onun için bir nevi kardeş olur. Ya da en azından kendi beklentisi böyle. Ama kuzeni ise sinsi bir yılan gibi daha eve ayak bastığı ilk andan itibaren Sophie'nin hayatını cehenneme çevireceğini gösterir.Ve aradan geçen yıllarda bu düşünceyi doğrular. Liliana, sinsi sinsi Sophie'nin hayatında değer verdiği her şeyi elinden almaya çalışır. Başarılı da olur.Ama bu bence Sophie'nin suçu ! Her yaptığını sineye çekmek de bir yere kadar yahu. Kim katlanır böylesi bir pisliğe. Sophie'deki o yumuşak yürek beni bazen delirtti. İnsan birkaç yerde şuna ağzının payını verir.Ama Sophie iki bağırıyor sonra Liliana'nın kendisinden içinden gelmeden dilediği yalan özürleri kabul ediyor.Yalan olduğunu bile bile. İşte böyle bir kız Sophie. 

Brendan'ı ise zaten Aşkın Ateşi'nden tanıyoruz. Bildiğiniz buz dolabı! Ruhun Ateşi'nde anneciği Brendan'ı dünya evine sokma konusunda kesin kararlara varmış.Ve bu defa pes etmeye niyeti yok. Niyeti olmadığı gibi istediğini elde etmek için de her şeyi yapıyor. :D Ve sonuçlarından hiç de pişman değil. Evlenmekten oldum olası kaçınan Brendan ise kendisini hiç tipi olmayan Sophie'yle evli bulunca bu zoraki evliliğin ona kendisine zindan olduğu gibi onu bu duruma düşürdüğü için Sophie'ye de zindan olmasına karar verir.

İşte Ruhun Ateşi'de bundan ibaret, kısacası hemen alın sinirlenseniz de okuyun ve sevin.





Ruhun Ateşi || Rita Hunter
Ruhun Ateşi || Rita Hunter

Tatlı Düşman || Heather Snow [Yorum]

3 Tem 2013

Tatlı Düşman



 Orjinal Adı: Sweet Enemy
 Edisyonu:Tatlı Düşman 
 Bağlı Olduğu Seri: Veiled Seduction# 1 
 Yayınevi: Epsilon Yayınları                            
 Yazar: Heather Snow
 Tür: Historical Romance,Aşk,Romantizm,Tarihi 

 GR Puanı: 4,02
 İnceleme Linkleri;  Goodreads ||   Amazon

Savaş kahramanı ve yıldızı parlamakta olan bir politikacı olan Geoffrey Wentworth, hiçbir zaman kont olmak istemez fakat kardeşi öldüğünde, bunun görevi olduğu bilincindedir.Bu yüzden aile mülklerinin sorumluluğunu almayı kabuk eder. Ancak annesinin "görev" tanımı onunkinden farklıdır ve tek bir kelimeyle özetlenebilir: VARİS. Geoffrey annesi tarafından acile eve çağrıldığında, kendisini geleceğin Stratford Kontesi olmak için rekabet eden bir ev dolusu hanıma ev sahipliği yaparken bulur.Ama onun tutkusu, etkisini ve unvanını kullanarak eski askerlere daha iyi bir yaşam sunmak istediği parlamentodur .. Ta ki, baştan çıkarıcı bir konuk ve geçmişten bir sır özgürlüğünü ve kalbini tehdit edene kadar.Liliana Claremont, kontes olmak şöyle dursun kimsenin eşi olmak istemeyen yetenekli bir kimyagerdir.O kadar sık, yerinin laboratuar değil de evi olduğunu işitmiştir ki bunu her duyduğunda kenara bir peni atsa çoktan Tower Bridge'i satın almış olacaktır.Ama kontun ev partisi için bir davet aldığında, deney tüplerinin yerini balo elbiseleri alır ve koca avcısı kimliğine bürünür-bu sayede babasının öldürülüşünün kontla ne ilgili olduğunu çözmeye çalışacaktır.Her ne kadar romantizm formülünde yer almasa da istediği cevapları elde edebilmesi için en iyi yolun düşmanını yakınında tutmak olduğuna inanmaktadır.Fakat yalnızca bir öpücük kontrol edemeyeceği bir yangını başlatacaktır.



Uzun bir süredir şöyle güzel bir historical romance (tarihi aşk romanı) okumamıştım. Bu kitapla verdiğim arayı kapadım.Açıkçası beni çok da tatmin etti. Alırken çok tereddütte kalmıştım.Çünkü yazar yeni ve kitabın akıcı olup olamayacağını bilemiyorum.Ama kitapçıda biraz incelediğimde "gereksiz birçok kitaba para verdim, denemeye değer." diyerek bunu da aldım-iyi ki de almışım.
Kitabın diğer historical romance'lara oranla çok ahım şahım bir konusu olduğunu söyleyemem.Zira daha çarpıcı konular okumuşluğum var fakat bu kitabın da anlatım olarak farklı bir tadı vardı.
Yazar kadın karakterimizi hem güçlü hem de kırılgan daha da önemlisi bir "kimyager" olarak kaleme almış ve bu da kitaba bambaşka bir tat katmış.Kimyager olması benim için kitabı farklı bir kulvara almamı sağlayan fakötürlerden oldu.Bu yüzden de genel olarak beğendim.Alın okuyun, eğlenceli ve etkileyici bir kitap. =)


 Gelelim kitaba; O bir kimyager.


Liliana Claremont kimsesiz bir kimyagerdir. Annesini küçükken babasını da bir saldırı sırasında kaybetmiştir.Yalnız olmasına yalnız ama baba mesleği kimyagerlik kızımızın hayatını her şeyden daha çok dolduruyor. Fakat Liliana için evlilik imkansız.İstemediği gibi birine eş olacak kabiliyette kız da yok zaten.Okurken göreceksiniz, oturup kalkmasını da bilmiyor çenesini tutmasını da ama bu halleri kitaba tat vermiş.Neyse konuyu dağıtmayalım. Kızımız kendi kendine babasının eşyalarını kurcalarken birkaç mektup buluyor ve bu mektuplardan yola çıkarak birisinin babasını öldürttüğünü keşfediyor. Sonra mektuptaki soylu mührün ait olduğu aileyi ve daha da önemlisi o ailenin şu anda bir balo verdiğini de öğrenince kendisi için yepyeni bir deney buluyor ve bunun sonucunda da babasının katiline ulaşmayı amaçlıyor. Ama evdeki hesap çarşıya uyacak mı işte onu hesap etmeden işe girişince de oldukça eğlenceli bir kurgunun ortaya çıkmasını sağlıyor. xD








“Nedir bu?” “Sizi ilgilendirmez.”Liliana kağıdı almak için elini uzattı. Geoffrey kağıdı vermedi..Liliana iç çekerek, “Bir teamül üzerine çalışıyordum,” dedi. “Teamül mü?” Tekrar kağıda, sonra Liliana’ya baktı. “Bir teorimi kanıtlamak için biyolojik bir tepkime ile kimyasal bir tepkimeyi birleştirmeye çalışıyordum,” dedi.Parmaklarını şıklatıp kağıdı beklediğini ifade eden bir şekilde elini açatı. “Sizin anlamayacağınız bir şey.” Bu sefer Geoffrey dudaklarını sıktı.Evet, anlamadığı bir konuydu ama bir genç kadının bunu böyle ifade etmesinden hoşlanmamıştı.Kağıdı geri uzattı. “İsteksiz beyefendileri yoldan çıkarmak için aşk iksiri yapıyorsunuz herhalde,” dedi öfkeyle.
Geoffrey, Wentworth ailesinin ikinci çocuğu ama abisinin ölümü sebebiyle artık bir Stratford Kontu! Sevgili erkek karakterimiz, değil kont olmak bu tür sınıf ayrımı yapan şeyleri görmeye bile katlanamayan bir savaş gazisi. Zamanında katıldığı savaşta ciddi yaralar almış ve abisi de ölünce ailesi için geri dönmüş. Gel gelelim yine de sosyeteyle işi yok. Buna kendisine bir kontes seçmek de dahil! Ama cadı gibi -ki çocuk bile kendi annesinden nefret ediyor- bir annesi olduğu için kendisini bir anda, bir ev dolusu bekâr kızla geçireceği birkaç haftayla burun buruna buluyor.Eh, bundan kaçış olmadığını bildiğinde de "Başa gelen çekilir." hesabı bu işi en kısa zamanda sonlandırmaya kararlı kızlarla tanışmaya başlıyor. Gerçi bu tantana hemen bitsin diye neredeyse gözü kapalı "Bu olsun, fark etmez." diyecek de işte annesi! :D Bu yüzden de sevgili Geoffrey'imiz kızlar arasında bir tanesini seçmek için onlarla vakit geçirmeye başlayınca aralarında, ne çenesi duran ne de han'fendilikle uzaktan yakında alakası bulunan Liliana'ya adım adım çekilmeye başlıyor.

"Sen buradaki en değerli kişisin. Bana göre." syf:393

Sonrası ise tam bir komedi. Özellikle de başları.Liliana hep kendi ayakları üzerinde durduğu için kimseye taviz vermeyen bir kız, kaldı ki Geoffrey'e versin :D Adamımız da bir o kadar dediğim dedik ama iş Liliana ya gelince eli ayağına dolanıyor. Ne de olsa kendisine onun gibi diklenen ve dediğim dedik bir kadınla daha önce hiç tanışmamış.
Ama Liliana'nın kalbini birine vermeye -en azından bilinçli olarak- hiç niyeti yok.Daha da önemlisi babasının ölümüyle alakası olduğunu düşündüğü kont ve Geoffrey arasındaki çelişki de onu çok zor bir duruma sokuyor.Ve bu küçük oyun açığa çıktığında Liliana'nın deneyi büyük bir patlamayla sonuçlanıyor...



                                                                   MY RATING: 4



Tatlı Düşman || Heather Snow
Tatlı Düşman || Heather Snow




Konağın Yeni Düşesi || Christine Merrill > Harlequin

8 May 2013


Konağın Yeni Düşesi || Christine Merrill

Ve bir çerezlik daha biter !
Yazarların kitaplarını güzel başlatıp sonra ne yapacağını bilmez bir şekilde uyduruk uyduruk sonlandırmalarından nefret ediyorum. Bu kitapta -bana göre- aynı öyle bir sonra kurban gitti. Aslında konu olarak başlarda çok güzel bir giriş yaptı. Hatta yazarı ilk okumama rağmen çok beğenmiştim. Ama işte sonlarına doğru çok saçma bir hal almaya başlayınca kitabı bir daha gözden geçirmek zorunda kaldım. Kötü bir kitap değildi fakat ilk başlardaki izlenimlerim daha farklı bir son beklememe sebep oldu. O yüzden sonlarına doğru biraz sıkıldım açıkçası..

Ve özellikle şu kitap tanıtımı için seçilen alıntıyı hiç beğenmedim. Başlardaki izlenimim resmen John'un esas oğlan olduğu yönünde bile gelişti yani. :D

Miranda çok zorlular içinde büyümüş bir genç kızdır. Yaşadığı zorluklara rağmen kendisini korumayı ve dürüst yaşamayı başarmıştır.Ama kendisine bakan ve göz kulan Cici, genç kızımızın bir "leydi" gibi yaşamayı hak ettiğine inanır ve onu eski bir dostun yardımıyla bir leydi yapmaya karar verir.Amma velakin Miranda'nın öncelikle geçmişine bir sünger çekmesi ve müstakbel kocasına kendisini bir leydi olarak tanıtması gerekir. Fakat Marcus, daha önce bir evlilik yapmıştır ve artık bir kadının gerçekten masum olup olmadığına inanmakta çok zorlanır.Miranda'yı ise kardeşi John'la görünce geçmiş tekerrür mü ediyor dersiniz ?

MY RATING: 3,5


Tutsak || Monica McCarty

7 May 2013



Tutsak || Monica McCarty

Bir Monica klasiği daha bitti, ne yazık ki. Monica McCarty enfes bir kaleme sahip. Tutsak kitabı da en az diğer kitapları kadar güzeldi. Hatta Asi'den sonraki gözdem olduğunu bile söyleyebilirim. Highlander Guard (İskoç Muhafız Alayı) serisinin ilk kitabı olan İki Ateş Arasında'dan bu kadar etkilenmemiş, onun diğer kitaplarına oranla çok boş olduğunu düşünmüştüm ama serinin devam kitabı Tutsak gerçekten mükemmeldi.Gerçi hâlâ ASİ benim için bir baş yapıt ve yeri asla değişmeyecek.Yine de, Tutsak'ta en az onun kadar etkileyiciydi.
Bi' kere çevirisi harikaydı. O kadar güzeldi ki, kitap su gibi aktı gitti. Tabi bunda konun da çok akıcı ve Erik'in o muzip halleriyle birleşince okunası bir kitap ortaya çıkarmasının da payı var.Kitapta en sevdiğim sahneler kesinlikle Erik'in şakacı yanını barındıran sahnelerdi.Adamın vurdum duymaz halleri beni kırdı geçirdi.Hiçbir şeyi ciddiye almıyor. Hele bir de ; "Rüzgâr benim arkamda." demesi yok mu !! Adam resmen ölüme meydan okuyor ve bunu da dalgaya vurarak yapıyor. Okurken bir ara , denizin dalgalarının Erik'i çok çarptığını düşünmeye başladığım yerler bile oldu. Düşünün yani. Kitap o kadar akıcı elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Monica'nın Asi'den sonra bu kadar şevkle okuduğum kitabını hatırlamıyorum. Erik resmen İskoç Aşkımı yeniden ateşledi. Sırf  Erik'in diyalogları için tekrar okuyup, tekrar kahkahalara gömülmek istemem çok mu abartı kaçıyor :D
Aslında kitap konu olarak çok hareketli  ve dur durak bilmez bir kitap değildi ama gerek Erik'in tavırları gerek Ellie'nin ona verdiği tepkiler o kadar güzel işlenmiş ki, kitabı okurken sıkılmak diye bir durum söz konusu bile olmuyor. 

İskoç Muhafız Alayı'nın Şahin lakabıyla anılan ünlü klan lideri Erik MacSorley'i ilk kitap İki Ateş Arasında'da az biraz görmüştük. Şimdi Şahin'i kendi hikâyesinde bir kez daha keşfetme fırsatımız oldu.Adamımız Robert Bruce'a sadakat ile bağlı İskoç Muhafız Alayı'ndan bir savaşçıdır. Bruce'un kral Edward'a karşı savaş açtığı ve amansızca bu savaşı sürdürdüğü zamanlarda Şahin, Bruce'a paralı askerler tedarik etmek ve bunları Bruce'la bir araya getirmekle görevlidir. 
Tabi, bir İskoç hele ki, SADAKAT'i kendisine görev bilmiş bir İskoç için görev her şeyden önce gelir.En azından Erik bunu böyle sanıyor.Ta ki, Ellie'yi görevinin selameti için bir süre zorunlu misafir etmek zorunda kalana kadar..
Erik'in Ellie'ye her baktığında onun sıradan bir kız olduğunu vurgulaması çok hoşuma gitti. Yazar öyle gözleri kör eden bir güzellik yaratıp da işin suyunu çıkarmaktansa orta hallerde ama karakteriyle sizi büyüleyecek bir kadın kahraman yaratmak istemiş.Ve bunu da çok güzel başarmış.Kitabın kapağını ilk gördüğümde, "Bu kızı fazlalık yapmışlar, yüzüne bile bakılmıyor." gibi şeyler düşünmüştüm ama kitabı okuduğumda kapaktaki kızın kitaptaki Ellie'ye ne kadar uyduğunu fark ettim. Her neyse.

Ellie, yanlış zamanda ve yanlış yerde olmanın bedelini zorunlu bir tutsaklıkla ödüyor ama bu tutsak geçirdiği süre zarfında aslında kendisini kaçıran korsanın ne kadar iyi bir kalbi olduğunu keşfetmeye başlıyor. Her ne kadar dışarıdan umursamaz ve hovarda görünse de aslında Şahin, Ellie'nin tanıdığı en mükemmel erkeklerden birisi oluyor. 
Kısacası mükemmel bir kitap zevki için hemen tedarik edip okumanız lazım.



MY RATING:



Highlander Guard|| Fanbar
Highlander Guard|| Fanbar

Yedi Gün Yedi Gece || Evangeline Collins

24 Nis 2013




























Yedi Gün Yedi Gece || Evangeline Collins

“Ona bir haftalık zevk sundu. Ne daha az, ne daha çok..”

Bu kitaba nasıl bir yorum yapmalıyım bilemiyorum. Kötü bir kitap değildi, o bir gerçek. Ama herkesin seveceği  ya da daha doğru tabiriyle , herkesin normal karşılayacağı bir içeriğe de sahip değildi.Bana göre, yazarın birkaç noktada kitabı özgün kılmak ya da farklılık yaratmak amacıyla oluşturduğu olay örgüsü kitabın tümünü yok ediyor. O birkaç nokta olmasa kitabın gözümdeki değeri 5/5 olacaktı ama istesem de o kısımları görmezden gelemediğim için benim bu kitaba puanım 5/4 oldu. Eğer Rose’a  fahişe olması için daha geçerli veya makul bir sebep sunulmuş olsaydı bu kitap kesinlikle tadından yenilmezdi.Yine de tavsiye edeceğim kitaplar arasında yerini alıyor. Beni farklılığıyla etkiledi.

Okurken sıkıldım mı? Kesinlikle hayır. Hatta keyif aldığımı bile söyleyebilirim.Çünkü öyle merak ediyorsunuz ki, kitap akıyor gidiyor. Ama erkek karakterin ve kadın karakterin birçok yönünü de yadırgadım. Bu da haliyle biraz sarstı.Sorun kızın bir fahişe olması değil. Bunu kitapta hiç yadırgamadım.Zira, geçerli bir sebebi vardı. Ya da bir süre için varmış. Beni rahatsız eden kitaptaki geniş mezhep anlayışı oldu. Erkek karakterin eşinin ona inatla gözünün önünde birileriyle fingirdemesi ve James’in de bunlara sessiz kalması…
Gerçi onunda kendince nedenleri var ama yine de tuhaf buldum. Ve asıl anlayamadığım olay kadın karakterimiz Rose’un erkek kardeşi kumar oynayıp , şımarırken fahişelik etmesi ! Yahu, başlardaki amacını anladım.Amenna. Zor durumda kalmış, mecburen bu işe girişmiş ama ilerisini anlamakta çok zorlandım.Ne yalan söyleyebilirim, başlarda da iyi bir aileden gelen bir kızın neden şaperonluk ve benzeri işte değil de bu tarz bir işte çalışmayı seçtiğini de düşünmedim değil.Ama okurken kızımızın nasıl bir durumda kaldığını görünce, ona gereken parayı ancak böyle bir iş kazandırırdı onu da anladım.Fakat yine de bu uç noktalarda da çelişkiye düştüm. Bunlar dışında kitap da güzel bir aşk anlatıldığını düşünüyorum. Hatta, anlatılıyordu.Zira ben çok beğendim o kısımlarını.Özellikle de James’in tavırları beni çok etkiledi. Sırf onun için tekrar okurum diyebileceğim bir kitap.Neden mi? O kadar mükemmel bir erkek figürü olamaz da ondan.

 Çiftimiz arasında geçen kısa bir diyalog;

“Son bir haftadır hiç olmadığım kadar mutluydum, “dedi James. “Beraberken mutluyuz. Bunu inkâr edemezsin.”
“Edemem.”
“Bitmek zorunda değil, Rose.”
“Senin bir karın var..Ayrılsan da bu değişmez.Sen hep bir başkasına ait olacaksın.”
“O beni istemiyor.Hiç istemedi ve asla da istemeyecek.Ben onun seçimi değildim, o da benim seçimim değildi.”
“Yine de onun kocasısın.Ona aitsin.”
“Yıllardır karımın yatağına girmedim ben. Girmeyeceğim de.”
“Çocukların olsun istemiyor musun?”
“Evet.Senden istiyorum.”
Rose elleriyle kulaklarını kapattı.Bu sözleri duymamış olmayı yeğlerdi.Nasıl bu kadar zalim olabiliyordu. “Ama benden doğacak çocuklar piç olur.”
“Yapma, Rose.”


******

Günümüzde bile birçok insan genelevlerde tanıştığı iyi kalpli kadınlarla evlenebiliyor.Bu yüzden kitabın bu kısmı bence çok doğaldı. Aralarındaki iletişimin sadece yatak üzerine kurulu olmamasını da sevdim. Yazar karakterlerin birbirlerine yıllardır eksik iki parçayı bulmuş gibi bakmalarını sağlamaya çalışmış ve bunu da hakkıyla yerine getirmiş.Bu yüzden duygusal açıdan sarsıcı bir yanı vardı. Bazı kısımlarda James’in üç yıl boyunca karısına katlanmasını ve içten içte ezilmesini okurken çok üzüldüm. Rose’un yaşadıkları konusunda nötr bir durumdayım. Zira, anlam veremediğim hallerde bulunmuş. Sürekli bir ironi içerisinde kaldım…
Kısacası benim hoşuma gitti. Farklı tadıyla kitabı beğendim ama herkese hitap eder mi işte ona karar veremiyorum. Bu kısımda sadece deneyerek bilebilirsiniz demek kalıyor bana..

Kısaca konusuna da değineyim;
Rose Marlowe, kadın karakterimiz babasının kumar borçlarını temizlemek ve erkek kardeşini okutmak için kendisini satarak fahişelik ediyor. Bu işi de yaklaşık olarak 5 yıl sürdürüyor. Ama kendisine göre prensipleri olan birisi. Bu işi her ayın ilk haftası sadece 7 gün boyunca bir genelevde –o zaman Londra’daki en iyi genelev- yapıyor. Bu bir hafta sonunda ise evine, babasından kendilerine kalan tek yere dönüyor.Ta ki, bir gün James Archer kendisinin müşterisi olana kadar… Adamımız James’de kendisine göre prensipleri olan birisi. Onun gözünde evlilik kutsaldır ve karısı ne yaparsa yapsın o karısını aldatmayı bir an olsun aklından geçirmeyen düzgün bir adamdır.Ama bir akşam şeytana uyuyor ve kendisini iş yerinin hemen arka sokağında olan genelevde buluveriyor. Gerçi ilk gün Rose’un odasında ne yaptıklarını sorarsanız.Bütün geceyi oturup konuşarak geçirdiler ama sonraki gecelerde James , Rose’a o kadar alıştı ki, kızımız adamın hayatının baş köşesine kuruldu. Ve bir gün James’de ondan kendisiyle bir hafta tatile çıkmasını istedi.İşte ne olduysa bundan sonra oldu. 


Bana göre şu kapağının kullanılması daha bir uygun ve albenisi yüksek bir görüntü sergilerdi.




Yedi Gün Yedi Gece || Fanbar
Yedi Gün Yedi Gece







    MY RATING:

Kalbimi Çaldın | Rita Hunter > Yorum

14 Nis 2013


Kalbimi Çaldın || Rita Hunter

Bu kitaba nasıl bir yorum yapmalıyım karar veremedim. Kitabı çok beğenmedim. Ama  bu, kitap kötü olduğundan değil de benim yazarın ilk yazdığı kitabı son , son yazdığı kitabı da ilk okumamla alakalı bütün durum. Şimdi "Nasıl yani?" dediğinizi duyar gibiyim.
Hepimizin bildiği gibi Rita Hunter'ın ilk çıkan kitabı Kalbim Çaldın Sepya Kitaplar logosu altında biz okurlarla buluştu -ki benim haberim bile yoktu böyle bir yayımcıdan- ama ben yazarı bilmedğim için kitabından da haberim yoktu. Daha sonra birkça yerde Tatlı Tuzak'la ilgili övgü veren yorumlar gördüm ama onu da hep erteledim. En son çıkan kitabı Aşkın Ateşi'ni ise kapağını görür görmez "Bunu almalıyım!" diyerek ilk o kitabı tedarik ettim.
Açıkcası okurken fazla bir beklentim olmadan başlamıştım ama Aşkın Ateşi öyle güzel bir kitaptı ki, hızımı alamadım ve hemen Tatlı Tuzak'ı da tadarik edip okudum. (Bu arada Tatlı Tuzak favorimdir) Sonra bir hırsla Kalbimi Çaldın'ı da aldım ama kitapla ilgli o kadar çok olumsuz eleştiri gördüm ki, her seferinde sonra okurum diyerek erteledim durdum. Ve şu an bu yaptığımdan pişmanlık duyuyorum.
Neden mi? Kitapta benzerlik ve esinlenme olduğu doğru ama kitabın kendi kulvarında çok eğlenceli bir kitap olduğu da bir gerçek.Okurken bir çok yerde kahkaha attım. Birçok yerde sinirlendim. Kısacası eğlenerek ve zevk alarak okudum.
Ama, bir aması da var işte. Ve o ama da kitabın esinlenmesinden ziyade dilinden kaynaklanıyor. Kitapta kullanılan uslup çok basitti. Yani yazarımızın diğer kitaplarını düşününce "Bunu Rita yazmış olamaz." dediğim yerler oldu. Çünkü cümlelerin basitliği ve sürekli tekrar eden kelimelerin ardı ardına gelmesi beni çok rahatsız etti.Belki, bu kitap diğerlerinden önce okunsaydı ben de daha farklı bir etki bırakabilirdi ama kitabın her cümlesinde , her bölümünde Tatlı Tuzak ve Aşkın Ateşi'ni gözümün önüne getirdim. Hatta gelmesine engel olamadım desem daha doğru...Aslında bu kitabı okuduktan sonra kitaptan çok yazarın kendisini bu kadar geliştirmiş olduğunu görmek beni çok etkiledi. Zira bu kitaptan sonraki kitapların hiç biri için "basit" kelimesini kullanamam. Kullanmayı im. Her neyse.

Kitaba dönecek olursak; Cordelia'ya bayıldım. Bazı yorumlarda kızımızın İçinde Aşk Saklı Whitney'den esinlenme olduğunu okumuştum. Neresi Whitney bu kızın ya ? Erkek kılığına girmesi mi? Hâlâ o kısımdayım , çözemedim bir türlü. Erkek karakterimz Edward ise tam bir baş belası! Adama ayar oldum. Her satırda her cümle de itici kişiliğini belli etti. Conner bunla yarışmaya kalkasa yenilir her halde. :D
Cordelia'yamız büyük babası ile Wayne Malikânesinde -gizlice- yaşıyor ve tesadüf eseri bir gecede Dük'ümüz Edward'a yakalanıyor. İşte kader ağlarını tam o anda örüyor.
Edward efendi ukala , kendini beğenmiş, insanları hor gören ve dükalığın kendisine verdiği avantajlarla her fırsatta da Cordelia'yı aşağılıyor. Ta ki, kendilerini bir mihrabın önünde bulana kadar..
Eh, sonrasında ise Edward Düşesliğe layık görmediği bu güzel ve alımlı kızın nasıl bir hanımefendi olduğunu dahası nasıl yanıldığını anladıkça deliye dönüyor. Bundan sonrasında da kitap sizi harika bir aşkın içine ta derinliklerine çekiyor.Edward'ın Cordelia'nın değişimine o kadar şaşırmasa da karısıyken nişanlısı gibi davranmak zorunda kalmak ! işte bu adamımızı öldürüyor. Ama ne demişler ; eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşek.  Kızımızın özü -ki çok şükür- asla değişmiyor ve Edward hayatının dersini alıyor. Hem aşık oluyor hem de karısının nasıl bir mücevher olduğunu görüyor..

"Seni seviyorum, büyülü gözlerine baktığım, güzel dudaklarına dokuduğum ilk andan beri, ruhuma dokunduğun ilk andan beri deli gibi seviyorum..."
"Eşsiz karım, kalp hırsızım.Seni çok seviyorum." 

                                                                     My Rating: 3,5


Kalbimi Çaldın || Cordelia Team
Kalbimi Çaldın



Kalbimi Çaldın || Fanbar
Kalbimi Çaldın
 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS